- 425 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
PROFESÖR İLE BALIKÇININ FARKI
Adam,uzun yılların sonunda "profesörlüğü hak etmişti.Çok çalıştı,çok didindi so-
nunda muradına erdi.Artık istediğini elde etmişti.Kendisinden başka mutlu bir insan düşünemiyordu.Hep kariyer peşinde koşmak, etiket sahibi olmak onun en büyük tutku-
suydu.Kitablardan başını kaldırmazdı.Hatta öyle olmuştu ki gerçek hayattan adeta kendisini soyutlamıştı.Varsa yoksa onun dünyasında kitablar birinci sırayı alıyordu.Normal
zamanlarda dahi sokakta karşılaştığı sıradan insanlarla iletişim kurmak gerektiğinde he-
men bilimsel terimlerini silah olarak kullanmaktan çekinmezdi.Böylece karşısındaki in-
sanı ezip susturmayı yeğlerdi.Egolarını mı tatmin ediyordu nedir o da meçhuldu.Karşısındaki insanların kendisine ezilerek saygı göstermelerini görmek onu
göklere çıkartıyordu adeta.
Ekmekçiden ekmek mi alacak,
"Ekmeğin tarihçesinden tut da buğdayın glutenin özelliklerine kadar sıralardı".Ekmekçi
geçim derdinde,bizim prof. ise yine akıl verme derdinde.
Otobüs kuyruğunda önünde sigara içen bir bayan mı var.Hemen konuyu yaratırdı.
Sigaranın ham maddesi tütünün tarihçesinden tut da insanda yaratmış olduğu çeşit-
li tahribatlara kadar derinlemesine anlatırdı..Arada bir karşısındakini bilimsel sorularla ezip ufalamaya çalışırdı.Kadıncağız,kreşteki çocuklarının,kumarcı içkici kocasının derdinde;bizim prof.akıl verme derdinde.
Prof.lükten ilk maaşını almıştı.Şöyle bir sahil boyu yapmayı düşündü.Günlerden pazardı.
Kitapları devirmekten de evlenmeye sıra gelmemişti ki;çoluk çocuğunu alsın da sahil bo-
yu felekten bir gün çalsınlardı. O da yoktu.Git gide yalnızlaşmıştı.Artık özel yaşamında yalnızları oynamaya başlamıştı.Sahildeki çay bahçelerinden birine oturdu.Önüne gelen
çayı yavaş yavaş yudumlarken Karadenizin maviliğine gözleri takıldı.İlerdeki kayıkçılardan birinin kayığını kiralayıp denize açılmayı düşündü.Deniz çocuğu değildi.İç anadolunun kırsal bir vilayetinden yeni tayin olmuştu,Samsun’a.Deniz, nasıl bir şey
diye merak sarmıştı birden bire.
Çayını bitirdikten sonra kayıkcıların yanına gitti.
Kayıkçı ile birlikte iki saatliğine kayığı kiraladı.Sahilden bayağı açılmışlardı.Sahildeki
insanlar küçücük gözüküyorlardı,bulundukları yerden.Bu arada bizim profesör,kayıkçı ile sohbetlerini derinleştirmişti.Sohbetin sonunda kayıkçıyı mat edip aşağılık kompleksini
yenmeye çalışıyordu.
"-Ya işte böyle balıkçı kardeş.Sorduğum soruların çoğunu bilemedin."
"-.."
Peki ,bunları bilecek misin bakalım"
"..."
"Söyle bakalım:Psikor bağıntısı nedir?
"-Bilmiyorum efendim.
"-Gitti hayatının % 20 si."
"-Peki şu soruyu cevapla bakıyım: Suyun kaldırma kuvvetini kim bulmuştur?"
"-Bilmiyorum efendim."
"-Gitti hayatının % 20si daha.Geriye ne kaldı % 60 şı."
"-Peki sana son bir soru balıkçı arkadaş: Dünyamızın çapı ne kadardır?"
"-Bilmiyorum efendim."
Prof.,balıkçının ezilmişliği karşısında kendini bulmuştu.Özgüvenin biraz daha güçlendiğini
hissetti.
Tam bu sırada Karadenizin suları kabarmaya başladı.Karadenizdi bu.Diğer denizlere benzemezdi.Bir anda öfkelenir,hırçınlaşırdı.Dalgalar yükselmeye başladı.Kayık da yükseliyordu.Neredeyse alabora olacaktı.Kayıkçı,karşısında yüzü korkudan sapsarı olmuş
adama avazı çıktığı kadar bağırıyordu: "-Sen yüzme biliyor musun ?"
Prof.,yalvaran bir ses tonuyla: "-Yüzme bilmiyorum.Ne olur kurtar beni !."
"-Yüzme bilmiyorsan gitti hayatının yüzde yüzü..."
Biraz sonra gelen büyük bir dalga kayığı alabora etmişti.Hayatla barışık olan kayıkçı,yü-
zerek kıyıya yanaşırken,profesör ise çoktan denizin sularında hakettiği yere gitmişti...