Babamın başını hiç okşamadığı hayallerim
BABAMIN BAŞINI HİÇ OKŞAMADIĞI HAYALLERİM
Kendimi bildiğimden beri ben aynı ben. Oyunlardan mahrum, sevgiden mahrum. Yaşadıkça yeni bir ben keşfediyorum. Yeni hayallere bürünüyorum. Babamın hiç okşamadığı hayallerim. Kendi kendime yazdığım kendi kendime okuduğum. Babamın hiç okumadığı yazılarım. Kendim bestelediğim kendim dinlediğim, babamın hiç dinlemediği şarkılarım. Kendim çizdim kendim sildim. babamın hiç bakmadığı resimlerim. Güldüğüm ağladığım babamın hiç seyretmediği benlerim. Hepsi unutamadıklarımda. Babamın yanımda olmadığı geçmişlerim. Ve şimdi düşünüyorum. Ne zaman nerede nasılım? Düşünüyorum nerede nasıl büyümüşüm. Aklıma gelenleri sayıklıyorum. Hayata dair planlarım ve babamın hiç okşamadığı hayallerimle büyümüşüm ve büyüyorum. En çok sevdiklerimi hatırlamaya çalışıyorum, ve en çok nefret ettiklerimi. Babamla pazara gitmek ve oyuncak aldırmak ve onları arkadaşlarımla beraber oynamak. Ne tatlı şey, aaa ne şeker çocuk laflarından da nefret ederdim. Aslında ihtiyacım olmadığından değil. İhtiyacım vardı benimde her çocuk gibi sevgiye. Ama ben sevgilerin geçici yada sahte olmasından korkuyordum. Sevgisiz değildim seviyordum hayatı. Ve gülmeye çalışıyordum bana bakanlara karşı. Bana nefretle bakanlara karşıda gülmeye çalışıyordum. Birde yol ortasında biriktirdiğim kumları dağıtan arabalara çok kızardım. Ama hiç nefret yoktu içimde, olmayacak diyordum.. Kendimce içimde hayata dair kocaman sevgiler besliyordum. Belki de nefret denen şeyle hiç karşılaşmadım bilmiyordum belki de istemiyordum. Okula ilk gidişimi hatırlıyorum da, ne güzeldi. Babam tutmuş elimi tüm mahallenin evlerini dolaştı kapı kapı benim okula daha fazla arkadaşla giderek kırgınlık yapmayacağımı düşünerek.. Her gün arkadaşlarımla gidip gelirken okula.. Seviyordum hayatı içimdeki sevgiler büyüyordu.. Üçüncü sınıfa geldim. Yarı yıldayım. Her gün iyi dersler oğlum diyen harçlığın var mı oğlum diyen babam bir sabah hiç bir şey demedi demeyecekti artık bunu biliyordum bilmeliydim. Bilmekle yetinmeyerek alışmalıydım. içinde kocaman sevgiler dolu olan çocuk büyümüştü artık. Büyümek zorundaydı. Büyüdü ama içindeki sevgilerle değil. O küçücük yürekteki kocaman sevgi yerine şimdi kocaman yüreğimin köşesinde küçücük bir sevgi var. Geriye kalan yer ise nefretle doluyordu. Nefretle büyüyordum. Yanımda babam varken hayat bana iyi davranıyordu. Ama şimdi babam yok hayatın bana tebessümü kalmadı. Bana gülen yüzler artık acırcasına bakıyordu. Umutlarımın kırılacağını düşünüyordum, hayata yenileceğimi düşünüyordum, yem olacağımı düşünüyordum ama korkmuyordum.. Direneceğimi biliyordum. Desteğim yoktu ama güveniyordum kendime. Yamalıklı pantolonumla ve bir yerleri delinmiş kazağımla devam etmek zorundaydım hayata. Üşümemek için dayanmak için biraz da hüzün ve sinir giyerek ayağa kalktım. İnsanların bana acırcasına bakışlarına karşılık sağol ben bakarım başımın çaresine dercesine başım dik göğsüm önde gözlerine bakıyorum. Bakıyorum da... Okulda en başarılı olma çabaları, hiç yalan söylememe çabaları, küfür etmeme çabaları, çakallara yem olmama çabaları hepsinde iyiydi. Başarıyordum.. Ben üçüncü sınıftan sonra oyunları unuttum. Çocuk oyunlarını, kendi oyunlarımı. Artık hayatın acımasız oyununun içindeydim. Büyük bir oyundu. Sadece pantolonumun paçasının çamur olmasıyla yada saçımın arasının tozla dolmasıyla kurtulamıyordum. Bu acımasız oyunda büyük bahisler oynanıyordu, hayat gibi.. Çok düşünmeliydim. Çocuk halime tüm çocukluğumu bırakıp kocaman insanlardan daha fazla düşünmeliydim.. Onlardan daha fazla riskteydim, beni avlamak isteyen çoktu. Küçüktüm çünkü.. Çocuk parkı yerine bir işte çalışmak zorundaydım. Elimde oyuncak, kalem kağıt yerine kazma kürek vardı.. Dilimde daha dün annemizin koynundayken şarkısı yerine batsın bu dünya şarkısı vardı... O küçük çocuk yerine kocaman bir ben vardı..