- 670 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Arkadaşımın defterine yazdığım bir yaşamsal içtenlik...
Merhaba benim adım Ertuğrul senin sahibin değilim ama yazacağım o kadar ilginç olaylar var ki bunlara tanık gözüyle bakmanı istiyorum. Biliyorum senin için zor bir görev ama inan bana bundan hoşlanacağına kendini mecbur hissedeceksin.
Terk-i diyar edip İstanbul’a kadar geldim, ideallerim vardı gerçekleştirecek, ufak da olsa yer edinmişti; ama öylesine büyük bir olay olacaktı ki, bunu düşündüğüme inanamayacaktım bile.
Çocuksu düşünüyor olabilirim; fakat düşünce biçimimi ele alacak olursam, bütünüyle yazacağım kelime karakterlerinin bileşkesi olarak ortaya çıkacaktır. Yani demek istediğim, ne kadar karmaşık da olsa kelimeleri anlamlarına göre sıraya dizip birbiriyle içeriden bakıldığında anlamlı ama bütünüyle anlamsız gelebilecek bir cümle veya cümleler grubu oluşturmaya çalışacağım.
Daha önceleri kendime yazma konusunda söz vermeme rağmen gecikmiş bir beklenti de olsa bugünden başlayıp sözümü tuttuğuma kendimi inandırmak istiyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bedenen ve ruhen çöküntü içinden kurtulup sakin bir kafa ile yazmayı düşünüyordum. Beynimde oluşturduğum düşünceler yığını, çalışan beyin hücrelerimi yordu ve bedenimi de tanınmaz bir hale getirdi. İnsanlarla olan diyalog sorunum bunun en büyük göstergesidir. Kendim olmaktan kaçıp daha doğrusu korktuğum için belki de tabiri yerindeyse şeytanın bile düşünemeyeceği şeyleri düşünüp, beynimi anlamsızlaştırma yokuşuna sürdüm. İdeallerimden bahsetmiştim. Evet, sadece huzurlu bir gelecek adına Van’dan ayrılıp İstanbul’a geldim. Fakat bu gelişim ani olduğu kadar beni çok etkilemişti. Bu geliş kararım elbette çok iyiydi ve yalnızken karşılaşacağım zorlukları göz ardı edip, saf bir halde buna katlandım. Yeni bir şehir, yeni bir ortam ve yeni insanlar… Allah’ım sana nasıl şükredeceğimi bilmiyorum. Ayaklarının üstünde durma becerisini gösteremiyorsan ya da şöyle ifade edeyim; eski kafanı yeni bir ortama uydurmaya çalışıyorsan, bilmeni isterim ki senin bu yaptığın mumun eriyişinden farksızdır. Şükürler olsun ki ilk ortamım beni bu içine adapte olduğunuzda insanlığın suyunu çekecek egoistlerden kurtardı; ama kısa bir zaman dilimi için.
Yanlış olan belki de bendim ya da ortamı oluşturan insanların yaptığı hatalı davranışları içime sindiremediğimdendir beni bu ortamdan alı koyan. Bence buna sebep olan en büyük engel, aptal nefsimin doyumsuz midesi, yırtık arzu ve istekleriydi. Bedenim bu karmaşa içinde elbette yıpranıyordu; ama önemli değildi, zaten olacaktı. Çünkü beden de oluşumun bir parçasıydı. Katlandığım onca şeylere rağmen yalan söyleme zorunluluğu da eklenince beni içten içe bitirmeye, kafamda oluşturduğum güzellikleri birer birer yok etmeye çalışıyordu. Kendimde gördüğüm en büyük eksiklik, öğrenme dürtüsünü bilinçaltıma kamçılayamayışım ve her hangi bir grubun parçası olmaktan kaçışımın buna neden olduğunu biliyorum. Sürekli boş şeylerle uğraştım, halet-i ruh iyemin bozuk olması sebebiyle heveslenip de öğrenmeye kalktığım her şey ya benden uzaklaşıyor ya da anlamamam için kendilerini değersizleştirmeye çalışıyorlardı. Tıpkı bunu yazarken iyi şeyler düşünüp yazamamaya çalıştığım gibi.
Ertuğrul Avrasya
09.01.2009- Cuma
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.