- 674 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ANAMIN ANLATTIKLARI
Anam anlatır bazen,otururuz konuşuruz dertleşiriz beraber.
Bir asra çeyrek kalan hayatından,
zamanın ve çağın çok gerisinde olmasına rağmen,belki en temiz
sayfalarından,birkaç kelam biraz fısıltı dökülür dudaklarından.
Bunca uzun ömrüne rağmen hayata olan yabancılaşmasından,uzun zaman ötede kalan hatıralarını yaad ederek elemli bir hüzün içinde gözleri yaşararak…
Bizim çocukluğumuz diyerek başlar,
anlatırken biraz dalgın geçmişin hatıralarına gülümseyerek bakar
için için iç çeker anam.
Bir sabahları birde akşamları çok güzel olurdu köyümüz der,
engin çayın kıvrıla kıvrıla aktığı sarp kayaların altında.
Sabahları köy yollarına dökülen hayvan sürüleri,artlarında
bıraktıkları ağıldaki yavrularının
sesiyle adeta zorla meraya gider,başında bekleyen çobanların
çaldığı uzun melodili kaval sesleriyle lahuti bir havada yayılırlardı.
Saba makamından horozların içli içli ötmesi özlenmeye ne
kadar değer oğlum der arada bir.
Yolların çamur deryası ve dar olması yüreklerimizin genişliğine engel değildi.
Bütün çocuklar çobandı o vakitler ,
bütün çocuklar özgürdü.Koşar adım giderken sürülerin ardından,
bütün dünyanın varlığını da sürüklerlerdi.
Kimsenin içinde gizli kapaklı düşüncesi yoktu,kimse elinde olanı yalnız yemezdi.
Öğlen vakti olduğunda büyük bir çınar ağacı vardı
tam derenin kenarında,dalları eğilse suya değecek gibi duran.
Her kes çıkının da ne varsa dökerdi ortaya,
yeri geldiğinde yüreğindekileri döker gibi.
Mütevazi sofralar kurulur,ellerde birer dilim ekmek,
yüzlerde ekmek kadar kutsal tebessüm…
Sanki sürülerde bilirdi bizim samimi olan insancıl duygularımızı,
yalansız kardeşliğimizi,bir dilimi paylaştığımızı.
Bizler yemek yerken sessiz sakin yatarlardı ulu çınar ağacının altında.
Bir vakit öyle geçer,herkes işinin
bilinciyle kalkar giderdi merasına doğru.
Her küçük yürekte dünyaya sığmayan dünyalar vardı sanki,
herkesin gözü biraz yokluk biraz kederle bir gülümserdi.
Boyunların büküklüğü,yokluğun verdiği
mecburi teslimiyetle hayata razı olarak durur,yüreklerin muhabbeti
her şeye rağmen onura yakışan sevecenlikle doludur.
Hatırlarım o vakitler,sanki yıllarca yol yürürde öyle varırdım gideceğim yere.
Ama bilirdim ben hiç yorulmazdım o yolculuktan,
hep umuda adım attığım için.
Akşam vakti olduğunda yavaş yavaş yola koyulur,
herkesin geçtiği yoldan kuzuların annelerini özlediğini
belirten sesler arasında girerdik köyümüze.
Şimdilerde bu yaşımda özler oldum o lahuti sesleri.
Koyunlar sağılmak için ağıllarına girer,büyüklerimiz yaylımın
verdiği sütlerimizi sağarlardı.
O anki lahuti hava ve etkileyici atmosfer,şimdiki zamane çocuklarının
asla duyamayacağı bir hissiyatla kendini ayan eder,
buruk yüreklere biraz serinlik verirdi.
Tavukların akşam yumurtalarını almak için annem yemle
birlikte kümese doğru gider,
tavuklarımızı ödüllendirirdi.O vakitler yenen yumurtaların tadını
şimdilerde bulamıyorum der.
Akşam vakti olduğunda,yemek için sofra kurulduğunda
Allahın nimetlerinden önümüze ne konursa yer,
yemek sonunda babamın nasırlı elleri semaya açılarak Rabbe şükürederdik.
Yemekten sonra ocaklığın ateşi tazelenir,
dijital ortamdan uzak hayatlar samimi sohbetler başlardı.
Uzun kış gecelerin,doyumsuz sohbetleri,günün beklide
bitimine yakın en efsunlu yanıydı.Samimi yürekler konuşur,anlatır,
biz çocuklar sessizce pür dikkat dinlerdik.
Gündüzleri bizin için ilk öğretim yılları lakin geceleri tanık olduklarımız
yüksek öğretim gibi gelirdi.Bizim büyüklerimizin yürekleri de
büyüktü gerçekten.Konuştukları zaman hiç ağızlarından laf olsun diye söz çıkmaz
şaka bile olsa birbirlerini alaya almazlardı.
Ti kelimesi diye bir ifade lügatlerinde bir ifade yoktu.
Şimdilerde oğlum,insanlar birbirinin yüzüne bakıp alay eder oldular.
Konuşmalar uzar gider bizim puslu ama
ışıl ışıl gözlerimize uyku kervanları yanaşırdı.Bizim için yatma vaktidir artık.
Yoksulluğun sardığı yüreklerimize umutsuzluk uğramadı hiç.
Yerlere yazılan çul yaygılar ekin sapından yapılmış
yastıklar ve bizleri bekleyen deliksiz uykular.
Artık bizim en özgür olma zamanımız gelmiştir.
Ne istiyorsak edinirdik rüyalarımızda,neyi düşlüyorsak sahibiydik.
Üzerimize örtülen çulun batan kıllarına aldırış etmeden,yastığın
sertliğini bile hissetmeden,dalardık derin uykulara.
Sanki kollarımıza güneşi sarar öyle uyurduk,
biz hiç karanlık yaşamadık ömrümüzde,güneşle yatar,
sabah seheriyle uyanırdık çünkü.Lakin hayatın görünen ve yaşanan
yüzü elbiselerimize bile sinmişti.
Ben kaç yürek tanıdıysam,hep böyle temiz hep böyle içtendi.
Şimdilere ağlıyorum yavrum,kime gitsen bitmez tükenmez bir
hırsla dünyasını zindan etmiş kendine,ne saygı kalmış nede edep.
Kime derdine dair bir kelam etsen samimiyetten
uzak senden gayrı oluyor be oğlum.
Daha sana anlatacaklarım çoktur da,sözün kifayeti bunca eleme kedere
yetmez oldu.
Yakup DÖĞER
YORUMLAR
75 yaşlarındaki annenizin ağzından güzel betimlemeler
"hayvan sürüleri,artlarında bıraktıkları ağıldaki yavrularının sesiyle adeta zorla meraya gider,başında bekleyen çobanların çaldığı uzun melodili kaval sesleriyle..."
belkide burdaki kuzu siz olabilirmisiniz : "Akşam vakti olduğunda yavaş yavaş yola koyulur, herkesin geçtiği yoldan kuzuların annelerini özlediğini
belirten sesler.."
eline sağlık yakup döğer kardeş..