KEDİ İLE ATIŞTIM SONRA KARIŞTIM
Kedinin ciğerini çaldım. O da ağladı. Sanki alın teriyle kazandı. Ciğere baktı baktı, kasabı can evinden avladı, eti elinden aldı, bir de üstüne üstelik benden kıskandı...
Olacak iş mi?
Doğanın kanunu bu kedicik... Köprü altı sefilleri böyle yaşar. Deriz ki; onlar ne Mozart’ı tanır, ne Atila İlhanı. Oysa değil midir ki onlar, gördüklerine rağmen hayata tutunanlar... Şiirlere konu olup, kirli suratlarıyla resimlere yansıyanlar...
Umutlarını da, zararına satanlar onlar...
Duygusallığa girmeden konuya devam etmem gerek, dağıtmak istemiyorum yazının kafasını ki okuyan da sarhoş olmasın. Hem arada kedicikle münasebetimiz de güme gitmesin. Diyordum ki köprü altları kanunudur bu. Onların sokak kitaplarında şöyle yazar; biri bir et çalar, en sonuncu kişiye nasip olur et. Hangi en sonuncu kişi mi? Garip bir soru tabi... İşte, şehrin en kuzeyinde ısınmaya çalışırken birileri, en batısında donanlar gibi... En kuzeyinde coşarken birileri, en doğusunda küflenenler gibi... Gerek yok süslemelere... Güzel sözlerle fırçalanmıyor ki yoksulun ağzı. Kokusu geçmiyor sefaletin, bir kere sindi mi ruha. Diyorum ki efendim, sözün özü; baştan salmayacaksın etin kokusunu. Gelir en sondaki kişi ciğeri çalar sonra... Emeklediğine bakma, uyurgezer değildir onlar, gerektiğinde bal gibi koşarlar...
Etini çalanların dişleri arasına girmeye çalışma kedicik, sığmazsın. İnsan yaratılışı böyle, ağzı küçük ama lafları büyük... Bir de beyni küçük de fikirleri büyükmüş. Evet, büyük olduğu için böyle çapakla uyanıyor güne dünya. Bu yüzden pis bir günah kokusu yayılıyor ruhlara. İnsanlar gülerken gamzeleri bu yüzden takılıyor birden, bebeğine ağlayan çocuğun gözyaşındaki dikenlere...
Vın....
Geçtim duygusallığı, yaşa be bahar, koş kızım koş...
Ben haneme ve not defterime yazdım adını, köprünün çıkışında görüşeceğiz oğlum. Erkek olmanın dezavantajları işte, senden alıp bir kıza götüreceğim bu eti. Ben büyüttüm o kızı, adı bahar, bakma dört köşelidir beyni, jetonlar zor geçer ama elimde büyüttüm onu. Deli meli olsa da, iyi kızdır. Kendi soluğundan korkarak yaşar... Bir o yana bir bu yana kaçar, sanır ki peşinden gelmez korkuları. Hâlbuki kaçan kovalanır... Eh, biraz da sempatiktir... Hınzırlığın üstüne sürülen bal gibi, çayla çok iyi gider bizim kız...
Baharı boşverdim de,o kendi köşesinde mankenlik yapadursun, adını yazdım diyordum haneme. Soyulacak bir ahmak daha buldum diye. Artık ölsem de bırakmam peşini. Ölünce kurtulur musun benden? Sen öyle san. Mezarımın yanından geçerken, taş fırlatırım ayaklarına, o koca gözlerini oynatırım sonra. Sen bana kin duyan azılı dostlarımdansın. Senin için toprağı yarar, köküm toprakta deliliğim dışarıda, aklını alırım...
Korktun mu ha?
O koca gözlerini hepten kocartırsın. Yazın bunu bir kenara. Türkçe’ye faydam olacak. Ne yenilik varsa zaten, araştırın, altında mutlaka köprü altı yazıları vardır. Yoksa ne devrim ne modernlik fasa fiso... Yazın bunu dedim. Kocartırsın, tarafımca Türkçe’ye bağışlanmıştır.
Neyse, hayırlı bir işten sonra diyorum ki; kedicik, böyle düşman mı olur? Getir yanaklarını, eğil ayakucumda, öpeceğim. Can feda be sana, ekmek sandalım benim... Bak, hala konuşuyor içinden, duymuyorum sanıyorsun değil mi? Köprü altları duyum eşiğimi düşürdü, arabaların kulaklarımı deşmeleri sonucunda en az seviyeye kadar ulaşıyorum artık.
Şişt dedim, uyardım. Kedi, kedi kendine gel. Ağzını yırtarım deyip lafını tıkarım boğazına. Sıkar sıkar çamaşır ipine asarım seni sonra. Fazla kıvranma, karnındaki gazı alır, kent meydanında patlatırım. Koku kedinin diye, olay olay, şok şok diye etrafa haber salarım.
Tehdit etme beni
Rezil ederim seni
Asabımı bozdurma
Kafiyeli konuşur
Canını sıkarım sonra...
Kızdığımda kafiyeler koşar hemen, badigartlarımdır onlar. Salarım üzerine, adamı dövdürür rahatlarım. Ben dövmem, aman, elimi gereksiz işlerle yummam. Hem niye kızıyorsun? Ne olmuş; bir kere etini çaldıysam, üstüne biraz gırgır geçip, hafif dalgalı sözcüklerle yaranı gocundurduysam. Ne yapayım, kıvırınca sözcükler, dayanamayıp çekim yasalarına, dil sefasına çıkarıyorum hepsini. Coşuyoruz canım birazcık, ne var?
Hepimiz kardeş değil miyiz? Boşuna mı yırtındı o kadar, kırmızı güllü Mahsun. Ne demiştim hem, sokak kanununda gün gelir ben sana, gün gelir sen bana...
( insanlık böyle artık,son moda )
_Bahar Liman_
YORUMLAR
:))))))))
yine de dünyaya senden 1 sene önce gelmişim... ablanım ben senin ....:))
ben şimdi yaş 23 diye bi şiir yazayım, şimdi ben seneye de sen kullanırsın... ;)
yaşım oldu yirmiüç
burda işler pek bi güç
yakışıklı beylere
göz süzmeside mi suç...:)))
bu nakaratı olsun devamını yazarım...
:))))))))))))))))))
dilek beni 17 ye fırlatsana:S
bir tokat at da uçayım geçmişe:)))
şak,şak,şak....:))))
türk sinemasına bir sahne katalım.17 yaş tokatı.gece gece delirdim gene:))
neden 17 dediğini şimdi anladım biliyor musun,yazımda da belirttiğim gibi ,benim jeton dört köşeli...
oradaki 17 ,işteöylebirşey rumuzlu arkadaşımızın bir yazısındaki yorumla ilgili bir eleştiriydi,geç anladım bebeğim:)
volkan konak gibi oldum iyice:)bebeğim falan...
kuzum 22ile ablan oluyor muyum:))
:)
:))
ohhhhhhhhhhhhhhhh....ohhh be...siz gülün,inanın öyle mutlu oluyorum ki.yazılarıma hep yorum yapıyorsunuz ,teşekkür ederim...okuyanlara haber vereceğim bir dahaki yazımı...
1=romantik
2=fecr-i ati
3=kardelen26
4=beetles
5=körebe
6=dilek
7=hazber
8=hyazici58
9=işteöylebirşey...
çok mu coştum ne:)hakikaten çok heyecanlı gördüm kendimi.gidip kurşun döktüreyim bari...
bu arada yukarıda meğdem yazmışım.ayıbımı görmek için kendi kendime belirteyim dedim.siz kusur kapatıp en iyisini yapın, ben o kusuru daha net görürüm böylelikle...
hepinizi gözlerinizden öpüyorum...
canlarım benim:))))
Bazı şeylerde mantık aramak boşa yorulmaktır çünkü mantığı olmaz.Sistem,sistemler derler ya,aynı şehrin,aynı mahallenin,aynı apartmanın insanlarından biri,bir gece ansızın milyarder,biri ansızın sefil kalabilir.Toplum bu iki uç arasında yalpalar.Kediler ne de çoğaldı!...İp çekmezki asasın!...Kutladım efendim.Selam,saygı...