GİZEMLİ ŞEHİR MARDİN
Uzak diyarların akşamında içimi dolduran sevinç dalgalarının bir fırtına öncesi sessizliği andırırcasına mahzun ve hiddetli gök kubbelerin ve amansız deryaların biçilmiş kaftanları gibi yalnız olan, yükseklerden bakmaya pek alışık olduğumuz uzadıya giden ovaların ve yanı başında mezopotamyanın bereketli toprakları insanın içine işleyen ve geçmeyen yara gibi her hatırlanıldığında daha da derinleşen bir güzellik abidesi.
Uçurumlar dipsiz kuyuların başında ne de güzel görünür. Kıvrılarak giden yolun en gerisinde hayatın kesitinden koparılmış gerçeklerin bilinç altında yoğrulduğu, kendine has kültürüyle uzak doğunun bu gizemli şehrinde bir insan figürünü çizebilmekti ilk önce. Döşemeli taşların artı sıra dizilmiş belki de maziden göz kırpan bir gülümseyişle karşılanan mimarı otoritenin bakakaldığı ve bir nokta da bu önüne geçilmez harikalar diyarında; derin yaralar ve çizikler vardı kadınların yüzlerinde. Bir sitemli bakışla gülümsedikleri ve neden sonra utandıkları al yazmalı, çarşaflı, fistanlı ve daha değişik giysilere bürünmüş kadınlar vardı. Erkekleri vardı palabıyıklı yüzlerinde ezilmişliğin hor görmüşlüğün ve sonra kaçamak bakışların duygusal bir metne büründüğü, çoğusu genç azı yaşlı elleri arkalarında sıkı sıkıya bağlanmış mahzun duygular. İnsanı derinden etkileyen huzurun huzursuzluğun tek başına kalmışlığın tarihe meydan okuyuşunun altında belki de kendisi gibi insanında özgürlük bilinciyle yoğruluş olmasından kaynaklanıyor.
Medeniyetlerin gölgesinde nice büyük insanlar yetiştirmişti bağrında. Toprağının hor ve hakir olması belki de bundandır. Tarih boyunca ezanların bir buğulu ses gibi dalga dalga yayıldığı bu topraklarda ayrı bir sevinçle kalkar insan.bebekler doğar sesleri yankılanır sonsuz Mardin ovasında duyulur insanlığın en hazin sesi.
Tarih kokuyor taşlı yollarından geçerken insan, ne de uzaklara göç eyler. Yanı başında toprağın, suyun, hasretin donmuş matemlerde hasretin; gözlerin parlarda derin ruhunda bir süzülmeyle güzel narin endamında. Yürümek çoğu zaman ve gelecekle bütünleştirmekti uğuldayan sesini…
Yükseklerden tepenin tam ucundan göğe yükselen bir ses vardır. Bir mum ışığı sönük ve yorgun hazin meltemin içinde birikmiş öfkeli, durgun, yalnız…. Yükseklerden basamak basamak iner bir garip duygudur içini kaplayan, sonsuz Mardin ovasının berraklığında süzülen ruhun deryalarında avunduğun tarih kokar. Uzaklardan ta uzaklardan engin dağların ardından dumanlı bir sis bir bulut yükselir çoğu zaman…. Yaşamın bazen onursal bir mücadeleye dönüştüğü kahvehane köşelerinde sokak başlarında çaresiz gençlerin garip bakışlarında yaşama dört elle sarılmak cihetiyle iş arayan garipsenmiş ülkemin garipsenmiş şehrinde ne mutlu ki tarih kokar her yerinde….
Ve sonra sen dal toprağını suyunu, bırak hayat düşünsün hayat hikayeni, garip ülken düşünsün. Kuşların kanat çırpınışından yaşamın manevrasına berrak güneşin hazin duygularından sıyrılıp sen, düşünme artık olup bitenleri. Varsın gazetelerin orta sayfaları Pazar ekleri düşünsün seni, yaşamadan yaşanılmış gibi gösteren insanın ezilmişliğini, yalnızlığını, misafirperverliğini değil de taş yığınların çekip de fotoğraflarını varsın yaygaralar yaydırsın. Sen düşünme gayrı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.