- 8152 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
KADIN GİDERSE
Kadın giderse erkek biter. Erkek kadınlaşamayacağına, kadının hayatında yarattığı değerlerin boşluğunu dolduramayacağına göre erkek biter. Evet maddi hizmetler satın alınılabilir. Erkeğin parası varsa, yiyecek, içecek, temizlik, bakım hatta cinselliği bile satın alabilirsiniz.
Ama kim size şefkat gösterecek. Kim size yatağınızda sıkı sıkı sarılacak. Kim çocuklarınıza analık edecek.. Bir evden kadın giderse bu kimlerin sayısı binlerce olur ve binlerce cevapsız suskunluk kalır.
Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar. Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur: Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar. Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. Sık sık boynunu büker "sarıkız". O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının. Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz…
Bir kadın gittiğinde... Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci... Bir anne gider... Bir dost... Bir arkadaş... Bir sevgili... Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.O canımın sıkıldığı gün telefonda "Sana gelen bana gelsin" diyen sesini hiç unutmamıştım.
Yine ıslandı göz pınarlarım, ben dahi yetim kaldım. Sözcükler yetim kaldı. Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır. Kapı eşiğindeki "Dikkat et..." duyulmaz, annesi gitmiştir "geç kalma"nın. Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler. Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok "yetim" bırakmıştır arkasında.
Bir kadın giderken sadece sizi değil kendini de terk eder. Çünkü kendisi bile sizi hatırlatır diye. Neşeli kahkahalarını, gülüşlerini, gülümsemelerini alır yanına. “Aşkım demelerini de”. Artık size böyle seslenen biri yoktur. Bir kadın gidiyorsa eğer geriye bakmadan, yüreğine acılar yerleşmiştir geride kalan.
Çoğu kadın kolay kolay kolay gitme kararı almaz. Gidiyorsa kendince haklı sebepleri vardır. Ya erkek acımasızdır. Ya kadın kendini tamamlayamamıştır. Kadın limanını buluncaya kadar gider. Yalnızlık açık denizdir kadın için. Oysa o yelkenleri sevgiyle şişen bir yelkenliden bir yüreğe sahiptir. Yani hem kendisini azgın dalgalarda koruyacak bir limana ve yüreğini hep dümenini katıksız sevgiye kıracak bir kaptana ihtiyaç duyar her zaman. Bunlar yoksa erkekte kadın gider, Hem de hiç dönmemecesine gider. Kadın giderken aslında şunları söylemek ister geride kalana.
“Tek düze giderken yolda derme dökük taşlara şekil veririm.. Meyvenin reçelini yapar, sofrayı şenlendiririm... Kapıdan uğurlarken misafirimi evimi temiz hissederim... Gece uykumu böler ninni söylerim... Sabah horozu uyandırır güneşe selam veririm...
Ufacık dünyamda ufacık bahçemi parsellerim naneye, maydanoza; sohbet ederim ortancalarım ve menekşemle... Bazen yaradılış nedenimi ararım, kendimi kaybettiğim gözyaşlarımda duygusalımdır o da yaradılıştan olsa... Ellerim küçüktür ama büyük işler yaparım iğne ile yeri gelir kuyu kazarım...
Yüreğim öyle büyüktür ki her sevgiye açarım sonra parçalarımı toplamaya çabalarım ya evladın arkasından ya da terk edilişin veyahut geçmişin... İçimde bir canlıyı besler büyütürüm ondan ayrılırım dokuz ay sonra... Sonra dokuz ayımı dokuzlara bölerim parçam olan dokuzlar ömrümü alır ve ben kadınım...
Yeri gelir bahçıvan olurum, yeri gelir aşçı, kimi zaman kendimi unuturum ama kadın olduğumu asla... Zayıfımdır, muhtacımdır, bir erkeğin gölgesine… Öyle bilinir öyledir de. Ne var ki hırçınımdır korumam gereken kadınlığımdır...”
Peki erkek ne yapar bu sözleri duyunca ya da hissedince. Oturur ağlar mı? Dövünür mü? Eğer çok sevmişse ve de sorgulamayı yapacak kadar adam gibi adamsa yapar bunu ve gideni geri getirir. Ama kalın kafalıysa kadın ne derse desin, yokluğu ne mesaj bırakırsa bıraksın anlamaz. Çünkü gururu ve kendini beğenmişliği buna engel olur. Zaten bunları çıkartırsanız o sıfırdır. Kadını da bu özelliklerini cilalamak içi hayatında bulundurur. Yani en iyi koca benim demek için hayatında kadın vardır narsist erkeklerin.
O kadının sevgisinden nasibini almamış erkektir. Oysa kadın sevmek için yaratılmıştır. Ve bunu bakışlarıyla davranışlarıyla erkeğine şöyle anlatır.
“Ben seversem gecenin karanlığına nakış nakış pembeler işlerim... Güneşe nispet olsun diye sabah ayazında çay demlerim... Dört mevsimi bir gecede yaşar ve yaşatırım... Dağların eteklerindeki kır çiçeklerini işlerim eteklerime... Sesimi duyuramam uzaklara ama yüreğim mesafeleri aşar kendi ağırlığınca... Sesime ses beklerim dipsiz uykularda boğulurum kendi yorgunluğumda...
Kuşlar kanat çırpar gökyüzünde özgürlük benim ellerimde... Gece nöbetlere başlarım yolunu gözler seni görünce gözlerimi kaparım... Nazımda sanadır sözümde... Kırılırım en ufacık anlamsız gidişine... Ben seversem sen olurum, sen bende ben olduğun müddetçe, ama sen ben olamazsan ben yine seni seviyor olurum…”
Bir kadın “çoktur” ama erkekler bu çok’lukla yetinmezler nedense. Bir kaç kadın, birkaç çok’luk daha isterler hayatlarında... Kadınlar giderse, yoldaşlığımız eksik kalır... Kadınlar giderse, çocuklarımız sevgiye hasret kalır... Kadınlar giderse, şefkat el çeker insandan... Kadınlarınıza, kadınlarımıza sahip çıkın... Kadınlar gitmesin; sizinle olmayan yarınlara!
Seven erkek kadını arkasından ağıt yakmalı ve ondan geri dönmesini istemeyi bilmelidir.
“İntiharın eşiğinde bir sonbahar meltemiydi sakin gökyüzü…” Kırılgan bir yalnızlıkla çevrili dört bir yanım. Geleceğin olmadığı, geçmişin yalancı hayallerimizi sürüklediği bir dört duvar arasındayım. Kapı ardına açık ve koridordaki unutulmuş hatıralar sesleniyorlar bana. Onları bir kez daha anımsamamı, bir kez daha acıya kucak açmamı ve son bir kez sana bakmamı istiyor her biri. “Hayır! , bunu yapmayacağım… ”Sadece tek bir isteğim olurdu, eğer sorulsaydı.
Dudaklarında halen sıcak kanın dolaşırken beni öpmeni dilerdim. Kıpkırmızı bir gün doğumu hissinde ve olabildiğine içten…“Bir karış kara toprağın altına saklanmak neden?”“Neden bu habersiz gidiş?” “Neden bu kadar erken ve neden sen?” Şimdi ne olacak peki ey kan dudaklı kadın! Bir daha tenin değemeyecek tenime.
Ne bir koku, ne bir ses nede bir ben olmayacak artık o evde. Kirli perdeleri hayatlarımız gibi kararmış ve tozlu sandalyeleri kalplerimiz gibi çürümeye yüz tutmuş olacak. Senin gidişinden sonra beni bir o ev anlar kadın, başkası değil… Şimdi kendime gelme vaktim. Evet, işte bu kadar basit bu iş. Sen gittin ve artık yoksun. Bense halen anlamsızca savrulan bu topun içerisinde bir yerlerdeyim. Nerede ve nasıl olursam olayım artık bir önemi yok.
“Kan dudaklardan içilemeyecek her kadeh aşkına bir yüzyıl daha…” “Yanına geliyorum kadın, ellerini uzat bana…” Bu sesleniş eğer kadın geri dönülmeyecek yolculuğa çıkmışsa yapılmamalıdır. Bu sesleniş kadın evden gidince de yapılmamalıdır. Erkekler bu seslenişi kadının yüreğinden gittiğine dair ilk emareyi hissettiklerinde yapmalıdırlar.
Kadının gülüşüne hüzün yerleşmişse, kadının sesindeki cıvıltı kaybolmuşsa erkek bu bakışı yakalamalı ve bu sessizliği hissedebilmeli ve bu seslenişi mutlaka yapmalıdır.
Kadın giderse yalnız yaşananlar değil, yaşanamayanlar da gider. Çünkü kadın dünyaya geldiğinde geleceğe dair pek çok umut da gelir beraberinde. Ama kadın bir evin içine hapsedildiğinde; tüm umutları kapının dışında kalır. Yaşanamayan aşklar, yapılamamış resimler, yazılamamış şiirler, dünyada görülememiş pek çok ülke... Kadının cömertçe feda ettiği hayalleridir yok olan.
Onun için annelerin yemekleri hep muhteşem lezzettedir; özellikle evlatlar için. Çünkü o yemekte Paris’ten biraz su, Londra’dan biraz tuz belki Hindistan’dan baharat vardır. Kadın hayallerini mutfağında yaşatır. Kim bilir..? Başkasına eş, dost, sevgili olurken aslında hep bir umut taşır acınası bir şekilde; kendi yarenliğine ortak, eş değer bir yarenlik...
Kadınlar gidince erkek özlem duyar. “Gözlerimi kapatıp varlığına uzanıyorum. Çam kokularının soluğuma karıştığı yerlerde geziniyorum. Yitik kelimelerimi yıldızlara mandalsız asıp gülüşlerinde kurutuyorum acılarımı. Rüzgârla seni arıyorum karanlığı ezerek. Aşıyorum uçurumları, yıkıyorum aramızdaki örülü hasret duvarlarını. Yüreğine usulca eğilip yüreğine dokunmayı istiyorum. Gözlerine dalıp dalıp nefesinde yitip gitmek. Ve sabaha kadar dizlerinde bir çocuk gibi ağlayıp sevdamı solumak.”
Peki bu özlemi duyması için erkeğin, kadının mutlaka gitmesi mi gerekir. Bu özlemi kadın gitmeden duysa erkek ve kadına bu şekilde ifade edebilse dilinin döndüğünce kadın gider mi? Sanmıyorum gitsin. Bence o erkeğin kulu kölesi olur kadın, Hem de ölünceye kadar.
Kadın giderse eşi şair olmalıdır ve seslenmelidir kadınına…
“Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir. Kadın gider ve bir şair doğar bundan. Yazın bittiği her yerde söylenirse kadının gittiği de her yerde söylenir. Kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir.
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir, yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
“Şehir her semtiyle yazın peşine düşse yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir. Yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir, eylülün semtine kadar böyle gidilir bir gecede. Gittimdi hazirandan eylüle, eylül yazdan terk edilmişti. Şiirse haziranda kadın tarafından terk edildi o söylenceye. Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder! O kadın beni terk ederse şair olurum. Oğul olduğum kadın sakın beni terk etme, şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider.”
Bu seslenişe de cevap alamazsa erkek kadından ümidini kesmelidir.
Kadın gitmiştir ve hayat bitmiştir.
Tüm erkeklere geçmiş olsun ve o gitmesini bilen kadına helal olsun….
KAYNAK:Tırnak içindeki yazılar GOOGLE arşivinden alınmıştır.
YORUMLAR
Yüreğim öyle büyüktür ki her sevgiye açarım sonra parçalarımı toplamaya çabalarım ya evladın arkasından ya da terk edilişin veyahut geçmişin... İçimde bir canlıyı besler büyütürüm ondan ayrılırım dokuz ay sonra... Sonra dokuz ayımı dokuzlara bölerim parçam olan dokuzlar ömrümü alır ve ben kadınım...
yüreeğinize sağlık.pazar gününe has muhteşem bir yazı olmuş.beni dinlendirdi desem.çok keyif aldım.sevgilerimle.
Tebrik ve tesekkür ederim, begeniyle okudum. Cok emek verilen bir yazi. Ancak bir hususa dikkat cekmek istiyorum; kadin giderse neler neler olur, bunu vurgulamak icin bir cok ayrintiyi tekrar tekrar yazmaniz okuyucuyu usandirabilir. Bilirsiniz ki; "Anlayana Sivrisinek SAZ, Anlamayana DAVUL ZURNA AZZZ" :) Daha kisa ve öz olabilirdi.
Yazidan bir iki ALINTI yapmak istiyorum:
"Çoğu kadın kolay kolay gitme kararı almaz. Gidiyorsa kendince haklı sebepleri vardır. Ya erkek acımasızdır. Ya kadın kendini tamamlayamamıştır. Kadın limanını buluncaya kadar gider. Yalnızlık açık denizdir kadın için. Oysa o yelkenleri sevgiyle şişen bir yelkenliden bir yüreğe sahiptir. Yani hem kendisini azgın dalgalarda koruyacak bir limana ve yüreğini hep dümenini katıksız sevgiye kıracak bir kaptana ihtiyaç duyar her zaman. Bunlar yoksa erkekte kadın gider, Hem de hiç dönmemecesine gider."
“Yanına geliyorum kadın, ellerini uzat bana…” Bu sesleniş eğer kadın geri dönülmeyecek yolculuğa çıkmışsa yapılmamalıdır. Bu sesleniş kadın evden gidince de yapılmamalıdır. Erkekler bu seslenişi kadının yüreğinden gittiğine dair ilk emareyi hissettiklerinde yapmalıdırlar."
"Tüm erkeklere geçmiş olsun ve o gitmesini bilen kadına helal olsun…."
Kutlarim kaleminizi, ellerinize saglik! Basarilarinizin devamini temenni ederim.