- 1024 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TRAFİK PİYESİ -- RÜYA
(Sahne arkasından sunum yapılır)
Kainatın Efendisi, Güllerin Gülü Efendimiz buyuruyor ki:
“EMANETİ EHLİNE VERİNİZ”
Ecdadımıza yakışır bir millet evladı olmak ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmak istiyorsak, hiçbir gerekçeye başvurmadan görevleri hakkıyla yapacak insanlara elimizle teslim etmeliyiz. “Ben yaparım, başarırım” diyebildiğimiz gibi, “Ben başaramam, bu işte ehil değilim” diyebilmeliyiz.
Bir Çin ata sözünde şöyle denilmektedir.
“Eğer bir yerde
Küçük insanların
Büyük gölgeleri oluşuyorsa
Orada
Gün erken batıyor demektir”
Gelin hep birlikte nefislerimizi yenerek günlerin batmasına müsaade etmeyelim.Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği, muasır medeniyet hedefine ulaşmak için yarışa var mısınız.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
“Bu millete efendilik yoktur, hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur”.
(Sunum yapıldıktan sonra)
RÜYA
(Sahne çay bahçesini andıracak şekilde düzenlenmiştir. Sahnede masa ve sandalye mevcuttur.
Masanın etrafında kişiler vardır, çay ikram edilir, içerken Mükerrem KEMERTAŞ’ın “HUMA KUŞU YÜKSEKLERDEN SESLENİR” türküsü ses efekti olarak kullanılır. Türkü bitince,)
(MASADA OTURANLARDAN BİRİ): Vay zalimin oğlu vay, ne de dertli söyledi. (der kalkar sahneyi terk ederlerken)!
(Yaşlı adam eşi ile birlikte söylenerek sahneye girerler)
BEY - Hanım arabayı park edelim de bir çay içtikten sonra akrabaları ziyarete gideriz.
HANIM - Olur, olur efendi ! Ağzım kurudu. Ben çay içmeyeceğim, bana bir limonata söylersin.
BEY - (sağa sola bakınarak) Ama hanım arabayı nereye park edeyim, her taraf araba dolu.Bir park yeri yok mu acaba?
(Oradan geçmekte olan kişiye sorar)
BEY - Evladım baksana, aracımı park yapacağım da, buralarda park yapılacak yer var mıdır?
KİŞİ - Benim güzel amcam, buralarda mezar yeri bile yok, sen aracına park yeri ararsın. Buraların
yabancısısın herhalde?
BEY - (başını öne arkaya sallayarak) Doğru doğru evladım, bizi vatanımıza yabancı bırakanlar utansın.
KİŞİ - Evet, benim güzel amcam, aracını gördüğün boş yere bırak git, ne işin gücün varsa gör.
BEY - Olur mu evladım, bu memlekette düzen yok mu, trafik polisi, belediye zabıtası falan kimse
yok mu? Aracımı çeker götürürler.
KİŞİ - Amcam benden söylemesi, ister bırak ister bırakma. Yirmi beş yaşındayım, hep böyle gördüm.
HANIM - Efendi ! Delikanlının dediğini yapsana, elbette bir bildiği var.
BEY - Yahu hanımcığım bari sen söyleme ! Medeniyet denilen bir şey var. Böyle başı boş olur mu? (başını sağa sola sallayarak) Peki peki kızma bir tanem. (kendi kendine söylenir) Utanıyorum.Utanıyorum yahu. Aha aracımı buraya park ediyorum.Eğer polis gelir de “beyfendi aracını böyle park ederken hiç utanmadınız mı” derse ben ne söylerim ne ederim. Bir de üzerine ceza yersem parayı kimden alacağım onu da bilemiyorum.
HANIM – Ne kadar evhamlısın bey.
BEY - Bu işin evhamla ne ilgisi var. Kuralları ihlal etmeye hakkımız var mı ?
HANIM – (sağına soluna bakınarak) Bey nerede kural var ? Görmüyor musun herkes kafasına öre park etmiş? Ne arayan var ne soran.
BEY - Vardır vardır.
HANIM – Az önce duymadın mı şu genç çocuğu, elbette bir bildiği vardı.
BEY - Duydum duydum hanım. Onlar zamane gençleri ne söylediklerini bilmiyorlar. Onlar için dünya toz pembe.Benim gösterdiğim tepkiyi o genç göstermeliydi.
HANIM – Bey yeter artık.Şurada bir limonata ikram edeceksin, içmeden burnumdan getirme bari.
BEY - (başını sağa sola sallayarak) Oy benim güzel hanımcığım, seni hiç üzer miyim ? Ne yapayım söylemeden de edemiyorum.Ancak bir şeyler yanlış gidiyor hanım yanlış gidiyor.
HANIM - Bütün yanlışlarda sana rastlıyor.
BEY - Hanımcığım biliyor musun beni üzüyorsun. Duyarsız mı olalım yani ? Tepki vermeyelim mi ? Başımıza ne geliyorsa bu duyarsızlığımızın yüzünden gelmiyor mu ?
HANIM - Çok doğru söylersin de bey, bu sıkıntıları idare edenlere iletmek gerekir.
BEY - Bizim gördüğümüz şu rezaletleri onlar görmüyorlar mı ?
HANIM - Görmez olurlar mı bey
BEY - O halde...
HANIM - Problemleri bana anlatıyorsun ya.
BEY - Evet
HANIM - Artık trafikle ilgili bütün problemleri de ben çözerim.
BEY - O zaman çöz de görelim.
HANIM - Bey bey ancak bir şeyi unutuyorsun
BEY - Ne unutuyorum ki ?
HANIM - Bu işlerden ben sorumlu değilim ki.
BEY - Canımın içi, cevap vermeyi de ihmal etmiyorsun
HANIM - Tövbe tövbe.Bu ülkeyi sen mi kurtaracaksın bey ? Her şeyi kendine dert edinmek zorunda mısın ? Biraz da kendini düşün. Yaş gelmiş yetmişe, şekerin çıkmış üç yüz atmışa. Sen hala bir şeyleri düzeltmek için uğraşıp durursun. Vatandaş olarak gördüğün olumsuzlukları bir dilekçe ile ilgili makamlara bildirirsin, olur biter...
BEY - Güldürme beni hanım.Ne dilekçeler verdim bilmez misin. Ancak işler karınca misali yol alıyor.Sürünerek ilerliyoruz.Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için, koşmak gerek hanım, koşmak gerek.
HANIM - Gülecek ne var ki bey. Beş yılda bir seçim oluyor. Bizim sesimizi duymayanları bizlerde seçim zamanı sandık başında duymayız
BEY -Haklısın hanım haklısın ancak, aradan nice beş yıllar geçti. Hiç bilmezmiş gibi konuşursun. Değişen bir şey yok.Öyle duyarlı bir toplum görebiliyor musun ? Memleketime yıllar sonra geldim. Böyle şeyleri hiç hayal etmemiştim Biraz da tepkim ondan olsa gerek.Ahh ah insanın doğup büyüdüğü yerler bir başka oluyor.Bu toprakların hasreti sevgisi burnumda tütüyor hanım (eliyle işaret ederek) Kadırga Yaylasının,şu Zigana Dağının kekik kokulu havasının ciğerlerime dolduğunu hissediyorum Sen bunca zamandır ne için, nasıl yaşadığımı bilmez misin ? (sesini yükseltir ) Şehrimi, kasabamı,köyümü özlerim. (yumruğunu sıkarak) Biliyor musun hanım ben bu hayatı ayyıldızlı bayrak için, Anadolu denilen Türkiye için yaşarım.(kafasını sağa sola sallayarak)Ben bu sevdalar için yaşarım gözümün nuru.Bu sevdaların olduğu yerde başı boşluluk olur mu hiç Bu vatanda yan gelip yatmak bize yakışır mı? Örnek ülke, örnek millet olmalıyız hanım.Söyle, neden başka milletleri örnek alalım ?Biz Sakarya’da Dumlupınar’da Çanakkale’de çağın güçlü devletlerini dize getirmedik mi ? Şimdi bu kadar sorumsuzluk,bu kadar basiretsizlik de neyin nesi ?
HANIM - (gözlerini siliyormuş gibi) Yine coştun mübarek adam, beni de ağlattın, Yirmi yaşındaki gençlere taş çıkartacak gibi kükredin. (kafasını öne arkaya sallayarak)Seni bilmez miyim, bilmez miyim. Ben seni bu sevdalarından dolayı sevmiştim senin sevdalanmana sevdalanmıştım Bey.
BEY - (başını öne arkaya sallar ve elini hanımın omzuna koyarak) Gel gül yüzlüm gel,aracımızı Allah’a emanet ettik. Bir nefeslenelim de kalkalım. (der masaya gelir otururlar garson gelir)
GARSON - Buyurun beyefendi ! ne arzu edersiniz?
BEY - Güzel evladım, bana bir açık çay, hanıma da bir soğuk limonata getirebilir misin?
GARSON - Baş üstüne efendim, baş üstüne. (der gider ve)
(Çaylar gelir, yavaş yavaş yudumlanırken, bey hanımına dönerek)
BEY - (çayı koklayarak )Hımm ! Dalından yeni koparılmış çay gibi kokuyor mubarek.
HANIM – Heveslendirme bey biz hiç içmedik mi sanki ?
BEY - Böylesini içmemişsindir hanım
HANIM - İçtik içtik
BEY - Afiyet olsun, afiyet olsun.(çayını yudumladıktan sonra) Kendimi biraz yorgun hissediyorum.
HANIM –Yol yorgunluğudur bey.
BEY - Dile kolay bin kilometre yol geldik.Bu yaşta bu performans.Nazar değmesin bana !...
HANIM - Yaşında ne var. Maşallah aslan gibisin
BEY - (Kollarını sağa sola açarak) Öyleyim, öyleyimdir de...
HANIM – Mırıldanıp durma, benim gözümde öylesin işte
BEY - Yüzümü yıkasam kendime gelir miyim acaba ?
HANIM – Hayırdır bey ?
BEY - Uyku mu desem yorgunluk mu desem bilmem ki(Elini şakağına koyarak)Şu çimlerin
üzerinde nasılda uyunur hanım
HANIM - Sandalyeleri yan yana getir de üzerinde yat bari...
BEY - Hanııım, hanım
HANIM - İstersen gel başını omuzuma yasla da öyle uyu veya yatak yorgan getireyim
BEY - Ben ciddiyim hanım
HANIM - Biraz sabret gideceğimiz yerde uyursun.
BEY - Şimdi burada azacık da olsa olmaz mı ?
HANIM -Kafana takmışsın bey.Sandalye üzerinde dinleneyim derken yorulursun.Boynun tutulur
BEY - (ayaklarını uzatarak) Sen müsaade et hele, nasıl şekerleme yapıldığını göstereyim sana.
HANIM - Adetin kurusun efendi. Evde az mı çekiyorum senden.Koltuktan yatağına kaldırana kadar canım çıkıyor.Haydi biraz uyukla da kalkalım. İnşallah ben de uyuya kalmam.
(Bey uykuya dalınca hanım da gayri ihtiyari sağına soluna bakınarak o da uyuya kalır. Sahneye loş bir ışık verilir.Kısa bir sessizlikten sonra Bey bir iki horultu çıkardıktan sonra kendi kendine konuşmaya başlar)
BEY - Hanım hanım, benim gördüklerimi görüyor musun?
HANIM - Hayırdır efendi?
BEY - Yıllar sonra şehrimize geldik; ama gördüklerime inanamıyorum.
HANIM - Ne görüyorsun efendi, hayırdır inşallah?
BEY - Her taraf yemyeşil, dağlar taşlar yerinde duruyor. Yeni yeni apartmanlar, yollar yapılmış da bu insanlar fakirleşmiş mi nedir hanım?
HANIM - Fakirleştiklerini nereden anladın efendi?
BEY - Baksana sokaklarda, caddelerde rasgele park etmiş de olsa hiç araba yok. Bu kadar güzel evleri, yolları olan insanların arabası olmaz mı ? Altmış sene önce biz buradan ayrılırken bile sokaklarda park etmiş araçlar vardı. Ne oldu bu millete ? Neden fakirleştiler ? Bir arabaları bile yok?
HANIM - (heyecanlı bir şekilde) Efendi dur, dur, çok doğru söylüyorsun. Bakar mısın şu kaldırımlara, ne kadar geniş yapmışlar. Gönder torunları top oynasınlar. (heyecanla devam eder)Bak bak, parke taşlarıyla yollar döşenmiş Yağmur sularının akması için ne güzel de mazgallar yapılmış.
BEY - Hanım yoksa biz başka bir memlekete mi geldik, buralara ne olmuş? Gözlerime inanamıyorum.
HANIM – Efendi görüyor musun, herkes yaya kaldırımından yürüyor? Kimse yol ortasından yürümüyor.
BEY - Hanım bu değişikliğin sebebi nedir ? Gel soralım da merakımı gidereyim. Yoksa merakımdan ölür giderim.
BEY - Bey oğlum, bey oğlum, sen buralı mısın?
(Sahne arkasından cevap verilir)
SAHNE ARKASINDAN - Evet beyefendi, buralıyım, hem de doğma büyüme…
BEY - Ben de buralıyım, çocukken babam buralardan göç etmiş. altmış yılın üzerine memleketi yeniden ziyaret edelim dedik. Ne var ne yok, kimler ölmüş, kimler kalmış diye. Arzu ile Kamber misali geldik. Ama şu şehrimizde gördüklerimize inanamıyoruz. Ne oldu bu şehrimize?
SAHNE.ARKASINDAN - Ne var beyefendi, ne oldu şehrimize?
BEY - Biz buralardan ayrılırken bile sokaklarda arabalar vardı. (hayret etmiş bir eda ile) Ne oldu bu millete, neden fakirleştiler ? Ne oldu bu insanların arabalarına? Sonra sokakları yıkmışlar; geniş geniş kaldırımlar yapmışlar. Caddelerde, sokaklarda, neden bir tane araba yok anlayamıyorum vallahi. Eğer arabaları yoksa, neden bu kadar masraf yaparak kavşak ve yol düzenlemeleri yapmışlar? Anlamadım gitti!
SAHNE ARKASINDAN - (Gülerek) Yok yok beyefendi ! İnsanlarımızın hemen hemen hepsinin hali vakti yerinde. Üzülmeyiniz, belediyemiz yıllar önce karar almış, yapılan bütün binaların,iş yerlerinin zemin katları oto park için kullanılacak diye.
BEY - Öyle şey olur mu güzel oğlum?
SAHNE ARKASINDAN - Neden olmasın bey amca? Bal gibi de olmuş.
BEY - Bizim yaşadığımız şehirde binaların,iş yerlerinin zemin katlarını odun, kömür, eşya veya hırdavat malzeme koymak için kullanırız.Hatta bir çok bina ve iş yerinin zemin katı bile yoktur.
SAHNE ARKASINDAN - Geldiğiniz yerde araçları nerelere park edersiniz?
BEY - Cadde ve sokakların sağına soluna.Apartmanların giriş kapılarının önüne. Olmazsa yaya kaldırımlarına park ederiz.Tabii ki yaya kaldırımı da bulabilirseniz.
SAHNE ARKASINDAN - Oldu mu şimdi bey amca?
BEY - Ne yapalım oğlum, büyüklerimizden öyle gördük, öyle yaparız. Peki, bizler buralardan göç edeli sizler nasıl yaparsınız?
SAHNE ARKASINDAN – Bizim idarecilerimiz beyaz bir sayfa açarak bu işi baştan çözmüştürler amcacığım.
BEY - Nasıl yani
SAHNE ARKASINDAN - Sizler buralardan ayrıldıktan sonra şöyle bir uygulamaya başlamışlar. (düşünerek söylermiş gibi) Mesela kaç katlı ev yapacaksın, atıyorum on katlı; Evin zemin katına on aracın rahatlıkla girip çıkacağı bir oto park yapacaksın, yoksa belediyemiz apartman yapımına izin vermez. Aynı gerekçeler iş yerleri için de geçerlidir.
BEY - Oğlum senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu ?
SAHNE ARKASINDAN– Bunda hayret edilecek bir şey yok amcacığım. Hatta belediyemiz şehrimizin muhtelif yerlerine kendi imkanları ile apartmanlara benzer emniyet tedbirleri alınmış,
çok katlı oto parklar yapmış.Şehrimize gelen misafirlerimizin “aracımı nereye park edebilirim” gibi sıkıntıları da olmaz.
BEY - Ne güzel düşünmüşler oğlum. Ne güzel uygulamalara başlamışlar.Hiç aklıma gelmemişti.
SAHNE ARKASINDAN - Bizim idarecilerimiz artık günü gün etme peşinde değil. Elli-yüz yıl sonrasını düşünerek iş yapıyorlar. “Bugünü kurtaralım da yarına Allah kerimdir” mantığıyla hareket etmiyorlar.
BEY - Allah öyle idarecileri bize de nasip etsin.
HANIM - Amin, amin.
SAHNE ARKASINDAN - Sizler duyarlı oldukça idare edenler de duyarlı olurlar.
BEY - Yani “At sahibine göre kişner.” öyle mi oğlum?
SAHNE ARKASINDAN - Aynen öyle bey amca. Gördüğün bütün binaların ve iş yerlerinin zemin katları oto parktır. Savaş gibi durumlarda da sığınak gibi kullanılmaya müsaittir. Odun ve kömür depoları ise görüntü kirliliği oluşturmayacak şekilde binaların uygun yerlerine yapılmıştır. Merak etmeyiniz, üzülmeyiniz artık, her şey değişti, daha neler de değişecek.
HANIM - Evladım yerlere ne tüküren ne de sümküren var.Kimse elindeki çöpü yere atmıyor.Etrafta bir tane çöp göremiyorum, her taraf tertemiz; çöp kutuları konulmuş, şu temizliğe bak hele !
SAHNE ARKASINDAN - Evet evet teyzeciğim, bizim insanımız her konuda olduğu gibi çevre temizliği ve insan sağlığı konusunda da çok duyarlıdır.Onun için burada yerlere tüküren, sümküren ne de yerlere çöp atacak insan göremezsiniz
HANIM - Çok garibime gitti evladım
SAHNE ARKASINDAN – Teyzeciğim bunlar gayet doğal şeyler.Sizler evinizin içinde sağa sola tükürüp.sümkürür müsünüz ? Elbette hayır, diyeceksiniz.Cadde ve sokaklar da evimizin bir parçasıdır.Atalarımız ne güzel demiş “Aslan yatağından belli olur” diye. Bizim şehrimizde halka hizmet yarışı vardır.Çünkü halkımız duyarlıdır hizmet yapacak idareci ister. Hizmet edecekler de ona göre davranmak zorunda kalırlar.
HANIM – Çok güzel de yapıyorlarmış (eşine hitaben) Bey gelip buraya yerleşelim mi ? Ömrümüzün geri kalan kısmını burada geçirelim, olmaz mı?
BEY - Neden olmasın gül yüzlüm seni kırmak olur mu ? Bu gencin anlattığı şehir zaten bizim şehrimiz.
SAHNE ARKASINDAN – Çok sevindim amcacığım, teyzeciğim! Neden olmasın.Başımızın üzerinde yeriniz var.Hatta bakın şu anda oturduğunuz çay bahçesinin altı emniyet tedbirleri alınmış oto parktır. En az iki yüz elli araç alacak kadar geniştir.
BEY - Deme be arkadaş! Üzerinde ağaçlar büyümüş. Biliyor musun beyefendi, bu şehrimizde Allah bilir ne rahat trafik polisliği yapılmaktadır.
SAHNE ARKASINDAN - Çok doğru söylüyorsun beyefendi, ben de başka şehirlerde trafik polislerinin çalışmalarını görüp dedim ki; “Vallahi de billahi de bu iş yapılmaz.” Araçların ne bir
park yapacak yeri, ne trafik işaret levhası var. Adamlar ne yapacaklarını şaşırmışlar, sanki köşe kapmaca oynuyorlar.
BEY - Hiç sorma evladım, onların hakkını nasıl öderiz ki.
SAHNE ARKASINDAN - Ama bizim şehrimizi gördünüz. Trafik yönünden bir sıkıntımız yok. Belediyemiz araçlar için yer altı ve yer üstünde yeterince otopark yapmış, yollarımız tamamlanmış, bütün trafik işaret ve levhaları yerli yerinde.
BEY – İnanmakta güçlük çekiyorum evladım. Sende sürekli söylenip duruyorsun yani oto parkları, kavşakları, sinyalizasyon sistemlerini, şehir içindeki yol düzenlemelerini belediye mi yapıyor?
SAHNE ARKASINDAN - Elbette, elbette, zaten yasal görevleridir.
BEY - Peki evladım, bu yasalar bizim yaşadığımız şehrimize neden hiç gelmez ki?
SAHNE ARKASINDAN - Az önce siz söylediniz ya bey amca, “At sahibine göre kişner.” diye.
BEY - Haaa anladım, anladım ! Bizler duyarlı toplum haline gelirsek sizin yaşadığınız şehirdeki güzellikler bizim yaşadığımız şehre de gelir diyorsun. Yani o güzellikleri görmek için duyarlı toplum olmak gerek öyle mi?
SAHNE ARKASINDAN - Aynen öyle bey amca, aynen öyle.
BEY - Peki güzel evladım, buralarda trafik polisleri ne iş yapıyor?
SAHNE ARKASINDAN - Aslına bakarsanız beyefendi, trafikle ilgili bizim şehrimizde sorumlu kurumlar görevlerini yerine getirdiğinden polise de pek gerek kalmıyor,Vatandaşlarımız sorumluluklarının bilincinde, her biri sanki birer trafik polisidir.
HANIM - Vatandaş nasıl trafik polisi olur ki evladım?
SAHNE ARKASINDAN - Olmaz mı hanım teyze?
BEY - Polisin belinde tabanca, başında şapka, elinde düdük; Yetmiyormuş gibi bir de maaş alıyorlar.
SAHNE ARKASINDAN - Yani diyorsunuz ki herkes işini yapsın öyle mi?
BEY - Ben demiyorum oğlum, vatandaşın hal ve hareketleri onu göstermiyor mu?
SAHNE ARKASINDAN - Bey amca, her sürücünün başına beli silahlı, eli düdüklü trafik polisi mi dikelim?
BEY - Bilmem ki evladım, nasıl yapalım o zaman ?
SAHNE ARKASINDAN - En güzel polis insanın vicdanıdır. Bu benim işim değil, şu benim işim değil diyerek gözümüze batan sorumluluklardan kaçarsak; bir gün olur kaçtığımız şeyler karşımıza çıkar, o zaman da kaçamayız, çok üzülürüz. Öyle işler var ki, vatandaşın katkısı olmadan yürümez. Bunlardan biri de trafiktir.
HANIM - Güzel söze, güzel tespite ne denir ki oğlum. Çok doğru söylersin.
SAHNE ARKASINDAN - Evet bey amca,hanım teyze, Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki,;”Herkesin vicdanı kendi polisidir. Polis ancak, vicdanı olmayanların karşısındadır.”
BEY - Çok doğru ve kendine yakışanı söylemiş.
SAHNE ARKASINDAN - Sonra bizde bir ata sözü vardır; “El, elin (yabancı, yabancının) eşeğini ıslık çalarak arar.” diye.
BEY - Biraz açar mısın?
SAHNE ARKASINDAN - Güzel amcam, trafik ortak paydamızdır, istesek de istemesek de çağın gereği, trafik ortamında bulunuyoruz. Bu bir gerçek. Eğer bizler duyarlı olmaz isek, bilesiniz ki o görevleri icra edenler de o derece duyarsız olacaklardır. Sözüm meclisten dışarı, “kel başa şimşir tarak” misali olur.
HANIM - Bey bey ! azıcık sus da şu güzel oğlumla iki laf da ben edeyim. Ne güzel sözler söyler durur. Ahhh güzel oğlum ! Sizin gibi duyarlı insanlar hâlâ var mı?
SAHNE ARKASINDAN - Elbette var. Sonra bizim şehrimizde trafikte kural ihlali yapacak sürücü bulamazsınız.
HANIM - Neden oğlum ? Onlar kusursuz insanlar mı?
SAHNE ARKASINDAN - Hayır, hayır. Trafikle ilgili her türlü görgü ve bilgiye sahiptirler.İdarecilerimiz vatandaşına her konuda olduğu gibi trafik konusunda da yeterince eğitim imkanı sağlamıştır.İnsanlarını eğitmiştir. Her biri pırıl pırıl insanlardır. Trafik kurallarına uymak için azami gayreti gösterirler de ondan.
HANIM - Anladım anladım oğlum, “Bilgili, görgülü insan hata yapmaz diyorsun” öyle mi?
SAHNE ARKASINDAN - Evet evet, kural ihlali yapan olursa hemen vatandaşlık görevlerini yaparlar. O sürücüyü hemen uyarırlar, “Amaaan bana ne.” demezler, onu görmezden gelmezler.
BEY - (biraz heyecanlı şekilde) Kavga etmekten de korkmazlar mı?
SAHNE ARKASINDAN - Ne kavgası bey amca, o da nereden çıktı?
BEY - Ama güzel oğlum bizim yaşadığımız şehirde sürücü hata yapınca onu uyarmaya kalkarsan gör başına neler gelir.
SAHNE ARKASINDAN - Ne gelir ki bey amca?
BEY - Aman evladım aman! İlk önce “Sürücülüğü sen mi bana öğreteceksin lan !...” derler.
SAHNE ARKASINDAN - Sonra?
BEY - Duruma göre de yaka paça dayak yersin.
SAHNE ARKASINDAN - Anlamadım bey amca, ne dayağı?
BEY - Duruma göre dedim ya güzel oğlum, gücü yeteceğini anlarsa tekme tokat...
SAHNE ARKASINDAN - Yoksa?...
BEY - Levye demiri, odun sopası ile dayak yersin, veya silah çekerek ateş ederler.
SAHNE ARKASINDAN - (hayret etmişcesine) Nerede yaşıyor bunlar?
BEY - Şehirde yaşıyorlar oğlum şehirde ! adlarına da maganda deniyormuş.
HANIM - Evladım sanki kendisi sütten çıkmış ak kaşık gibi. Sen onun gençliğini bir bilseydin.
SAHNE ARKASINDAN – (gülerek) Haaah,haah seni anladım teyzeciğim, anladım. Peki, hata yapanı uyarmanın cezası mı var bey amca? Kulaklarıma inanamıyorum.
HANIM - Doğru söyler evladım, doğru söyler. Bizim oralarda gerçekler böyle. Peki, sizin buralarda böyle şeyler olmaz mı?
SAHNE ARKASINDAN - Öyle şeyler olur mu teyzeciğim, amcacığım. Hata yapanı uyarmak bir görevdir. Uyarana teşekkür etmek ise başka bir görevdir. Yapacağımız hata insanları incitiyorsa, üzüyorsa bunu engellemeye kalkışana teşekkür borcumuz var demektir. İkaz edene kötü söz olur mu hiç? Ne mutlu ki hatamızı bize hatırlatan insanlar var diye gurur duymalıyız.
HANIM: A güzel oğlum, senin ağzından bal damlıyor, bal !
SAHNE ARKASINDAN - Teşekkür ederim teyzeciğim.Sonra bizim şehrimizde müthiş şekilde vatandaş polis diyalogu oluşmuştur. Tabii ki her ne kadar tedbirli olursanız olun mutlaka kural tanımayan toplumun yüz karası trafik canavarı insanlar her yerden çıkıyor. İşte trafik polisine de üç
aşağı beş yukarı bunlar düşüyor. Az önce, Büyük Önderi hatırlamıştık, ne diyordu : “Herkesin vicdanı kendi polisidir. Polis ancak, vicdanı olmayanların karşısındadır.” diye. İşte onlar da trafik canavarlarıyla uğraşırlar. Asla affetmezler, ceza yazılacaksa ceza, mahkemeye sevk olunacaksa mahkemeye sevk edilir.
BEY - Allah Allah, ne güzel sistem kurmuşsunuz, tıkır tıkır çalışıyor.
SAHNE ARKASINDAN - Evet beyefendi, bizim idarecilerimiz, vatandaşlarımız trafik hususunda son derece duyarlı insanlardır. Gelecek sene şehrimize geldiğinizde, şu dağ yollarının hepsine teleferik sistemi kurulmuş, artık arabalarla, yaylalara gitme işine son verilmiş olduğunu göreceksiniz.Şimdi desem ki şu anda şehrimizin yolcu taşımacılığı yer altından trenvayla sağlanıyor inanmazsın değil mi bey amca ...
BEY - Allah Allah …
(Garson kendi kendine söylenerek içeri girer)
GARSON - Şu yaşlılığın gözü kör olsun, ne güzel de karşılıklı şekerleme yapıyorlar. (Bey ve hanımın yanına yanaşarak omuzlarına eliyle hafifçe dokunarak) Bey amca, bey amca, akşam oldu gidiyoruz,toparlanın gidiyoruz !
(Uyanır, etrafına hayret etmiş bir eda ile bakar)
BEY - Aman Allah’ım aman, Allah’ım! Meğer gördüklerimin hepsi rüyaymış.
HANIM - Efendi efendi, bana anlattıkların ve benim gördüklerimin,duyduklarımın hepsi rüya mıydı, hayal miydi ?
(Yavaş yavaş yerlerinden kalkar, sahneyi terk ederken)
BEY - Olsun hanım, olsun ! bu işin rüyası da güzel, hayali de…
PERDE KAPANIR