- 824 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BÖYLESİNE GİDİVERMEK VAR MIYDI?!!
BÖYLESİNE GİDİVERMEK VARMIYDI?
VAR MIYDI KALLEŞLİK HESAPTA?!
OLMADI GÜZELİM,
OLMADI BİR TANEM!
BÖYLE OLMAMALIYDI!
BÖYLE BİLMEMİŞTİM BEN SEVDAMIZI!
Dün gece, bir evrak ararken, sana yazdığım mektupları buldum. Hiç birini göndermediğim, hiç birini okumadığın. Unutmuşum onları yazdığımı, aradan geçen bunca yılda seni hiç unutmamış olmama rağmen.
Meğer ne çok sevmişim, ne güçlü sevdaymış yaşadığım. Yaşarken bile fark etmemiştim, bu denli büyük olduğunu o unutulmaz aşkın.
Bir akşam güncesinde, ayaküstü, bir otobüs durağında o soruyu sormasaydın, ya da ben onur meselesi yapmasaydım, zamana bıraksaydım. Bu gün farklı mı olurdu her şey?
İnan bu soruyu yıllardır sorup durdum kendime, hiçbir yanıt bulamamaksızın. Oysaki ne birtakım sorular sormanın, ne de bu sorulara yanıt aramanın bir anlamı vardı o noktadan sonra.
Onurum zedelenmiş, incinmiştim. Unuturum sanmasaydım zamanla, bilseydim ki bu kadar güçlüydü bu sevda, bırakır mıydım çekip gidesin diye, kayıtsızmışçasına. Ve gidişini seyreder miydim ardından uzun uzun, kendimi zor tutarak “gitme, kal” diye yalvarmamak için. Hıçkıra hıçkıra ağlar mıydım çevremdeki kalabalığa aldırmaksızın.
Sütliman denizlerime onulmaz fırtınalarla girmiştin. Alabora gemi gibi darmadağınıktım okyanuslar ortasında. Serseri parçalarım vurmaktaydı o andan itibaren kayalara.
Oysa sen de sevmiştin mutlaka. Yoksa öyle sevgiyle bakmazdın gözlerime. Sen de sevdin biliyorum, yoksa öyle içten sarılmazdın. Ve akşamlar, öyle koşa koşa getirmezdi seni bana.
Dağlar olsa aşar, denizler olsa geçerdim, bilseydim ki ulaşabilirim sana. Seni bir daha asla göremeyeceğimi bilemezdim! Oysaki yarın görüşecekmiş gibi ayrılmıştık. Olmuyordu bir tanem, kabullenemiyordum sensizliği. Yarım kalmıştım gidişinle. Tırnaklarımı söktüler sanki, yüreğimi kopardılar, dağladılar gözlerimi. Nereden bilirdim dudaklarının yanaklarıma son dokunuşu olduğunu? Ellerimi son kez tuttuğunu nereden bilebilirdim. Son kez çılgınca seviştiğimizi de bilemezdim bir gün önce.
Soğuk gecelerimin yorganı, kırk derece ateşte ilacımdın sen!
Ardından sensizliği sokak köpeklerine pay ettim, yemediler. Özlemini yükledim kuş kanatlarına, taşıyamadılar. Sevgimi tüm yüreklere böldüm, sığmadılar. “Bunca şiiri, en duygusuzuna yazsaydın adamın ve böyle ölümüne sevseydin, değil sevmek, tapardı sana” dediler. Ve anlam veremediler kaçışına. Tıpkı benim gibi.
Sonra da vazgeçtim mutluluklardan, sevinçlerden, düşlerden, bahar yaşamalardan. Yaşamak adına ne varsa vazgeçtim kısacası. Bir tek senden, seni sevmenin hazzından vazgeçemedim. Ve ne zaman ansam seni, bir hicaz peşrev çınladı durdu kulaklarımda.
Sen fırtına eserken her seferinde, ben yağmur yağıyorum. Bu kadar esme deli deli, yağmurumda boğulacaksın korkarım! Farkında mısın geceleri yağıyor yağmur o gün bu gündür. Kıskanıyor olmalı beni. Gecenin bir yarısında başlayıp, sabahın kör şafaklarına ulaşıyor olanca hızıyla. Seller oluyor, dereler, denizler, sonra da çekip gidiyor uzaklara yenilgiyi kabullenip. Yetişemiyor gözyaşlarıma!
Bir yalancı bahardı yaşattığın. Tomurcuk tomurcuk, zamansız. Açmaya zaman bulamayıp ayazından dondular. Ardından başaklar dondu, hasadı beklerken temmuz öğlesinde.
Niye sadece ben sarhoşum, bir yudum almışken? Oysaki aynı kadehten içmiştik şarabı. Gülünç! İçen sen, sarhoş olan ben.
Sevgisizliğin örümcek ağları, elimi kolumu bağlayan. Sevgimi bölmek mümkün olsa, tüm evreni saracak sımsıcak, canlısıyla, cansızıyla. Çiçekler açacak hevenk hevenk. Karıncalar fırlayacak yuvalarından. Kuzular yavrulayacak kış ortasında, yaz geldi sanısıyla.
Sensizliğin ertesi günü, seni bekledim, sana beş kala, yine aynı yerde ve ilk kez seni bulamadım, o çam gölgesindeki tahta bankta. Ve vurdum sensizliği alnının tam orta yerinden, yine de öldüremedim.
O gün bu gündür bütün saatler seni gösteriyor. Aylardan sen. Senin bilmem kaçıncı günün. Sensiz bırakışının ertesi günü. Yarın seni çeyrek geçe, sensizlikle yürüyeceğim sensizliğin yollarında, sensizliğin koluna gireceğim ve ellerini tutacağım. Bu defa soğuk, bu defa gün boyu yaşadıklarımı değil, özlemlerimi anlatacağım uzun uzun. Havuzlu parkta sensizlikle diz dize oturacağım. Fıskiye çatlayacak gözyaşımı kıskanıp.
Oysa ellerimi tut istemiştim sımsıkı, sakın bırakma. Gözlerime bak, sakın ayırma istemiştim. Ve öp beni, seviş benimle doyasıya, sakın vazgeçme istemiştim. Yarın güneş doğacak mı bilinmez. Görebilecek miyiz, bu günkü tomurcuklarının açtığını şafakla begonyanın.
Ben göremedim. Ne güneşin doğuşunu, ne de açışını begonyanın! Sen? Seni bilemem. Senden sonra bütün sokaklarım yanlıştı. Sana çıkmadı hiçbiri. Anılardaki mutluluklar, bir o kadar da olanaksız düşlerin keşkeleriyle geçti, seni asla getirmeyen yıllar.
Oysa sen olmalıydın sabahları kapıdan uğurlanan, öpücüklerle, hayırlarla, dualarla. Senin sevdiklerin pişmeliydi bu ocakta. Özlemin kol gezmeliydi gün boyu, her bir yanında bu evin. Tek başına yenmemeliydi akşam yemekleri. Boşluğa uzanmamalıydı kadehim, kadehinin tınısını aramaktan yorgun. Ve kahvemi sensizliğimle yudumlamamalıydım her yemek sonrası. Yanıbaşımda olmalıydın. Yatağın soğukluğunda, yalnızlığı kucaklamamalıydım yılanın soğukluğuna taş çıkartan.
Sen olmalıydın kollarımdaki, başım göğsünde uyumalıydım, nefesinin sıcaklığı, teninin kokusuyla efsunlu. Bir o yana, bir bu yana çırpınmamalıydım özleminle. Sevişmeliydik sabahlara dek. Öperek uyandırmalıydım her sabah ve gözlerim olmalıydı, günün ilk ışıklarıyla gözlerinin gördüğü ilk şey. Gecenin mutlu yorgunluğu sımsıcak tutmalıydı gün boyu yüreğimi; içmekte olduğumuz sabah kahvesinden sıcak. Evet, sen olmalıydın bu kapıdan çıkan her sabah; akşamına daha bir sevgiyle, daha bir özlemle dönmelere.
Oysaki o günden beri, sensiz uyanmalara, yalnız gecelere yatıyorum. En zehir zemberek günlerimde de, bir kez olsun silmedin ki gözyaşımı. Buna rağmen, hiçbir isteyene veremedim yüreğimi. Bende değildi ki. Bilmesen de, yanında götürmüştün giderken. Ben bile, bende değilim ki o gün bu gündür. Gülmelerim bile sende kaldı. Bende kalan, yalnızlık, acı ve gözyaşı. Oysa yıllardır, sana dair ne varsa söküp atmaktı hep çabam.
Aşk değil, bir kumardı birlikteliğimiz. Kalbimi koymuştum ortaya, benliğimi, ruhumu. Kendimi koymuştum bütünüyle. Kaybettim! Aldın hepsini. Bana? Sana olan sevgim kaldı çaresiz avuçlarımda...
Şimdi uzaklardaymışsın, vakit gece yarısını çoktan geçmiş, ulaşamıyormuşum sana özlemine inat. Bensiz yatıyormuşsun, öpemiyormuşum doyasıya, sarılamıyormuşum. Uykularım yalnız yataklara mahkûmmuş göğsüne inat. Ellerim teninde gezinmiyormuş iliklerime dek titreyerek. Avuçlarımda sıcaklığın yokmuş. Ne gam. Sen benim tüm benliğimdesin. İlkimdin benim! Ve her ilki sende yaşadım ben. Sen de biliyorsun. Biliyor musun, o ilk asistanlık maaşınla aldığın kolyenin değerinin üzerine, bu güne dek aldıklarımın hiç biri çıkamadı. Hâlâ kutsal emanet gibi saklıyorum onu.
Beni ilk terk eden erkek de sen oldun. Her ne kadar, sunduğun iki seçenekten ayrılmak olanını ben seçmiş olsam da. Öyle beklenmedik öyle aniydi ki sunumun. Sunumundan ziyade, aniliği, beklenmedikliğiydi yıkan. Hiçbir terk ediş seninki kadar acıtmadı içimi. Alternatifi vardı çünkü seninkinin. Üstelik biz ömür boyu ayrılmayız sanıyordum!
Seni öyle özlüyorum ki!
Oysa sen çok zeyrektin, bilmeliydin, anlamalıydın seni ne denli sevdiğimi ve asla unutamayacağımı da. Seni hâlâ da seviyorum. Sen benim için çok değerli ve çok özelsin. Belki de değerli olmasına değerlisin de öyle özel biri değilsin. Seni özel yapan benim sevgim. Ya da ben öyle görmek istiyorum seni. Bu özelliğinden olacak ki, özellik arz etsin istedim sana ulaşımım, o nedenle ki, bir koşu ulaşılabilecek kadar yakınımdayken, ben oturmuş sana mektuplar yazıyorum.
Hiçbir zaman göndermeyeceğim, hiçbir zaman okuyamayacağın.
Seni aradım bu gün dayanamayıp. Sanma ki alevlendirmek adına, onca yıldır küllerin altında için için yanıp hiç sönmeyen kor’u.
Ölümün soğuk nefesi ensemde!
Gidişe çeyrek kala, son kez göreyim istedim.
HASRET GİTMESİN İSTEDİM GÖZLERİM!..
YORUMLAR
her adımda, senden değil kendimden vazgeçtiğimi bil
gidemiyorum baksana her yere ''biz'' iz
özlemlerimi anlatıp dururken dilim,gitmek buysa eğer
gidemiyorum hala sendeyim.
Bir temmuz sıcağı kavrulduğum, o kelebek dokunuşların
Denizin, buz mavısınde çırpınarak gelen bir dalga
Bir yelken dolu dizgin,kanat kanat,uçarcasına
Rüzgarın ben,köpüklerin arasında süt beyazı sen
Parmaklarının ucunda, martılar avaz avaz ıslak terimde
Kanat çırpmakta bedenim,buluştuğum tan yeri kızıllıklarında
YASEMİN DÖKÜLDÜ SAYFANIZA O KADAR GÜZELDİKİ YAZINIZ
SU OLUP ÇAĞLADI DUDAKLARIMDA
BİR İKİ MISRADA YASMIN DEN OLSUN ISTEDIM GUZEL YAZINIZIN ARDINDA
KALEMINIZ HİÇ SUSMASIN
SEVGİLER......
Aşk değil, bir kumardı birlikteliğimiz. Kalbimi koymuştum ortaya, benliğimi, ruhumu. Kendimi koymuştum bütünüyle. Kaybettim! Aldın hepsini. Bana? Sana olan sevgim kaldı çaresiz avuçlarımda...
Şimdi uzaklardaymışsın, vakit gece yarısını çoktan geçmiş, ulaşamıyormuşum sana özlemine inat. Bensiz yatıyormuşsun, öpemiyormuşum doyasıya, sarılamıyormuşum. Uykularım yalnız yataklara mahkûmmuş göğsüne inat. Ellerim teninde gezinmiyormuş iliklerime dek titreyerek. Avuçlarımda sıcaklığın yokmuş. Ne gam. Sen benim tüm benliğimdesin. İlkimdin benim! Ve her ilki sende yaşadım ben. Sen de biliyorsun. Biliyor musun, o ilk asistanlık maaşınla aldığın kolyenin değerinin üzerine, bu güne dek aldıklarımın hiç biri çıkamadı. Hâlâ kutsal emanet gibi saklıyorum onu.
Beni ilk terk eden erkek de sen oldun. Her ne kadar, sunduğun iki seçenekten ayrılmak olanını ben seçmiş olsam da. Öyle beklenmedik öyle aniydi ki sunumun. Sunumundan ziyade, aniliği, beklenmedikliğiydi yıkan. Hiçbir terk ediş seninki kadar acıtmadı içimi. alternatifi vardı çünkü seninkinin. Üstelik biz ömür boyu ayrılmayız sanıyordum!
Seni öyle özlüyorum ki! "
Değerli Kalem Dostum,
Sizi burada görmek ve özlediğim o nadide kaleminizden damlayan eserinizi okumak beni nasıl mutlu etti anlatamam. Yine forumdasınız, yine duygu duygu ırmak gibi gönül ovamıza akıyorsunuz.
Kaleminiz daim olsun. Emeğinize sağlık.
Sevgilerimle