- 2963 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ANKARA' da BİR HAYAT
Bu sabah daha bir güzel olmak istedi nedense, en sevdiği tişörtünü giydi, evden çıkmadan son bir kez bakmak istedi aynaya, yanağında fark ettiği kırmızı boyayı eliyle iyice yedirdikten sonra, her zaman yaptığı gibi uykudaki kardeşlerini öpmek için yatak odalarına girdi sessizce, küçük kardeşi uyandı o sırada, ’’ akşam gelirken can eriği alır mısın abla’’ dedi uykulu bir sesle .’’rüyanda can eriği mi gördün kızım, tamam tamam alırım.’’ diye cevapladı yanağına öpücük kondururken.
O sabah dolmuşa binmek istemedi, güzel havayı ruhunun derinliklerinde hissetmeliydi. Gerçi nereden baksan yarım saat yürümesi gerekecekti ama olsun, geçen yıl yine Mayıs ayında havanın güzel olduğu bir gün yürümüş, çok mutlu olmuştu.
Bir apartman dairesinde oturmayı ne kadar çok istiyordu, istiyordu da Altındağ’ın bu daracık yollarının sağına, soluna rastgele dizilmiş gecekonduların minik bahçelerindeki o güzelim iğde ağacı çiçeklerinin kokusunu hissedebilecek miydi o zaman. Zaten onu bugün dolmuşa binmekten alıkoyan, çiçek açmış iğde ağaçları kokusunun karşı konulmaz cazibesiydi. Demek ki Ankara’da her yıl mayıs ayının üçüncü haftasında çiçek açıyor iğdeler diye düşündü yokuş aşağı yürürken. Bu gecekonduları neden hep böyle tepelere yaparlar bilmem ki, hadi inerken neyse de, çıkarken nefes nefese kalıyor insan, düzlük olsa akşam dönerken de yürümek isterdim. Sakın ha can eriğini unutma, geçen gün de gofret almayı unutmuşum zaten, olmazsa dört tane de gofret alayım, yok yok beş tane, babam da sever...
Saatine baktı, geç kalmayacaktı, Bent deresi yokuşunu tırmanırken, aklına bir gün de çıkrıkçılar yokuşundaki çeyizcilere uğramak geldi, ne de olsa yirmi bir yaşındaydı, eh güzel olduğunun da farkındaydı, gerçi üç kız bir erkek kardeşi daha vardı ama zararı yok, zaman her şeyin çaresini bulurdu. Asgari ücreti niye biraz daha artırmazlar ki, iyi ki öğlen yemeğine para vermiyorum, çok iyi oldu bu yürüyüş, spor için yürüyenler hiç yorulmazlar mı acaba...
Ulus halinin yanından geçerken can eriğini yine hatırladı; akşam dolmuşa giderken buradan geçiyorum nasıl olsa, uğrar alırım diye düşündü. Anafartalar çarşısının önündeki kaldırımlara ulaştığında, kalabalıklaşmaya başlayan duraklardaki insanlara bakarak, Kızılay ile Ulus’u karşılaştırdı aklınca,’’ üç, beş kilometre var arada ama yoksullar hep burada’’ diye geçirdi içinden.
Tezgahtarlık yaptığı tuhafiye mağazasından içeri girmeden, her zaman karşılaştığı seyyar satıcı ile göz göze geldi. Altındağ’dan inerken kopardığı iğde dalını tezgahın yanına koydu, soluklanmak için bir tabureye ilişti, aklına yolun karşısındaki terziye tamir edilmek üzere bıraktığı etek geldi, müşteri gelmeden gidip almalıydı, çıkmadan önce iğde dalını su dolu bardağa yerleştirirken kokusunu bir güzel çekti içine...
İş arkadaşları, onun terziye gitmek için çıktığını, patlamadan sonra teşhis için çağrıldıklarında öğrendiler...
Ölüm..
Sen..
Bazılarına
Hiç yakışmıyorsun..
nejdetyeniyurt28 mayıs2007ankara
" Ankara-Ulus Anafartalar çarşısında bir tuhafiye mağazasında asgari ücretle çalışırken,
terör eyleminde yaşamını yitiren genç kızın anısına..."