EMNİYETİMİZ
İçinde yaşadığımız dünyada toplumları oluşturan insanların uyması gereken içtimai ve iktisadi bir çok kurallar vardır. Bu kuralları o toplumun bağlı bulunduğu devlet,milleti adına uygular. Millette o kurallara uyar . Lakin dünyanın kuruluşundan bu güne hangi düzende olursa olsun kötü niyetli kişi veya gruplar ortaya çıkmış ve o düzeni yıkmaya kendi kafalarında ki bozuk düzeni kurma gayreti içerisinde olmuşlardır.
Bu mücadele hep var olmuş ve kıyamete kadar da var olacaktır. Asıl olan kişinin bağlı bulunduğu topluma ait güzel ahlak kurallarını kendine yol edip o istikamette yürümesi ve kurallara uymasıdır. Yürümeyenlerin karşısında her zaman bir koruyucu ve güvenliği sağlayıcı kolluk kuvveti olmuştur. İşte bu kolluk kuvetlerinin en eskisi ve asili olan Güzel Yurdumun daimi iç güvenliğini sağlayan, bu yıl 164.kuruluş yıldönümünü kutlayan Emniyet teşkilatımızdır.Ve bu büyük teşkilatın güzide çalışanları olan kahraman "TÜRK POLİSİ " miz.
Onlar,al bayrağın gölgesinde yönetildiği Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebed yaşaması için gecesini gündüzüne katan kahramanlarımızdır. Onlar,kimi zaman iç ve dış mihrakların oyunlarına karşı,kimi zaman içeride ki hainlerin pusularına karşı,kimi zaman zehir ve insan tacirlerinin oyunlarına karşı,teröre karşı mücadelede en önde saftalar.İnanın bunları yazarken onların yerine kendimi koyuyor ve düşünüyorum.Sonuç ZOR diye bir kavram kara bir duvar gibi karşıma çıkıyor.Hemde tahayyülü zor bir görev.Onların eşleri,çocukları ve yakınlarına Rabbim hayırlar tebdil eylesin.
Huzur için emniyet,emniyet için huzur gerektir . Sağlıklı toplumlar,sağlıklı gelecek demektir.Sağlıklı toplumdan kasıt,bireylerden geçer.Bireylerin beden ve ruh gelişimi yeterli kıvamda ise soru yok,değilse toplumda huzursuzluk başlar.O yüzdendir ki madden ve manen donamlı toplumlar ayakta kalırlar.
Bunlardan biri eksik veya yoksa tehlike çanları çalıyor demektir.
İşte bu yönüyle güçlü toplumlarda refah seviyesi yükseklerde seyreder.Aksi durumda kolluk kuvvetlerimize çok görevler düşer demektir.Bu da o görevi zor ve tehlikeli kılar. Malesef dört bir yanı düşmanlarla çevrili bu güzel vatan toprakları üzerine oynanan oyunları bozmada ve iç güvenliğimizi sağlamada onulmaz görevler yapan Emniyet teşkilatımıza sonsuz teşekkürler.
Son cümle olarak, tüm Emniyet teşkilatımızın POLİS HAFTASINI kutlar,Şehit olanlara Allahtan Rahmet,Gazilerimize sağlık ve afiyetler dilerim.
Selam ve saygılarımla
YORUMLAR
Polis seçimi çok özenilmesi gereken bir olaydır. Psikolojisi çok düzgün kişilerden, adalete kesin inanan, iyi eğitimli ve insan sever - vatanseverlerden seçilmiş kişiler olmalıdır.
Bir tek polisin tek bir yanlış davranışı bütün bir ülkenin itibarına zarar verebilir. Örneklerine maalesef yurdumuzda da rastlıyor ve utandığımız anlar da oluyor.
Bu mesleği öz veri ile hakkını vererek yapan tüm polislere bizden de teşekkürler....
Tarihci değilim ama, acizane benim de bazı müşahadelerim var ve bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Siyasî tartışma açmak gibi bir niyetim olmadığını da peşinen yazıyorum.
Ülkemizde son yıllarda "ordunun siyasete müdahalesi" sıkca zikr edilir oldu. İşin tuhafı Osmanlı Devleti'nde ordu, siyasî iradenin emrinde olmasına rağmen, polis teşkilatı, o zamanki adıyla "yeniçeri ocağı" tam tersi bir tutum içindeydi. Mutlak monarşide yeniçeriler tam bir muhalefet örgütü gibi hareket ediyordu. İsyanlar, kazan kaldırmalar, padişah hal etmeler, kahir ekseriyetle yeniçeri oyunu idi ve maalesef devlet bunları kontrol altına alamıyordu. Sadece devlete karşı muhalefet etseler neyse... Yağma, talan, çapul, tecavüz, gasp, cinayet yeniçerilerin rutin faaliyetleriydi. Devlet güclü iken, İstanbul, Bursa, Edirne gibi şehirlerde sükuneti sağlamayı ancak, bir komşu devlete harb açıp, bu yeniçerileri de cepheye sürmekte buluyordu. Ancak gerileme devri başladığında, artık o koca Osmanlı da, hiç bir ülkeye harb ilan edecek gücü kendinde göremiyordu. Yapılan harblerin çoğu da müdafaa amaclıydı.
Tabii dışarıyla harb olmayınca, yeniçeriler işi daha da azıtarak 19. asra gelindi. daha önceleri bu zulümlere dur demek isteyen bir çok padişah da tahtını kaybetmişdi. Ancak Sultan II. Mahmud tüm kararlılığı ile Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmayı kafasına koymuşdu ve 1826'da hayatını da risk ederek, binlerce insanın ölümüyle sonuclanan "Vaka-yı Hayriye" ile yeniçerileri tarihden silmişdi.
Yeniçeri Ocağı'nın lağvını Osmanlı reayası çoğunlukla kabullenmiş ve kutlamışdı, Bosna halkı haric. Çünkü Bosna'da görev yapan Yeniçeriler, İstanbul ve Edirne'deki gibi terör estirmiyordu, siyasî iradeye itaatkâr idi. Halkın en büyük endişesi de, Yeniçeri Ocağı kaldırılınca, Balkanlarda yaşayan gayr-ı müslim asilere karşı can ve mal güvenliklerinin tehlikeye girmesi idi. Nitekim cennenmekân Sultan II. Mahmud Han ak ile kara'nın ayrımını yapamadığından istisna uygulamadı ve Balkanlarda Yunan, Bulgar, Sırb ve Makedon çeteler müslüman ahaliye karşı tacizlerini arttırdılar.
İlerleyen yıllarda yeniçerilerin yerine yeni bir asayiş birimi kurma hazırlıklarına geçildi ve 1845 yılında Polis Teşkilatı kuruldu.
Polis Teşkilatımız iyi veya kötü görevini yürütürken 1909'a yani İttihad ve Terakki Cemiyeti iktidarı geldi ve ilk siyasîleşme burada başladı.
Cumhuriyet döneminde ise siyasî erk, polisi halkın değil, kendi hizmetinde gördüğü için sürekli amacda sapmalar oldu.
Bugün ise, polisimiz bir çok eksiğine, yanlışına rağmen, ki ben en büyük eksikliği "halkla ilişkiler"de görüyorum, devletimizin olmazsa olmazları içindedir. Allah yardımcıları olsun, tüm şehid polislerimize de rahmet diliyorum.
Televizyonlarda akşam haberlerini seyrettiğimde polisimizin her gün bir çete çökerttiğini, her gün muğlak kriminal olayları çözdüğünü görünce, onlarla iftihar ediyorum. Ancak buna rağmen yurdumuzda suç sayısı artıyorsa, bunun sorumlusunun olarak siyaset ve yargı erkleri olduğunu söylesem acaba hata mı ederim?
Görevdeki polislerimize başarılar dilerken, Polis Haftası'nın hem emniyet mensublarımıza, hem de halkımıza uğurlu olmasını niyaz ederim.
Selam ve saygılarımla