- 825 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Geceydi...
Geceydi. Ve yağmur hafiften çiseliyordu.
Bilmiyorum ama kaç haftadır şehre düşen ilk yağmurdu. Tabi yanlış hatırlamıyorsam. Neden mi yanlış hatırlamıyorsam? Çünkü o kaç haftalar boyunca hemen hemen evimden hiç dışarı çıkmamıştım. Evet, bazı günler hiç, bazı günler ise sadece temel ihtiyaçlarımı karşılamak amaçlıydı kaçışlarım. Kim bilir kaçışlar derken gerçekten kaçıştı evimden, yalnızlığımdan. Ama hangi durum avutabilir ki yalnız olanı?..
Neyse derken aklıma şu geldi; kaçış dedim ama aslında tam anlamı ile kaçış, evime kapamam olmuştu kendimi.
Tamam, alın size bir itiraf. Ben tümden bir kaçış içindeyim. İster siz buna ev dışındaki çevremden, isterse ev içindeki durumdan. Ne fark eder ki diyecekken aklım müdahale ediyor.
‘Nasıl ne fark eder? Asıl önemli sorun orada başlamaz mı?’ diyor.
‘Hangi asıl sorun!..’
‘Nerden veya neden kaçtığın?’
Bir anlık düşününce ki kontrol akla geçiyordu; ‘evet’ diyordum, asıl sorun da o değil miydi zaten. Nerden, neden, kimden? Bu soruların cevaplarından kaçıyordum ben. Evet, buldum. Bunlardan kaçıyordum ben.
Ve cevaplarını tahmin etmem yetmiyordu çözüm aramalarına başlamama. Çünkü tahmin etmek sadece bilinçaltında oluyor ve bilinçüstüne çıkması demek gerçeklerle yüzleşmek demekti ve şu an için benim ona gücüm olmadığını düşünüyorum...
Geceydi. Ve yağmur hafiften çiseliyordu. Karanlığın mertebesi sabaha yaklaştıkça, anbean artarken aynı zamanda aydınlığa bir nebze de olsa yaklaşıyordu. Böyleydi işte karanlık ile aydınlık arasındaki amansız mücadele. Bir adım sonrası aydınlıkken bir adım öncesi karanlık. Tıpkı hayat gibi. Ya da ölmekle yaşamak arasında olduğu tatta.
Gecenin karanlığında odasının pencerelerine bakıldığında, içeride ışık görülmüyordu. Ancak biliniyordu ki o yatmıyordu ve uyanıktı. Bunu bilmek o kadar da zor değildi aslında. Sadece dikkatlice dinlemek yeterdi sessizce alınmaya çalışılan acı dolu soluk alıp vermeleri. Sessizce alınmaya çalışılıyordu ama yine de kilometrelerce öteden hissedilebilecek derecede kuvvetliydi.
Elbette bunları hissetmek için onu tanımak ve iç dünyasına derinlemesine girmeniz gerekir. Şimdi ben, onun uyumadığını hissedebiliyor ve bundan adım gibi eminsem bu sadece, onu tanımamdan kaynaklı. Sizin onu hissetmeniz ve nasıl derler, gerçekten aklından geçenleri bilmeniz için biraz daha zamana ihtiyacınız var kanaatindeyim. İnsanlar eskisi gibi kolay tanınmazken, günümüzde de oldukça basitleştiler. İkilemi içinde barındırsa da kelimelere yüklenenlere dikkat edenler sanırım hemen anlamışlardır ne demek istediğimi.
Geldik yine geceye. Evet, geceydi ve yağmur hafiften çiseliyordu.
‘Umut ediyorum ki yağmur çiselemeyi bırakır da şöyle yüklüce bir su seli alır ortalığı.’ Sözler bir bir dökülüvermişti gözlerinden süzülen yaşların eşliğinde. Kaç zamandır hasretti yağmura. Ve elbette beraberinde getirdiği anlamlara. Bu anlamlar onun için o kadar çok önemliydi ki aktarılamazdı kelimelerle karşısındaki insana.
Sadece umut etmekti elden gelen, senden bağımsız olduğuna inandığın olguların gerçekleşmesi için. Ama kim bilebilirdi ki neyin senden bağımsız, neyin sana bağlı olduğunu. Bunlar sadece sınırlı akıl oyunları sonucunda ortaya çıkan, insanların yetmezliği üzerine kabul edilen birkaç olmazsa olmazıydı insanın. Sonrası işte böyle bir sonuç ortaya çıkıyordu: Biz, insanoğlu olarak yetersiziz.
Neden mi? Çünkü tüm olasılıkları düşünecek kapasitede bir beyne sahip değiliz. Peki, bunun gerçekten olmasını ister miydik sorusu hemen birkaçınızın beyninde belirdi. Bunu açıkça görmekteyim. Bundan emin olabilirsiniz.
Soru neydi; ‘Peki bunun gerçekten olmasını ister miydik?’
Bence, bunun sonuçlarını düşünmeyenlerin vereceği cevapları tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Ya sonuçlarını düşünen, büyük olasılıkla hangi sonuçları doğuracağını görebilenlerin cevapları; işte benim için önemli olanlar bunlardır. Çünkü onlar evet, bu olsun deyip işin içinden sıyrılanlar değildirler. Onlar olası sonuçları gözden geçirenler ve bu sonuçlar ışığında nasıl bir hayat süreceğimizi az çok tahmin edenlerdir. Hem de gerçek anlamı ile nasıl bir hayat süreceğimizi.
Evet, geceydi ve yağmur hafiften çiseliyordu. Ve ben çalkantılar içinde geceyi sabah ediyordum. Sabaha yine uykusuz gözlerle merhaba diyecek ve istemeye istemeye yatağımın yolunu tutacaktım...
Serkan Canbolat
14.02.2007 / 00.21 – 00.58
YORUMLAR
Ne denir bilemiyorum...
Söyleyemem susuyorum...
Tebrikler....
Kendim gibi bu yazı... Sanki iç sesimi duydunuz elinizde kalem kağıt pusuda bekliyordunuz öylece beni. Çokça konuşurum kendi kendime, deli derler, asıl konuşmuyor olmak deliliktir derim bende. Öyle güzel konuşmuşsunuz ki sizde içiniz ile. Ne ise sizi acıtan, yalnız bırakan bir bir dökülmüşsünüz inciler gibi...
Susan yüreklere bu yazı bir alıştırma olabilir konuşmaya başlamaları için. Ve efendim sunacağım tebriktir ve birde elimden gelen tam puanımdır... Sevgimle...