- 603 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNİ ÖLDÜRENE KATİL DENMEZ Kİ!!!
AŞK’IN VURDU KURŞUN NEYİME.
ÜSTELİK
KENDİNİ ÖLDÜRENE DE KATİL DENMEZ Kİ!
Sen hiç Temmuz ayazında üşüdün mü?!
Daha bu ilk cümlede, yüzüme ne denli büyük bir şaşkınlıkla baktığını görür gibiyim. Hatta “Bu artık kesinlikle delirdi” diye düşündüğünü de duyar gibiyim. Haklısın sanırım sen bu duyguyu hiç yaşamadın. En azından benimle... İnsan Temmuz sıcağında da üşür; tıpkı Şubat ayazında buram buram yandığı gibi. Yo hayır, saçmalamıyorum. Hava sıcak. Benim içimde bir yerler üşüyor. Ruhum üşüyor daha da açıkçası.
O en görkemli erdemini yaşadığımda seninleliğin, nasıl sımsıcak oluyorduysa yüreğim, dışarıdaki lâpa lâpa kara rağmen, şimdi bu kızgın kumlarda güneşlenirken bile üşüyorum!
O zaman, her şeyin yerine seni koymuştum. Oysa senin yerine hiçbir şeyi koyamıyorum şimdi!
Hep bir doyumdu sende aradığım. Lâkin her defasında, daha büyük acıkmalara sebep oluyordu. Bu işte bir yanlışlık vardı. Hata vardı bir yerlerinde. Çünkü hep eksikti bir şeyler, hep yarım ve sevinçler buruktu hep. Doğru olmalı, bütün olmalıydı, her şey ve bu doğrultuda, sen aslında benim olmalıydın.
Kaç kez sabahladık seninle sarhoş masalarda, kadehlerimiz kaç kez öpüştü, sigara dumanları arasında bize inat bilemezsin!
Bir sigaradan vazgeçemedim, bir de senden. Belki bir gün sigaradan da vazgeçebilirim ama senden asla. Oysa doktor o kadar çok şeyi yasakladı ki, en başta da seni. Bana acı veren seni. Bana hayatı zehir eden seni. Bütün fizyolojik hastalıklarımın çıkış noktası olan seni.
Olmazsa asla yaşayamam dediğim, bir gün yemeden duramadığım o güzelim tatlıları, o güzelim pastaları, hamur işleri, etleri, hele o canım çikolataları, hepsini bıraktım, hepsinden vazgeçtim. Sigara, alkol ve sen; üçünüzden de kurtulsam kendime geleceğim. Ama önce senden vazgeçemedikçe, kâh sigara, kâh kadehlere sarılıyorum.
Kırk yılda bir içerken, şimdi her gün içiyorum. Mümkün olsa günün her saati içeceğim. Seni unutturmuyor, daha bir vazgeçilmezleştiriyor. Biliyor musun, sigarayı üç pakete çıkarttım. Hani o görüşmeyelim dediğin gün var ya, altıncı paketi açtım sabaha karşı.
Ben bu sevgisizliği, böylesi saygısızlığı hak etmedim. Böylesi terk edilmişliği asla. Böylesi gözyaşını ve böylesi özlemeyi de hak etmedim.
Yaşayamadığım pek çok şey vardı. Yaşamak istediğim de öyle.
Geç kalmış olma korkusu, hıçkıra hıçkıra bir yaşama telâşı kıpır kıpır içimde. Ondandır, önce bir deniz yarattım, sonra da o denizde kendimi boğdum. Boğulacağımı bile bile, yaşamak adına girdim o engin su deryasına.
Hep arzulanan kadındım, sevilen değil. Oysa yaşasaydın beni adamca, seveceğinden de emindim. Bunun ayırdına varamadın sen! Ne duygularımın, ne düşüncelerimin, ne de bedenimin sancılarına duyarlı olabildin. Hep en sancılı yerinde yüreğimin, gözyaşını ketledin pınarlarına. Kendi sancılarında yelken açmış, gözyaşını silecek mendilin uzatılmasını beklemekle öylesine meşguldün ki duyamadın, anlayamadın feryadımı!
Giderken bir kez daha sarılmanı istemiştim, sımsıkı yürekten. Öpmüştüm seni yeni gelmiş gibi özlemle, bir o kadar da bir daha asla gelmeyecekmişsin gibi. Nereden bilebilirdim gerçekten bir daha göremeyeceğimi o hüzün gözlerini, tenimde dururken teninin kokusu henüz.
İçime doğmuş demek ki.
Tek yaşayan uykuydu gözlerimde. Ona sığınırdım hiç değilse, her yaralanıştan sonra.
Her yaralanma ihtimali öncesi kaçışlarımın sığınağına. Bir yaşayan, bir sadık dost o vardı. Onu da öldürdü zaman denen canavar. Beni kimsesiz, sığınaksız bıraktı.
Sen de hasat zamanı tarlalarıma sağanaklarla gelendin.
Geç kaldın güzelim.
Bereket olmalıydın baharlarıma.
Oysa ecelsin şimdi.
Başakları çürüttün tarlalarımda.
Ve sen de bütün prenslerim gibi kurbağaya dönüştün öpünce.
Kurbağaları ise öptüğümle kaldım hep.
Kurbağaydılar, kurbağa kaldılar.
Oysa küçücük bir belki vardı hep yüreğimde bir yerlerde, ufacık da olsa bir umut.
Onu da öldürdün yalanlarınla.
Şimdi sen, okyanusların fırtınalı çalkantısında, kâh benim sakin limanımın kayalarına çarpıyor, kâh okyanuslara savruluyorsun.
Yaşadıklarının ve yaşattıklarının geçmişte kalmasını bekle. Pişmanlık ve acıyla göreceksin neler kaybettiğini.
Voltaire’i hatırlayacaksın ardından. “Her insan iki kere ölür, biri aşkını kaybedince, diğeri eceli gelince” deyişiyle.
Ve ilk ölümünü yaşayacaksın!
Ben masumum.
İlk kurşunu sen attın.
Ne yazık ki kendini vurdun.
HEDEFİN BEN OLSAM DA!..
YORUMLAR
Şimdi sen, okyanusların fırtınalı çalkantısında, kâh benim sakin limanımın kayalarına çarpıyor, kâh okyanuslara savruluyorsun.
Yaşadıklarının ve yaşattıklarının geçmişte kalmasını bekle. Pişmanlık ve acıyla göreceksin neler kaybettiğini.
Voltaire’i hatırlayacaksın ardından. “Her insan iki kere ölür, biri aşkını kaybedince, diğeri eceli gelince” deyişiyle.
Ve ilk ölümünü yaşayacaksın!
Ben masumum.
İlk kurşunu sen attın.
Ne yazık ki kendini vurdun.
HEDEFİN BEN OLSAM DA!..
beğendim.
Buna çok memnun oldum, Böylesi daha güzel. Hayatı yaşamak güzel, hep kötü yanlarına bakıp da usanç duyulmadan iyi yönleri ile yaşamak hele bir nefesin kadrini anlayabilmek çok çok güzel olmalı. Karamsarlığa yer bırakmamalıyız şu kısacık ömrümüzde. Gülmek, tebessüm etmek öyle güzel ki, bir çiçeğe, bir böceğe sevgiyi sunmanın değeri ölçülemez. Şarkıların dediği gibi. ;
"Bir tatlı tebessümün, bin vuslâta bedeldir."
Tekrar teşekkürlerimi sunar, nice mutlu yıllar temenni ederim.
paylaşım ve güzel görüşlerinize teşekkür ederim efendim.ancak bu vesileyle bir gerçeği de paylaşmayı istiyorum.kendi duygularımdan izler de taşımaktaysa da,bu nevi mektuplarımın benimle ilgisi yok. kimi bir şarkı dizesi,kimi bir film karesi,kimi birilerinin yaşamından alıntılarla öykündüğüm mektuplar.saygımla efendim.
Hüzün verse de yazılarınız, okumadan edemiyorum. Okurken duygularını paylaşmaya çalışan yüreğimizde sanki ince bir sızı peydahlanıyor. Hani şöyle uyur uyanık arası bir düş görülür ya, kimi yerde karabasan olarak tabir edilir ve dirkeden atıverir ya insan, öyle bir düşmü ki diye düşündüğüm duygularınız belli ki gerçeği yansıtmakta. Duygularını paylaşmanız bizlere sunmanız takdire şayan bir güzellik oluşturmaktadır. Saygılarımı sunuyorum, nice güzelliklerde beraber olmak dileği ile.