- 1253 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SILA BANA GURBET OLMUŞ
Güzel olduğu kadar veda hüznü taşıyan bir KIRÇİÇEĞİ yazısını okudum ve ta çocukluğuma gittim geldim bir süreliğine.
Çocukluğumda; okul yolunda gidiş ve dönüşlerimde ,budanmış gülleri çiçekleri gördüğüm zaman , kuruyup gideceklerini düşündüğümde üzülürdüm. Onlardan bir kaçını getirip ufacık bahçemizde onları yetiştirirdim.
Kimseye söylemesem de kendimce sevinirdim onları solup gitmekten kurtardığım için , sevinirdim bunları ben yetiştirdim , benim eserim ve bu güzellikler benim diye. Bizim evimizin bahçesini süsleseler de Benim çiçeğimdi onlar.. Renk renk yaşıyorlardı.
İki sene önce yanından geçtim evin ve bahçenin. Uzun zamandan beri bizim değildi. Dağ olmamıştı ya , bağ da değildi artık. Başkasınındı, bakımsızdı, sahipsizdi.. Güller yoktu bahçede, diğer çiçekler de yoktu kır çiçeklerinden başka.
Şimdiki kır çiçeklerinin olduğu yerlerde geçen bazen mutlu ve sevinçli , bazen mutsuz ve kederli çocukluğumu andım.
Yarım gün tarlada çalışıp günün diğer yarısında okula gittiğimiz yılları hatırladım.
Mahalle arkadaşlarımı, onlarla oynadığımız oyunları.. Beş taş, ip atlamaca, dondum, yakan top, çellik, misket dedikleri bilya , elim sende, uçurtma ve tabi ki saklanmac. Ağaçlara kurup sallandığımız salıncak.
Okul yılları.. O yılları tekrardan yaşamak ister miyim acaba dedim kendime.. Zaman hep ileri doğru giderken geri dönüş istemezdim yine de iyi ki yaşamışım o günün şartlarını diyorum. Belki çocuk olarak zor bir yaşantıydı, buna rağmen ufacık sevinçlerden gönlümüzde ilkbahar güzelliğini yaşamakla mutlu olurduk.
Şimdiki çocukların bizim kadar yerleri ve zamanları yok özgürce koşup oynayacak. Şehrin büyümesi, betonlaşmanın artması ile günlük hayat şartlarının telâşesi içinde de ailelerinin zamanları yok Çocuk oyunları unutulmuş. Gökyüzünde uzun yıllardan beri hiç uçurtma uçurulduğunu görmedim.
Gençler ise evde, dersanede ve okulda hep derste ya da bilgisayarla televizyon karşısında. Eğitim öğretim bittikten sonraysa ya işyerinde , ya kahvehanede dört duvar arasında ya da seraların içinde .
“Hayal meyal düşler gibi, uçup giden kuşlar gibi;
yosun tutan taşlar gibi”
Seneler öncesi yaşanan dostluklar hiç yaşanmamış gibi olmuş.
Cenaze ve düğün dışında hısım akrabalar , arkadaşlar hatırlanmaz olmuş.
Anladım ki uzaktayken
Sıla bildiğim bu kent
Gayrı benim yurdum değil olmuş.
Şimdi ben içinde yaşarken
Sıla Bana Gurbet olmuş.
Önceden davar çobanlığı yapmış, şimdi gözleri görmeyen, bir akraba, mahallede oyun arkadaşlarımın halası, bize nerden öğrendiğini bilmediğim ya da kendi uydurduğu masallardan anlatırdı.
Şimdi konularını unutsam da çocukluğumda onun masallarıyla ve Allah rahmet eylesin masalcı Adile teyzenin masallarıyla büyümüştüm.
Sonraları ise başkalarının hikayeleri içinde kaybolmuş kendi masalım. Bir varmış bir yokmuştan sonrası kederli bir yutkunuşla sus olan, ilerisi bir türlü akla gelmeyen bir masal. Sonu hâlâ -mış ya da -miş ile bitmemiş, yaşanmakta olan… Hikayelerin sonunu hep mutlu bitirmeye umutlu sevdaları olan bir masal...
Dostluklarınızı ve sevgilerinizi her dem taze tutmanız temennisiyle…
BİRSEN
YORUMLAR
Beş taş, ip atlamaca, dondum, yakan top, çellik, misket dedikleri bilya , elim sende, uçurtma ve tabi ki saklanmac. Ağaçlara kurup sallandığımız salıncak.
ayy ne güzeldi değil mi bu oyunlar.eskilere gittim.
şimdiki çocuklar teknoloji delisi..
duanızada yürekten amin diyorum..
saygı ve selamlar..