- 451 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 25
25]Bu proje içinde yeni Türk devleti de, hesap hamleleri içinde olmalıydı. Tek bir mesele kalmıştı. Halkı, kara cahil aydılar tarafından, iç meselelerle birbirine düşürtüp kutuplaştırmaktı. Kimi aydınlarla, gerektiğinde toplumsal evrimini olgunlaştıramamış bu kutupları, gerektiğinde gerilim alanlarına dönüştüren devinimlerle, kaoslara sürmekti!
Ancak burada emperyalistler için görülmesi gereken proje şudur; genç oluşmanın ve Cumhuriyetin gelecekte ve ahvalde emperyalizmin çıkarlarına cevaz verir olup olmamasıdır. Bu nedenle bir biçimde emperyalistler kendi konjonktürsel eylem bölgelerinde, her tür yönetimsel ve siyasal; reel ekonomik ve güncel politikalarına yön verir olabilmeleridir. Bunu sağlayacak olan enstrümanlar bir ülkede nasıl harekete geçirilirdi?
Bunlar, görülmesi ve karşı cevabı oluşturulması gereken, oyunun kurallarıdır. Atatürk’ten sonra kısır politikaların bunu görememesi, ya da görse bile, bu dış direnç karşısında ikbal ve hırsları uğruna, acizlikle, gafletle olan davranmalarını; tarihi bir olgu gibi algılarla geliştirmektedirler. Bu sadece bizde değil, emperyalizmin bütün egemenlik alanlarında bu böyledir. Dış etkiler, ülkelerin yönetiminde, oldukça fazla ve baskın olabilmektedirler.
Bu yüzdendir ki 1950’lerde daha mı özgürdük, çoğulcu demokrasiye mi geçtik? Türban bir kişi hakkı ve kişi özgürlüğü mü? Türban okullarda olması gereken bir hak mı? Türkiye’de darbeler bir kurucu kadro ihsaslaşması mıdır? Resmi ideoloji midir? Gibiden abuk sabuk sonu gelmez tartışmalarla ve dışarıdan ithal kadrolarla, oluşmaların; akıl dışı kılıflarını hazırlarlar. Bu tartışmalarla kişisel özel yaşama değin öznellikler, topluma değin olan, nesnelliğin yerine konmuş bir karıştırmadır.
Dış konjonktürsel tesirlerin yararcı olmayan propagandacı etkileriyle, ülke yararına olmayan; siyasi ekonomik hukuki vs. açılımından uzak düşünüşlerle, ya da bunlara dek olgulamaların şaşırtmalarıyla, aydın işbirlikleri; karanlıkçı aydınlarca ele alınır ve değerlendirilir olmaları, mevcut ülke ufkunu bir iyiden karartmaktadır.
Bugün sınırları cetvelle çizilmiş. Masa başında ve emperyalistlerin isteğine göre çizilmiş olanlara: devlet ve siyasi coğrafya olmanın, gelenek ve bilincinden ve deneyiminden yoksun ülkelerine, ’kendi kaderini kendilerinin tayin etmeleri hakkı’ verilmektedir!
Alt yapısız olaraktan, üst bilinçsiz olaraktan; insan hakları bağlamında, kendi kaderini kendilerinin tayin etmeleri usulü dâhiliyesinde, o yapıyı göbekten bağımlı kılan destekler verilmektedir! Gerçekçi olmayan bu insani görünümlü mantalitenin ülkelere bir bahane konu olarak müdahale ettiriciliği ile en gerici yönetimlerle, en ilerici yönetimler bir arada ve kol koladır. Bu hal ile, emperyalizme destek verildiği sürece, bunlar ayakta durmaktadırlar. Yapısını oluşturamayanın demokrasisi de olmuyordu. Olursa da ısmarlamadır.
Günün ekonomi politik siyasetleri de hemen iç ve dış girişmelerin bu iki nokta oluşması arasındaki skalada belirmektedir. Tüm mesele dış ve iç konjonktürselliğin böylesine bir birine bağlı oluşudur. İç içe oluşmaların etkileşmesinde, mütekabiliyet esaslarına göre sizin de kendi dinamiklerinizi, paylaşan çıkarlar ve dayatmalar olaraktan, karşı taraf için ortaya koyabilmenizdir. Tüm var oluşun özgürleşmesi bu bağıntıdadır. Değilse Türkiye’deki darbeleri ve her türden gerici oluşmaları, sadece bir iç dinamiğin referansları imiş gibi tartışmak, hayali ve kara cahilliktir.
Bugünkü tüm ulusal ve toplumcu yapılar, zorunlu bir tarihi süreçlerin girişim eşen aşamasıyla biçimlenmişlerdir. Farklı etnik temelleri içerir karışmalarlan görevdeşleşen, amaçlaşan ve sağlayışlar yükümleşmesi ortaya koyan, yepyeni toplumlar oluşmuşlardır. Bunlar bugün ayrılıkçı kalkışmaların değil, toplumcu eksenin etrafında değer üretmenin ve üretilen değeri paylaşmanın olumlamasını gerçeklemelidirler. İnsanlar etnik yapısına sahip çıkmadığı için değil çıktıkları için sömürülürler. Çünkü bu yapı içinde güçsüz ve bilinçsiz tutulmanın kullanımına müstehak olurlar.
Toplumsal oluşlar içinde üretilen, toplumsal değerlere toplumsal yurttaşlığa, toplumsal egemenliğe, toplumsal özgürlüklere, etnik kimlik gibi isimler takılarak, meydana sürülmesi; sizi sömürülmeden kurtarmaz. Siz bu değerlerin sağlayıcısı ve sürdürücüsü olacak değerlenişlerin eksenleşmesini yaratmalısınız. Bu yaratıcılığınız da ancak ve ancak etnik olmayan ama bir ismi olan, toplum denen, zorunlu oluşmanın yapılaşmasıyla olasıdır. Çağdaş gücü ve çağdaş gelişmeyi ve rfahı etnikliğinizle değil, toplum olmanın gücü ile toplumsal ittifaklarla sağlayabilirsiniz.
Halkın öz hareketi oluşturulunca, bu demektir ki, bu özhareket, otomatikman yeni devletin kurucu iradesi olacaktır. Bu kurucu otorite, bence Dünya’da en serbest katılımla oluşturulan, örneği az olan bir çokta otomatik oluşma gibidir. Hareket otomatikmandır, katılım da otomatikmandır. Çünkü baştakiler olması gerekene sükûnet içinde ve işgalin tarafında gizli propoganda pompalaması içindedirler. Böylesi başsız kalışla, tabiidir ki bu otomatik oluşmaya gelişte saltanatın bilinçsiz payı vardır. Ve de kişilerin ve halkın bu süreci olup bitenleri anlama, anlaşılanı biriktirme süreci vardır.
Yine halkın, olup biteni ortalama duygu etrafında ve ortalama hareket ekseninde biriktirişleri vardır. Eğer bir Birinci Dünya savaşı ve arbedesi olmasaydı, bakiye Osmanlı toplumu üç yüz yıldan beridir süre gelen çöküşe değin ıslahat ve reformla ayakta tutulmak istenişin her tür zilletini, yaşadığı gibi yaşayacaktı. Yüzlerce yıl süren reform ve ıslahat hareketleri çöküşü önlemeye çare olamamış, yapıyı köktenci değiştirememişti. Yapı içinde, yapıyı değiştirecek bilinçli bir örgütlenmede çıkmamıştı. Sadece yapının yıkılışına hayıflanan kimi macera heveslilerle, zaman zemin uyuşmazlığıyla, boy gösterir olmuştular.
Aslında Osmanlı imparatorluğu güncel ve ergin bir toplum özellikleini hiç taşımıyordu. Toplumsal meslek ve sanların bireylerin bilinçleşmesi yerine, halkçı bilinç olan molla yapılaşmalar, hacı hoca, ulema ,zahit, zühit, şeyh şıh, tekke tarikat mürit eksenli düşünme gerilikleri konuşulurdu. Bu sanlar iltifat ve itibar görürdü. Genele değin düşünce içinde toplum kavramı ve sınıflanmış bir bilgi edinme hemen hiç yoktu.
Sürecek
Bayram KAYA
YORUMLAR
Bayram KAYA 1
Erdemle...