- 4435 Okunma
- 25 Yorum
- 1 Beğeni
DELİ NACİYE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her insanın bir hikayesi vardır.Benimki de diğer insanlardan farklı değil…Sadece belki biraz daha hazin.Ama hayatın kendisi hazin değil midir zaten.
Her şeyde bir hüzün kokusu var.Gençlik çok uzaklarda kaldı.Her şey çok uzaklarda.Gözlerimden dökülen damlalar bile çok uzaklara gidiyor.Artık neyi beklediğimi bile bilmiyorum.
Bugün 23 Aralık 1945.Bugün yeni bir gün. Belki bir önceki günün tıpatıp aynısı olacak.Belki mutluluk getirmeyecek,Belki de olancasını da silip götürecek ama bu gün yeni bir gün.
Ne ümitlerle çıkıyoruz sabaha… Yarın güzel olacak beklenen günlerin hepsi yarın…Mevcut olumsuzlukları bir kenara atıp biraz da ürkerek kapatıyoruz gözlerimizi yarın daha güzel bir dünyaya açmak hayaliyle. Ama her şey koca bir yalan! Bir gün hiçbir şey bugünkünden daha güzel olmayacak.
Bu gece arkadaşım,biricik sırdaşım duvarlarla konuştum.Onlar da ümidi kesmiş benim hesabıma yarınlardan.Ben onlara onlar bana baktı mahzun gözlerle…Neden diye soruyorum kendi kendime.Nasıl bu kadar kalabalık içinde yalnız kalıyor insan? Yoksa doğuştan mı yalnızlığımız.
Duvarlar ağlar mı ? Ağlar elbet…Bunca serzenişe taşlar bile ağlar.Benim duvarlarım da ağladı dün gece.Canlarını yaktım onlar bana yar olmaya çalıştığı halde.Affedin beni arkadaşlarım.Başımı bağrınıza vurup canınızı yaktığım için.Geç kalmış bir pişmanlığın acısını bağrınızdan çıkardığım için.
Bu sabah neden mi böyle dertliyim dostlarım? Çünkü bugün dünün yarını ve yarın için umutlandığım gün bu gün.Dün akşam yarın daha güzel olacak diye kurduğum hayallerin,bu sabah gerçekten yalnızca hayal olduğunu anladım.Ve anladım ki yarın hiçbir zaman beklediklerimi beraberinde getirmeyecek.
Ama olsun dostlarım. Ben bu gece de dün gece gibi hiçbir zaman gerçek olmayacağı halde beklemekten asla vazgeçmeyeceğim hayallerimle uyuyacağım.
Şu an dışarıdaki kar fırtınasını izliyorum kirli penceremden.Gökten dans ederek inen kar taneleri ne kadarda benziyor bana.nereye düşeceklerini bilmiyor onlarda.Yaşam kaygıları yok.Sonsuz bir boşlukta sadece düşüyorlar.Saat sabahın dokuzu.Birazdan yengem evden çıkacak.Ve ben şu kar taneleri gibi bırakacağım kendimi boşluğa.Yani birazdan sokağa çıkacağım.
Biliyorum yine aynı şeyler olacak.İnsanlar yabani bir hayvan görmüşçesine bakacaklar bu hilkat garibesine.Her oturduğum yerde acıyıp para atacaklar önüme.Çamurdan görünmeyen yüzüme bakacak çocuklar ve kaçmaya yer arayacaklar.İnsanlar tiksinti duydukları bu yaratığa değmemek için gayret gösterecekler.Bilmediğim sokaklara vuracağım kendimi.Ve akşamın geç saatlerinde karanlık ve soğuk odama döneceğim.Bir köşeye büzüşüp yengemin elinde sopayla kapımı açmasını bekleyeceğim.Sonrası ıslak bir kirli yüz ve karanlık.
İşte özgürüm yengem arka odanın kapısından bana görünmediğini düşünerek süzülüp çıktı.Şimdi penceremin önünden geçiyor.Yine her zamanki gibi kapıyı iki kere kilitlemeyi de unutmamış.Ama ben bunun da çaresini buldum.Samanlığın iskelesi şu an yatağımın altında.İskeleyi pencereden yere dayayıp uçacağım.Kimse ama hiç kimse Naciye’ye kilit vuramaz.
Sokaktan yanık bir türkü geliyor kulağıma. Adamın biri kör bahtım kara talihim diye figan ediyor.Benim bahtıma da çektiğim kurada sürünmek çıktı.Oysa her şey çok farklı olabilirdi benim için.
Yıllar önce ben bu halime hiç benzemezdim.Köyün ağaları bile peşimden koşar gözlerini kırpmadan can yakarlardı.Bir gören bir daha bakardı ama böyle tiksinerek değil.Ama ben kimselere yüz vermez harpteki sevdiğimin yolunu gözlerdim.
O zamanlar savaşın en delirmiş zamanıydı.Delikanlı çağında askere gidenler en az bir uzvunu siperlerde bırakıp saçları ağarmadan köylerine dönemiyorlardı.Trabzon işgal altındaydı.Sonunda sıra bizim köye de gelecekti.Erkeklerimizin neredeyse tamamı cephelerde olduğu için kadınlar savunmasızdı.Yine de bir yandan dualar ediyor bir yandan da yaşamaya çalışıyorduk.
Rus askerlerinin pervasızca mallarımızı kullanmasına tahammülümüz kalmamıştı.Canları et istediğinde ahırlarımıza giriyor gözlerine kestirdikleri ineklerimizi alıp gidiyorlardı.Köy meydanlarında çocuklarımızı yaşlı erkeklerimizi dövüyor en güzel kızlarımızı alıp dağa kaldırıyorlardı.İşte bu yüzden bizler neredeyse erkekler kadar kızlarımızı da savaşa kurban verdik.Gencecik kızlar kaçırıldıktan aylar sonra karınlarında birer çocukla köy meydanına atılıyordu.Böyle bir yüke dayanamayan kızlar canlarına kıyıyordu. Her gün sıra kimde korkusuyla yaşıyorduk.
Babam uzun yıllar önce ölmüştü. Ağabeyim de savaşa katılmıştı. Evde sadece ben annem ve ağabeyimin bir aylık karısı kalmıştık.O vakitler sanırım on dört yaşlarındaydım.Bir genç kız için hayatın en deli dolu olduğu zamanlar.Dedim ya sevdiğimde vardı.Bir gün o da her yürekli Türk delikanlısı gibi Kuvay-i Milliye’ye katıldı.Hayat benim için bom boş ve paramparçaydı artık.Yalnızlık sonu gelmeyen korkular ve göz yaşı.Tam bir yılım böyle gömüldü hiç kimsenin geri getiremeyeceği tarihin içine.
Ruslar bizlere türlü vaatlerde bulunuyor, açlığımızdan faydalanıp yolumuzdan döndürmeye,kelimenin tam anlamıyla casusluk etmeye zorluyordu.Üç çocuğu da hasta olan Seyfiye Abladan başkası uymadı bu gavurlara.
Seyfiye Ablanın kocası da askerdi ve arada bir gizlice gece vakti hasta çocuklarını görmek için köye inerdi.Yine köyde olduğu bir gece karısına neler anlattıysa anlattı.O sabaha karşı Ruslar bir gurup askerimizi pusuya düşürüp katletti.Ölenler arasında Seyfiye Ablanın kocası da vardı.Sabah haber köye geldiğinde herkes bir çığlıkla uyandı.Seyfiye Abla feryat ediyor saçlarını yoluyor kendini yerlere vuruyordu.
Önceleri herkes bu acı olaya bağladı onun bu feryatlarını.Ancak günler geçtikçe gerçekler su yüzüne çıktı.Bu gerçekler ki Seyfiye Ablanın feryatlarından daha da acıydı.Kocası köye geldiği gecenin sabahında Rus askerlerinin yanına giderek öğrendiği her şeyi onlara anlatmış askerler de kocasının da içinde bulunduğu birliği pusuya düşürmüştü.Bu gerçek onun feryatlarından daha da acıydı.
Hasta çocuklarını kurtarmak uğruna kocasından olmuştu.Bugün olsa belki de asarlardı onu ama o zaman için kimseler haksız bulmadı Seyfiye Ablayı.Çünkü analık denen şey bütün hataları mubah kılıyordu.Onun yaptığının adına vatana ihanet de dense sonuçta tek düşüncesi hasta çocuklarını Rus doktorlara gösterebilmek ailesini bir nebze de olsa ferahlatabilmekti.Ne de olsa ailede bir küçük vatan sayılırdı.Ama böyle düşünüldüğünde o ailesine de ihanet etmişti.Çünkü kocasının ona içini dökmek maksadıyla anlattıklarını Ruslara anlatmıştı.Vatan nasıl ihaneti kaldırmıyorsa yaşasaydı kocası Kadem Ağa da bu casusluğu sebebi her ne olursa olsun kabul etmeyecek belki de cezasını kendi elleriyle verecekti.
Yargılar günden güne değişti elbette.Bugün kimi insan, aynısı ülkesinde üretilmesine rağmen başka devletlerin malını kullanmayı ihanet sayarken, kimileri kendi
çıkarlarını bütün bir milletin ve devletin çıkarlarından üstün tutuyor.Şimdi düşünüyorum da hasta çocukları için düşmana bilgi sızdıran Seyfiyeyle, kendi ülkesinin değerlerini yurt dışına kaçıran kaçakçılar aynı kefeye koyulabilir mi?.
Ben neler söylüyorum böyle.Bir deli böyle konuşur mu?Konuya dönecek olursak , o hiç aklımdan çıkmayan malum olaylar yani tecavüz benim de başıma geldi.Tam on sekiz asker,çocukluğumu telimi duvağımı elimden aldı.
O sabah herkes telaşla bir taraflara kaçışıyordu.Köy meydanı bayram yeri gibi tıklım tıklımdı.İnsanlar korku içinde bağırıyor kimi bir köşede Kuran okuyor kimi telaşla yakınlarını arıyordu.Kalabalığın içinden bir ses Naciye eve koş anana haber ver Ruslar köye girdi canını seven kaçsın dedi.Köy girişinden gelen silah sesleri gittikçe yaklaşıyordu.Öyle kalakaldım.Birden aklıma ağabeyimin emaneti yengem ve gözleri görmeyen anam geldi.Kalabalığı yararak eve doğru koşmaya başladım.Kulağımdaki sesler uğultuya dönüşmeye yüreğim daralmaya başladığı an sırtında belki de yüz kiloluk anamla beraber yengemin bana doru koştuğunu gördüm.Birlikte kalabalığın bizi sürüklediği yöne doğru koşmaya başladık.Son kez geri dönüp bakmak istedim.Her evden alevler fışkırıyor ineklerin ve tavukların sesi imdat dercesine göğe yükseliyordu.Durdum…Yaşamak bu mu diye düşündüm.Bu vatan bizimdi ve biz kaçıyorduk.Kendime geldiğimde köylü çoktan gözden kaybolmuştu.Geri dönecek öleceksem de bir Türk kızı gibi şerefli bir şekilde ölecektim.
Geri döndüm ve öldüm de…Ama bir Türk kızı gibi şerefimle değil…Evimizin önüne geldim.Kurşun sesleri altında bir daha hiç kuramayacağım hayalleri kuruyordum.O an hayatın o karesi dondu.Öyle kapılardan geçtim bambaşka diyarlara gittim.Naciye gelin oluyordu.Anası iyiceydi artık. yengesinin altı yedi çocuğu olmuştu.İşte dostlar hayatımın son hayalleri bir çizme darbesiyle son buldu.İşte gelmişlerdi.Hepsi de birer aç kurt gibi üzerime yürüdü.Gözlerimi açtığımda anladım ki bir daha bu hayatın dahası olmayacaktı.Beni böyle yıkan yaşadıklarımdan ziyade bunları yapanların için de Türklerin oluşuydu.Bir grup soysuz düşmanla iş birliği yapmış akıllarınca hayatlarını kurtarmıştı.
Başına bu olay gelen her genç kız gibi ölmeyi istedim olmadı.Ne kadar olduğunu kestiremediğim bir müddet baygın yattım.Uyandığımda yengem annemle sessizce beni seyrediyordu.O an hissettiğim utanç bu günkü hayatımın temeli oldu.İlerleyen günlerde hep suçlandım.Geri döndüğüm için hiç affedilmedim.Annem bir yandan yengem bir yandan beddualar ediyor ne vardı herkes gibi kaçsaydın kaçmayı Türklüğüne yakıştıramadın lekeli yaşamayı nasıl yakıştırıyorsun der gibi bakıyorlardı.Ama bana ölme fırsatı da vermiyorlardı.
Böylece günler geçti.Köyün en güzel kızı On dört yaşındaki Naciye’nin karnı büyümeye başladı.Bildiniz dostlar karnımda kimin olduğunu bilmediğim ama bir parçası da benim olan bir can vardı.Benim olduğunu biliyordum ya işte bu bile onu korumam için bir sebepti.
Savaş şiddetini azaltmış askerler birer birer köye dönmüştü.Dönenlerin arasıda benim Mehmedim de vardı.Herkes onları karşılamaya giderken ben Mehmedimden utandım dostlar.Sevdiğimin yoluna gidemedim.Oysa o gelecekti çalgılı çengili düğünümüz olacaktı.Geldiğinde yengeme Naciye neden gelmedi demiş.Yengem cevap verememiş.Annesi Mehmet’i kolundan sürükleyip sana kız mı yok oğlum demiş.
Mehmet bu durur mu benim deli sevdalım.Onca günleri Naciyesinin hayaliyle geçirmişti.Yanıma geldi Naciyem dedi gerisi gelmedi.Gözlerini karnıma dikmiş öylece dona kaldı.
O an hayatta yaşanacak her acıyı çektiğimi düşündüm.Yine yanıldım dostlar…Ertesi gün Mehmedimin ölüm haberi geldi.Onca düşmanı devirmişti de bir kahpeye yenik düşmüştü Mehmet!Bu düşünce söz oluyor kulaktan kulağa dolaşıyordu köyde.Mehmet askerden hatıra diye getirdiği tüfeğiyle hatıralarına son vermiş yüreğimdeki acı hatıralar arasında yerini almıştı.
Bir gün ağabeyim de geldi.Ama ne yazık ki kimse sevinemiyor sonunun Mehmet gibi olmasından kokuluyordu.Ağabeyim hiç yüzüme bakmadı.Oysa ben boğazına sarılmak benim günahım yok demek için neler vermezdim.
O gece yengem yanıma geldi.Gözlerimin içine derin derin baktı.Ne diyeceğini anladım yenge dedim.Boynuma sarıldı Naciye yaktın kendini diye ağladı.Suçumu düşündüm.Daha on dört yaşındaydım ve kendimce hayatın tüm acılarını yaşamıştım.Belki de ağabeyimin benim için düşündüğü son benim isteyip de yapamadığım kurtuluş olacaktı.Yengem yüzüme bakmadan ağabeyin sabah seni dereye götürecek.Anneme söyleme duymasın sakın dedi.Beni uğurlamaya gelecek misin yenge dedim.Bir an öylece baktı senin için dua edeceğim Naciye dedi.Ve son kez sarılıp yanaklarımdan öptü.Biliyor musunuz dostlar bu benim son öpülüşüm oldu.
O gece hiç uyumadım.Ne gariptir ki öleceğim için hiç korkmadım.Yalnızca bebeğimi düşündüm.Bunca aydır benimle bir tek o vardı.Bana o korkunç olayı hatırlatsa da nihayetinde benim bebeğimdi o.İçimde yaşıyordu.Kıpırdıyor yalnız değilsin ben de bu acı kaderine ortağım diyordu.Günler geçtikçe sadece onu düşünüp sonunun ne olacağını görmekten korkar olmuştum.Elbette ki herkesler gibi onu kundağına sardığım gibi köy meydanından kasıla kasıla geçemezdim.Ya da büyütüp okula yollayamazdım.Ama ben ona kıyamazdım da.O yüzden ağabeyimin benim için düşündüğü sondan hiç korkmadım.
Gün ağarmaya başlamıştı.Evin bodrumunda olduğum için yukarıdaki hareketliliği duyabiliyordum.Bir ara ağabeyimin Kuran okuduğunu duydum.Zavallı ağabeyim kardeş katili olacaktı.Ben kurtulacaktım ama o belki de bir ömür boyu yanacaktı.
Ayak sesleri kapıma yaklaştı.Sonra biri dışarı çıktı.Sonun yaklaştığında düşündüğüm tek şey ben ölürken bebeğimin ne hissedeceğiydi.Acaba onunda benim kadar canı yanacak mıydı.İşte bu ölmekten daha korkunç bir düşüceydi.Yengem kapıyı açtı.Ağabeyin kapıda seni bekliyor dedi.Son bir kez aylarımı geçirdiğim çilehaneme baktım.Anamı görecek miyim yenge dedim.Hayır dedi.Hiç itiraz etmedim.Galiba görmemek daha iyiydi.Evden çıkınca yengem çabucak kapıyı kapattı.Sanki bu gidiş sahnesini görmek istemiyor gibiydi.Sevindiği ihtimalini bugün bile düşünmedim zaten.
Ağabeyim hiç konuşmuyordu. O önde ben arkada bir müddet yürüdük.Dere kenarına gidebileceğimiz en uzun yoldan gidiyorduk.Eğer ağabeyim isteseydi çoktan oraya varmış yarım saatin ölüsü olmuştum bile.Ama ağabeyim yolu uzattıkça uzatıyordu.Sonunda dere kenarındaydık.Ağabeyim hiç yüzüme bakmadan kim yaptı diye sordu.Konuşması keskin ve netti.Bilmiyorum dedim.Yine yüzüme bakmadan Rus muydular dedi.türk de vardı rus da dedim.Başını iki elinin arasına alıp gonca gülüm sana kıymak zorundayım diye feryat etti.Öylece bir zaman yüz yüze gelmeden ağlaştık.Sonra cesaretimi topladım.Tek hayalim şereflice ölmekti ağabey dedim.Bu güne nasipmiş.
Mermiyi silahına yerleştirirken gözyaşlarını görebiliyordum. Sonra gözlerime baktı.Gonca gülüm ben sana kıyamam dedi.Oysa bilmiyordu ki bugün benim ferah kapısına en yaklaştığım gündü.O kendince bana kıyamadı ama ben hayatım boyunca bir daha mutluluğa bu kadar yaklaşmadım.
Eve döndük.Yengem beni gözyaşlarıyla karşıladı.
Tam yirmi iki günüm bodrumda geçti.Gördüğüm tek kişi yemek tepsisi bırakmaya gelen yengemdi.Ah Naciye diyordu, Allah’ın takdirine bak.Ben ne zamandır çocuk hasretiyle yanıyorum.Rabbim bana bir bebek nasip etmedi.Oysa sen ne haldesin.
Evet, yüce Allah onlardan esirgediği yavruyu talihsiz bir şekilde bana nasip etmişti.Elbette ki O’nun hikmetinden sual olunmazdı.Ama ben bu nimet mi lanet mi olduğunu kestiremediğim şeyin bedelini çok ağır ödedim.
Beklenen gün geldi. Bir oğlum oldu.İçimi tarifi imkansız bir duygu kaplamıştı.Bebeğimi dünyaya getirdiğim o bodrum bana en lüks saraylardan daha da lüks görünüyordu.Çilehanem şenlenmişti.Babasının kim olduğunu bilmediğim bu çocuk damarlarıma kan getirmişti.
Onu kucağıma aldım. Gül kokusunu içime çektim.Ama ne yazık ki evden hiç kimse ona dokunmadı.Hadi ben suçluydum o yavrunun ne günahı vardı? O hiç bu rezil dünyaya böylesine rezil bir şekilde düşmek ister miydi?Meselenin evveliyatı her ne olursa olsun sonuçta o da bir candı.Onun da büyümeye, koşmaya, bu kalabalık dünyanın içinde, en az diğer kullar kadar var olmaya hakkı vardı. Belki de bunlar on beş yaşındaki bir genç annenin babasız bir çocuk doğuran bir annenin yegane teselli cümleleriydi. Zaten bu düşünceler sadece benim beynimin labirentlerinde saklı kaldı.Kalkıp da ağabeyime bu çocuk senin benim kadar insan,ne var kabullenemeyecek diyecek halim yoktu.
Artık benim için günler çok başka geçmeye başlamıştı.Ağabeyim evdeyken bodrumdan hiç çıkmıyor, o gidince bebeğimi de alıp kimsenin beni göremeyeceği fındık bahçelerine çıkıyordum.Orada bebeğime ağaçtan ağaca ip atıp beşik yapıyor ninniler söyleyip uyutuyordum.Akşam olunca da ağabeyimden önce eve dönüyordum.İki ayım hemen hemen böyle geçti.Bu arada kimsesiz yavrumun adına Nasip koymuştum.O benim bu hayatta nasibime çıkandı ve adı Nasip’ten başka ne olabilirdi.
Günlerim böyle sürüp giderken bir gece ağabeyimin bağırmalarıyla uyandım. O zaman anladım ki bu hayatın bana başka hediyeleri de olacak. Anlayamadığım bu hediyelerin içinden ne çıkacağıydı. O gece üst katta hayatımın, kaderimin rotası belirlendi.Sabaha kadar bebeğimi birine vereceklerini düşünerek ağladım.Nasip’imin bir babası yoktu şimdi de annesi olmayacaktı. O an için bana yaşanacak en acı şey budur gibi gelmişti. Ama ben yine yanıldım dostlarım.
O gece bir türlü sabah olmadı.Sabah olunca her şeyi göze alacak , ucunda ölüm de olsa bu köyden kacaktım. Komşu köylerden birine sığınacak bir kapı bulup hizmetçilik yapacak oğlumu büyütecektim.Sabaha kadar ağlarken hesap yapmayı da ihmal etmemiştim.
Nihayet sabah olmuştu.Üst katta konuşmalar tüm hararetiyle devam ediyordu.Acaba neydi bu bir türlü anlaşamadıkları konu.
Bir zaman sonra yengem koşarak yanıma geldi.Her zaman ki gibi yemek tepsisi elindeydi.Elindekileri yere bırakıp bebeğimin yanına oturdu. Ona öyle acıyarak baktı ki oğlum ve benim başıma kötü bir şey geleceğini hemen anladım.Ama onların hesabı yarım kalacaktı. Ağabeyim evden çıkar çıkmaz oğlumu da alıp kaçacaktım. Ben bunları düşünürken yengem acıyan gözlerini bana çevirdi.Naciye dedi.Köyde hakkımızda hiç iyi konuşmuyorlar, ağabeyin bunlara dayanamıyor. Savaştığın adamların peydasını bakıyorsun diyorlarmış.Cevap veremedim.Konuyu anlamaya başlamıştım.Bunlar dün gece bebeğimi nereye vereceklerinin tartışmasını yapıyor olmalıydılar. Bu hale rağmen içime sonsuz bir cesaret yayılmıştı.Çünkü ben bu bebek için her şeyi yapabilecek güçteydim.Ben onun annesiydim güçlü olmak zorundaydım.Çünkü anne olmak korumak demekti.Korumaksa cesaret işiydi…
Yengem beni karanlık odamda bebeğimle yalnız bırakıp gitti.Nasip sürekli ağlıyordu.Sesi soluğu çıkmayan bebeğim olacakları sezmişçesine ağlıyordu.Gözlerime bakıyordu ve küçücük bebeğimin gözlerinden yaşlar süzülüyordu.Bu onun ilk gözyaşlarıydı…Dünyaya ilk isyanı baş kaldırışı merhaba deyişiydi belki de.Acılara yalnızlığa insan olmaya merhaba Nasip,merhaba…
Kapıda bir hareketlilik vardı .Görmüyordum ama gelen olduğunu anlıyordum ve bu gelişin hayır olmadığını…Derken abim odama girdi.Donuk gözlerle yavruma bakıp adına ne dedin dedi.Nasip dedim.Çıka çıka bu mu çıktı nasibimize diye mırıldandı dudak altından.
Sonra arkasını bana ve bebeğe dönerek hazırlan dedi…Gidiyoruz.Nereye dedim.Görürsün dedi.Gözyaşlarımı tutamıyordum.Bir nisan yağmuru gibi bir çağlayan gibi…Dipsiz şelaleler gibi tükenmemece akıyordu gözyaşlarım.
Ağlama dedi abim,sadece dolaşacağız biraz.,hem oğlunda hava almış olur dedi.İçime çekimser bir ümit yayılıverdi.Küçücüktüm,saftım…Kuşlar kadar masumdum inanıverdim ağabeyime.Hazırlandık ve düştük bildiğim ama aylardır yabancısı olduğum köy yoluna.Ağabeyim önde koşar adımlarla ben arkada kucağımda nasip olduğu halde ilerliyorduk.Bu yol sahile iniyordu.Bir zamanlar sevdiğimle çokça gezdiğim sahillere abim ve babasız bebeğimle gidiyorduk yıllar sonra.Bir insan bu kadar çaresiz olabilir mi kadere karşı diye düşünüyordum.Bu muydu benim hayalim…Toprakta sevdiğim kucağımda babasının kim olduğunu asla bilmeyeceğim bir bebek.Yine de sonsuza uzanan dualar ediyordum yüreğimden.Bebeğimi koru diyordum Allah’ıma,bana ne yaparsan yap…
Sonunda sahile vardık.Abim hedefe varmış mermi gibi saplandı deniz kenarına.Dur dedi,burası son durak…
Neydi bu şimdi?Ne sonu,ne durağıydı bu şimdi?Abi dedim ne diyorsun sen…Ne yapmayı düşünüyorsun bana…
Yüzüme baktı ağlıyordu.Duygudan eser bulunmayan yüzü acıdan yanıyordu.O an anladım ki Nasiple ilk ve son gezişimizdi bu toprakları.İlk ve son denizi görüşüydü.Hiç durmadan ağlayan çocuk bir anda kesti ağlamayı.Kucağımdan sulara bakıyordu.İnanması güç ama gerçek Nasip denize bakıyordu.Ver şunu dedi abim…Vermem dedim.Ne zararı var sana…Zorla aldı bebeğimi kucağımdan…Hayatımı canımı ilk oyuncağımı…Aldı hayatımdan….
İşte ben o gün böyle oldum.O gün soldu ömrümün son piyesinin ışıkları.Nasibime ne mi oldu…Gözlerimin önünde boğdu bebeğimi ağabeyim.Denize defalarca soktu çıkardı.Her çıkarışında yüzüne baktı.Ben kaskatı kesilmiş olayı seyrettim…Seyrettim…Seyrettim…Bir korku filmi seyreder gibi…Bir katilin suç ortağı gibi…Sesimi dahi çıkaramadan…Tek damla gözyaşı dökemeden…Tek kelime etmeden…Ve en sonunda gözleri açık o mavi gözleri göklere bakar halde ve mosmor kaldı nasipsiz Nasip…Boğdu onu ağabeyim…Çünkü o bir Rus çocuğuydu…Çünkü yaşasa bile hergün boğacaklardı onu…Çünkü babası belli değildi.
O an Rabbim bana yardım etti.Bebeğimle beraber benim aklımı da aldı benden.Şimdi de böyleyim işte…Böyle…Farklı yani…Yani deli….Deli Naciye…
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BU HİKAYE TASTAMAM YAŞANMIŞ GERÇEK BİR OLAYIN HİKAYELENDİRİLMİŞ HALİDİR.
SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İÇİN VİJDANA GELİP ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEYEN AYDINLAR...AZERİLER TÜRK DEĞİL MİYDİ..İNSAN DEĞİL MİYDİ...YUKARIDA RESİMDE AÇIKÇA GÖRÜLEN ERMENİ KATLİAMI İÇİN BİZDEN ÖZÜR DİLEYEN VAR MI...
AZERBAYCANA KADAR GİTMEYE DE GEREK YOK ASLINDA...GİDİN ERZURUMUN BİR KÖYÜNE,KARSIN AĞRININ...SORUN BAKALIM KATLİAM DEYİNCE AKILLARINA NE GELİYOR...
RUSLARIN TRABZONA YAPTIĞI TAHRİBAT SAYMAKLA BİTMEZ...AMA EN SONUNU ÇERNOBİLLE BAĞLARSAK YANLIŞ SÖYLEMİŞ DE SAYILMAYIZ.BUGÜN TRABZONDA ÖLENLERİN TAMAMINA YAKINI KANSER...DENİZDEN SAHİLE VURAN VARİLLERİN HALKA VERDİĞİ DEHŞET DOLU ACILARI,BİLMEDEN DOKUNAN VATANDAŞLARIMIZIN NASIL CAN VERDİĞİNİ BİLENİNİZ VAR MI...
SAVAŞ SİLAHLA MI OLUR İLLAKİ...KENE,DELİ DANA,KUŞ GRİBİ,ARTAN KANSER VAKALARI TESADÜF MÜ...
BU MİLLET ÇOK ACILAR ÇEKTİ...KİMSEDEN ÖZÜR DİLEMİYORUZ...KİMSE DE BİZDEN DİLEMESİN...HESABI MAHŞERE KALSIN ACILARIMIZIN..YETERKİ ÇOCUKLARIMIZ KAN AKMAYAN BİR DÜNYADA ÖZGÜR VE TÜRK YAŞASIN...
NACİYE..SANA DELİ DİYENLER UTANSIN...
YORUMLAR
SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İÇİN VİJDANA GELİP ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEYEN AYDINLAR...AZERİLER TÜRK DEĞİL MİYDİ..İNSAN DEĞİL MİYDİ...YUKARIDA RESİMDE AÇIKÇA GÖRÜLEN ERMENİ KATLİAMI İÇİN BİZDEN ÖZÜR DİLEYEN VAR MI...
AZERBAYCANA KADAR GİTMEYE DE GEREK YOK ASLINDA...GİDİN ERZURUMUN BİR KÖYÜNE,KARSIN AĞRININ...SORUN BAKALIM KATLİAM DEYİNCE AKILLARINA NE GELİYOR...
RUSLARIN TRABZONA YAPTIĞI TAHRİBAT SAYMAKLA BİTMEZ...AMA EN SONUNU ÇERNOBİLLE BAĞLARSAK YANLIŞ SÖYLEMİŞ DE SAYILMAYIZ.BUGÜN TRABZONDA ÖLENLERİN TAMAMINA YAKINI KANSER...DENİZDEN SAHİLE VURAN VARİLLERİN HALKA VERDİĞİ DEHŞET DOLU ACILARI,BİLMEDEN DOKUNAN VATANDAŞLARIMIZIN NASIL CAN VERDİĞİNİ BİLENİNİZ VAR MI...
SAVAŞ SİLAHLA MI OLUR İLLAKİ...KENE,DELİ DANA,KUŞ GRİBİ,ARTAN KANSER VAKALARI TESADÜF MÜ...
BU MİLLET ÇOK ACILAR ÇEKTİ...KİMSEDEN ÖZÜR DİLEMİYORUZ...KİMSE DE BİZDEN DİLEMESİN...HESABI MAHŞERE KALSIN ACILARIMIZIN..YETERKİ ÇOCUKLARIMIZ KAN AKMAYAN BİR DÜNYADA ÖZGÜR VE TÜRK YAŞASIN...
NACİYE..SANA DELİ DİYENLER UTANSIN...
KENDİ SUÇSUZ MİLLETİNİ SAVINMAYIP,DÜŞMANLA BİRLİK OLUP TA ÖDÜL ALANLAR UTANSIN.!!!!!!!!!!!!!!
Tüylerim ürpererekten okudum,NACİYE ve naciye gibilere deli sıfatını yakıştıranlar utansın.Bu yaşanmış hikayeye kimse yabancı değil ,ÇÜNKİ 1974 TE KIBRISLI TÜRKLERE, RUMLARIN UYGULADIĞI VAHŞETİ ve SOYKIRIMINI. BULGARİSTANIN MÜSLÜMAN TÜRK DİYE, YAPTIĞI ZULÜM VE SOYKIRIMInı, RUSLARIN,AZERBEYCAN'A ERMENİLERİN KARABAĞ'A, AMERİKAnın,SİZİ SADDAM dan KURTARACAĞIZ BAHANESİ İLE IRAK HALKINA YAPTIĞI SOYKIRIMInı, 2008 DE İSRAİL,İN GAZNEYE YAPTIĞI SOY KIRIMINI,SANIRIN KİMSE UNUTAMAZ BU VAHŞET İN RESMİ DÜNYADAKİ TÜM İNSANLARIN GÖZLERİNDE ÖYLECE KALACAK,ÇÜNKİ GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA BİZ GÖRMEDİK DİYE KİMSE DİYEMİYECEK,TEKNOLOJİ HER ŞEYİ GÖSTERDİ GÖSTERİYOR. DÜNYA MİLLETLERİNİN, İNSANLARIN HÜKÜMDARLIĞINA SON VERİLİP, VE BİRGÜN ALLAH'IN ADALETİ İLAHİ ADALET TECELLİ EDECEK .ZALİMLER! SUÇSUZ ÇARESİZ MAZLUMLARIN KANINDA BOĞULACAKLARDIR.HİÇ BİR MÜSLÜMANA, ALLAH BÖYLE GÜNLER GÖSTERMESİN.İNSANLARA DEMEDİM ÇÜNKİ HEP MÜSLÜMANLAR MARUZ KALANLAR.YAZAN YÜREK DERT GÖRMESİN KALEMİNİZ DAİM OLSUN.SAYGILARIMLA.ALLAHA EMANET OLUN.
sevgili fikret abimiz...bu öyküyü yazarken çok çok düşündüm.tarihi olduğu için atmak doğru değil.bir milleti körü körüne karalamak kolay.bunu istemem.o yüzden tarih içeren öykülerde biraz tarih araştırkamta gerekli.elbette eksikleri çok.yazım hataları da çok.
yine de beğenen okuyan herkese çok teşekkür ederim.seçki benim için süpriz oldu.uzun olduğu için okuynmayacağını bile düşünmüştüm.
ne aydını sevgili aynurengindeniz...tarihinin ,atalarının arkasında durmadıktan sonra aydınlık paçalarından dökülse ne olur...dünyanın her yerinden ödül alsa ne olur...Türk ün aydını Türk e sahip çıkandır...
.....
işte tüm bunlar için diyorum ki Allahım adaletin ne güzeldir..ve elbetteki az bir vakit kalmıştır...
duyarlı yüreğini candan kutluyorum...
binlerce selam..
çok acı bir hikaye ve geçmiş yaşam
ne yazıkki bizler ileriyi düşünürken geçmişi silerek gidiyoruzve hatırlatıldığı zaman ağlıyoruz geçmişimize acıyarak bakıyoruz geçmişte bir zamanlar gelecekti ama yaşandı bitti bugünü yaşıyoruz yarın olunca bugünde geçmiş olacak derim ki zamanın kıymeti çok önemli yarını felakete sürükleyecek işler yapılmamalı
geçmişini unutan geleceği yaşayamaz
güzel bir paylaşım tebrikler saygılar
İçim ürperdi...
Çok iyi bildiğimi her düşünüşümde ve her okuyuşumda
Ürperdiği gibi...
Unutanlara hatırlatma olsun...Akıllarında iz bıraksın...
"RUSLARIN TRABZONA YAPTIĞI TAHRİBAT SAYMAKLA BİTMEZ...AMA EN SONUNU ÇERNOBİLLE BAĞLARSAK YANLIŞ SÖYLEMİŞ DE SAYILMAYIZ.BUGÜN TRABZONDA ÖLENLERİN TAMAMINA YAKINI KANSER...DENİZDEN SAHİLE VURAN VARİLLERİN HALKA VERDİĞİ DEHŞET DOLU ACILARI,BİLMEDEN DOKUNAN VATANDAŞLARIMIZIN NASIL CAN VERDİĞİNİ BİLENİNİZ VAR MI..."
Bu bölümün altına bir dip not yazmak istiyorum....
Karadenizi Kanserle başbaşa bırakanlara soruyorum, bugun kanserle mücadele veren karadenizde kaç tane Onkoloji hastanesi veya kliniği var?
Onkoloji hastanesi yok!
Trabzon Karadeniz üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi hastanesinde bir tane var klinik var. Orda da yakın zamanda Radyoterap cıhazı bozuktu.
hastalar İstanbul, Erzurum ve Samsuna yollandı.
İnsanını madur edip sonra kaderi ile başbaşa bırakan Ve tarihini unutan başka bir Ülke var mı?
Yüreğinizi Yürekten Kutluyorum.
Leyla Usta tarafından 4/16/2009 2:26:02 PM zamanında düzenlenmiştir.
BU MİLLET ÇOK ACILAR ÇEKTİ...KİMSEDEN ÖZÜR DİLEMİYORUZ...KİMSE DE BİZDEN DİLEMESİN...HESABI MAHŞERE KALSIN ACILARIMIZIN..YETERKİ ÇOCUKLARIMIZ KAN AKMAYAN BİR DÜNYADA ÖZGÜR VE TÜRK YAŞASIN...
NACİYE..SANA DELİ DİYENLER UTANSIN...
canım ya benim duygusal olduğumu unuttun galiba...duyarlı yüreğimin kanayacağını hiç hesaba katmadın...ne kadar yandı içim bir bilsen...ya gözlerimden dökülenler..Bu yazıyı bu kadar güzel ancak benim kardeşim yazabilirdi..tebrikler..