- 4961 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Sudan; Darfur Sorunu ve İnsanlıǧın Dramı Olan Din Vahşeti
İnsanlık belkide en büyük talihsizliǧini kendi hayalinde yarattıǧı monoteist dinler aracılıǧıyla ortaya koymuştur. Burada hiç bir şeyi sanırım gizlemeǧe gerek yoktur. Zaten böyle bir iddiayla bir insan hem kendini, hemde başkalarını kandırarak sahtekârlık sıfatına sahip olur. Bir insanın dürüst olması için hiç bir dine ait olması gerekmez. Mantıklı ve doǧru düşünülerek verilen bir kararla yetişmiş, eǧtimini iyi tamamlamış, aile ve toplumsal kuralları iyi kavramış bir insan kendi yaratıcılıǧınıda bu deǧerlere eklediǧi sürece aydın ve uygar bir insan olmanın vasıflarınada sahip olmuş demektir. Zaten Batı ülkelerinde yapılan araştırmalarda insanların kültür seviyelerinin artışına parelel olarak inanç denen olgunun gereksizliǧine olan güven de kaybolabiliyor.
Kendimle insan olarak meşgul olmaǧa başladıǧım günden beri dinlere ve tarih bilimine duyduǧum özel bir ilgiden dolayı dinlerin yaratmış olduǧu bölgelerdeki kaosun sorumlusu olarak yine dinleri görüyorum. Dinlerin en eskisi olan Yahudilik tarihi büyüteç altına alındıǧında Yahudilerin çekmiş olduǧu eziyet, işkence, gördükleri zulüm, yaşamak zorunda kaldıkları zoraki göçler, mallarının ve gayrı menkullerinin gaspedilmesi ve en sonundada insanlıǧın yüzkarası olan gaz odalarında canlarını vermeleri kelimenin tam anlamıyla bir dramadır. Yeryüzünün büyük bir kısmına yayılmış olan Yahudiler hemen hemen her yerde sahip oldukları mali güçten dolayı şiddetle tragödiyelere maruz kalmışlardır. Antisemitizmin (Yahudi düşmanlıǧının) kökleride hemen hemen yazılı metinlerin ve belgelerin dokümenlere dönüştüǧü günden beri kuşkusuz ısbatlanabilir. Hele Yahudilerin Roma diktatörlüǧünün hüküm sürdüǧü yüzyıllarda sürekli etnik saldırılara boyun eǧmek zorunda kalışları ise ayrı bir denemenin ya da makalenin konusu olacak kadar geniş bir boyuta sahiptir. Bu sebepten dolayı çerçeveyi konunun formuna göre çizerek bazı olayları sadece hatırlatarak yetineceǧim.
Şimdi asıl konuya gelerek Sudan Devleti’nin tarihine kısa bir giriş yaparak “Darfur Soruna” deǧinmeǧe çalışacaǧım. Bir Afrika ülkesi olan Sudan; Kuzey Afrika, Kızıldeniz kıyısında, Mısır ile Eritre arasında yer alır. Coǧrafi konum olarakta 15. Kuzey enlemi (derecesi) ve 30. Doǧu boylamı arasında kalan bir konuma sahiptir. Düz ovaların hakim olduǧu kadar ülkenin doǧu ve batısında yüksek daǧlar hakimdir. En yüksek yeri 3.187 metreyle Kinyeti Daǧı’dır. Yüzölçümünün toplamı 2,505,810 km²’dir. Yaklaşık yedi milio kişi yaşamaktadır şu an bu ülkede. İklim, koşulları Afrika’ya özgü özelliklere sahiptir: Ülkenin Güneyinde tropikal iklim koşulları hüküm sürerken, Kuzeyinde çöl iklimi görülür. Sudan Ocak 1956’da İngiltere ve Mısır hükümranlığına son vererek bağımsızlığına kavuşmuştur. Sudan’da insanlık dramı öyle bir kaç günlük geçmişe sahip olmadıǧı gibi, sorunun temelinde din faktörleri etkili olduǧu kadar ekonomik, politik ve en çetrefilli olan “ırk sorunu” burada en cimasi tarafını göstermektedir. Afrika ülkelerinde binlerce sorundan, ama en önemli sorunlardan biri de yine bu sorundur. (Rakamlar, Temel Britanika Ansiklopedisi’nden alınmıştır).
Sudan’nın batısında yer alan Darfur bölgesi uzun yıllardan beri etnik çatışmaların en kanlı olanına ev sahipliǧi yapmaktadır. Konu sosyolojik boyutuyla incelendiǧinde burada yaşanılan insanlık dramının etnik temizliǧine yönelik bir devletin resmi politikası olduǧunu kesin bir biçimde kavrayabiliyor. Sudan devleti çeşitli bahaneleri ileri sürerek bütün merkezi gücünü bir gruba karşı kullanarak insanları doǧrudan katledebiliyor. 2000’li yılların başında doruǧa çıkan bu etnik temizliǧin tarihsel bir geçmişide olduǧuna göre bugüne kadar üçyüzbinden fazla sivilin ve milisin resmen katledildiǧi ve üç milyona yakın yoksul insanın baraka tipi evlerinden de sürülmesi normal bir insanın anlama kapasitesini zorlayacak kadar anormaldir. Sudan’nın beşte birini kapsayan Darfurda tarımla uǧraşan yerleşik siyahi kabileler yaşamaktadır. Kabilelerin en büyüǧü olan ve adınıda bu bölgeden alan Fur’lardır. Buna paralel olarak Güneyde ise animist ve hristiyanlar yaşamaktadırlar. İslamın yayılmasıyla müslümanlıǧı kabul etmiş olan bu Fur, Mussalit ve Zaghawa kabileleri de siyahlardan oluşmaktadır. İşte bu sebeple şavaşın boyutu burada Bosna katliamı gibi dini bir içerikten çok bir ırksal anlam kazanmaktadır. Ve bu temili gerçekten de doǧrudan bir ırk katliamının belgesidir aynı zamanda insanlık için.
Bugün yaşananlar Kuzey – Güney çatışmasının Darfur’un verimli toprakları için 1983 yılından sonra başlayan ve bu bölge üzerinde hakimiyet kurmak isteyen Libya ile Çad’ın yıllardan beri hasımhane tutumlarının göçebe olarak yaşayan kabilelerle, tarımla uǧraşan yerlilerin arasındaki çatışmaların da sadece bir uzantısıdır. Ama bu kez birbirlerini kökünden kazımak isteyenler ne Sudan’a sahip olan egemen asalak zümre sınıfı müslüman Araplar, ne de güneydeki hristiyan ve animistler deǧil. Bilindiǧi gibi Afrika ülkelerinde gelenek olan Amerikan - CIA destekli “askeri darbeler” olduǧu gibi Sudanda da islami cunta 1989 yılında iktidarı ele almıştı. İşte asıl sorun da bu darbeden sonra daha da alevlenerek tırmanarak bu günkü katliamlara kadar gelmiştir. Oysa problem 1983’lü yıllarda barışçı yollardan çözülme aşamasına gelmişken, darbeci hükumet silahlandırdıǧı müslüman arap milislerini, yine kendileri gibi müslüman olan, ama derileri biraz daha siyah diye başlattıǧı acımasız saldırılar ve yıldırma operasyonlarıyla ateşe daha çok benzin dökülmüştür. Yerli halkların cancavid dedikleri bu ölüm mangaları göçebe müslüman arap milislerinden olduǧu gibi son yirmi yildır iç savaşla çalkalanan Çad iç savaşından arta kalan avare askerlerin eylemleridir. Bu iki ayaklı hayvani yıǧınlar geçimlerinide bu yaǧmalardan temin ederek ve öldürerek yaşıyorlar.
Evet, bu kanlı çatışmalar Birleşmiş Milletler Platforumuna kadar taşınmış, Avrupa ve Amerika kamuoylarınıda bir kaç günlüǧüne meşgul ederek “timsah gözyaşlarıyla” yine her zaman olduǧu gibi geçiştirilmiştir. Ama BM yinede 1556 sayılı bir karar yayınlayarak ; Sudan hükümetine, cancavid canilerinin desteklenmemesini, insan hakları ve humanist hukuk normlarının ihlal edilmemesini ve cürüm işleyenlerin ve buna destek olanların, cancavid şeflerinin ve suç ortaklarının tutuklanarak gerekli mercilere teslim edilmesini ısrarla istemesine raǧmen bugüne kadar gerekli hiç bir adımı atmamıştır Sudan hükümeti. O zaman tanınan otuz günlük süre ise çoktan bitmiş ve bir yıldan fazla bir zaman geçmiştir. Ama sanki hibir kimsenin burnu kanamamış gibi bir tavır takınılarak olay hem duyarlı kesimlerin, hemde kamuoyunun gözünden uzak tutulması için bütün gayretler sarfedilmiş ve edilmektedir.
Güncel olarak Hartum Hükümeti’nin geldiǧi nokta ve uluslararası görünmeyen baskınında sonucu Sudan’ın İslâmi yönetimi siyahi Afrika kabilelerini contro altına alarak “bir taşla iki kuş vurmak” deyiminin içeriǧine cevap vermektedir. Yeterince yaǧma ve talanı yapan milislerl istediklerini aldıktan sonra karşılıklı antlaşma zeminini saǧlamış gözükmektedirler. Gelişmelere başka bir açıdan bakıldıǧında ise düzenli ordunun kontrolüyle terör yaratan milislerede ihtiyacının kalmadıǧını bilmesinden dolayı, onları laǧvetmeyi, katliamları yapan sadece bir kaç caniyi göstermelik olarak tutuklayarak yargılayacaǧı şüphesiz bir gerçektir, ama yanıltıcıdır. Bu olanlar öyle bir kaç kontrolsüz terör yaratan grupların işi olmadıǧını bu yargılamayı yapanlarda er veya geç farkedeceklerdir, tabii herzamanki gibi zaman aşımına uǧradıktan sonra… Bu uluslarası bakının müdahale etkisinden çok derebeyi hakimiyeti süren klan şeflerinin ülkenin başka yerlerinde benzeri yapay problemler üreterek yeni katliamlara ve vahşet politikalarına devam edeceklerinin de işaretidir bu bölge içinde.
Benzeri bir durum Timorda da yaşanmıştı. Timor’un baǧımsız bir devlet olarak coǧrafi sınırlarının çizilmesiyle, bu duruma seyirci kalmak istemeyen İslam Ülkeleri, o zaman “Batı’nın” Müslüman bir defletten territoriale Integritet’ine (Endoneziya’nın toprak bütünlüǧüne) bir saldırı olarak yorumlayıp ortalıǧı velveleye vererek hayıflanmışlardı. Oysa bu ve benzeri katliamlarda sözde bu inançlı gözüken çıkarcı yobaz ve gerici hükümetler seslerini çıkarmamaktadırlar. Bosnada nasıl Müslümanlar vahşi ve kapitalist Hıristiyan Batı’nın isteǧi doǧrultusunda katledildiyse, burada da Müslüman milisler bu kez din adına deǧilde etnik bir temizliǧe girişerek planlarını insanlıǧın en vahşi yöntemleriyle kendi din kardeşlerini öldürmüşler ve de öldürmektedirler. Burada İslam ülkelerinin ne kadar iki yüzlü bir politika izledikleri tarih için bir kanıt olarak belleklerde kalacaktır.
Asıl acı olan gerçek ise vahşeti yaşamak zorunda kalanların yaşadıǧı psikolojik travmalardır. Uluslararası Af Örgütü’nün yüzyüze görüştüǧü onlarca kadın ve kız çocuklarının yaşamak zorunda kaldıkları vahşettir. Sekiz on yaşındaki kız çocuklarının dahi tecavüz edildikleri bu örgütün raporlarıyla insanlık ayıbı olarak kayıtlara geçmiş bulunmaktadır. Sudan’nın bu bölgesinde ceryan eden bu vahşette aynı zamanda toplu tecavüzler, seks kölesi olarak kullanılanlar hiçte küçümsenmeyecek bir çoǧunluǧa sahiptirler. Bu yaşananlar aslında tecavüzünde ötesinde gelişen vahşi bir insanlık suçudur önlenmesi gereken. Tecavüzün kadın ve kız çocuklarının üzerinde bıraktıǧı yıkıcı ve devamlı refakatçisi olan bir etkiyle yaşamak zorunda bırakılmalarıdır. Zaten cahil olan Arap ve Afrika toplumları içinde yaşamak zorunda kalan bu insanlar, şimdide yaşadıkları sürece damgalanarak hem kendi ailelerince, hemde toplum tarafından dışlanacaklardır. Bu durumda, şiddete maaruz kalanlar korku ve “muhalle baskısı”nında etkisiyle insan hakları ihlallerine karşı savunmasız bırakılarak sonuçları derin olan ekonomik ve sosyal bunalımlar doǧuracaktır. Yaşadıǧı yurdundan ve topraǧından sökülüp atılan bu yoksul insanlar Afrika’nın soǧuklarında ve sıcaklarında birde zor doǧa koşullarıyla mücadele etmek zorunda bırakılarak planlı bir şekilde yokedileceklerdir.
Bütün bunlardan daha acı olan bir gerçek ise, geçen yıllarda iki kez Türkiye’ye gelen Sudan’ın katil başbakanı Ömer El Beşir’i kabul eden Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanıdır. Kendisi başka yerlerdeki olaylarda köpürüp kabarırken burada katilliǧi belgelerle ısbatlanmış, Uluslararsı Polis (Interpol) tarafından da kara listeye alınarak hakkında arama emri bulunan biriyle görüşülmesi olmaktadır. Bu insanlık düşmanı iki ayaklı yaratık olan Beşir hakkında yapılan suç duyurusunda, Beşir’in labari suç listesini şöyle sıralayabiliriz:
- İşkence,
- toplu infaz,
- tecavüz,
- yaǧma ve öldürme olarak sıralayabiliriz.
İsrael’in Filistin halkına Gazze’de yaptıǧı katliamların aynısını Sudan hükümeti de kendi halkına, din kardeşlerine karşı yapmaktadır. Davos ve benzeri yerlerde sergilenen tapiri burada sergilenmesi gerekirdi doǧrusu. Üslub olarak Davos eleştirilse bile, konulması gereken bir tavır ortaya konmuştur özü itibarıyla… Devlet büyüklerinin resmi törenlerle ve gülümseyerek kameralar önünde sırıtmaları insanlıǧın gelmiş olduǧu en ayıp bir noktadır “laik Cumhuriyeti’miz” için. Evet, barbarlık ve katliamlar, insanlıǧa karşı işlenen vahşi ve hunhan cinayetler nerede olursa olsun birer vahşettirler. Böyle olayların ırkı, dini, mezhebi olamaz, olsa bile bu böyle olayların olmasını haklı çıkracak bir sebepte deǧildir.
Ama bir gerçek vardırki inkârı istenmeyen acı sonuçlarıda beraberinde getirir. “Çifte standartlar siyasi ve ahlaki inandırıcılığa ölümcül darbeler indirebilir. Lütfen bunu hiç unutmayın. Gazze’de, Akdeniz maviliğinden kopan dalgaların vurduğu o uçsuz bucaksız kumsallarda, İsrail ateşi altında can veren Filistin’li çocukların acısını Davos’ta dile getirmiştiniz. İyi de yaptınız. Ama ya Darfur?.. Darfur’da ölen çocuklar için de bir çift lafınız olmayacak mı? ‘One minute’ demeyecek misiniz? Sudan’da insanlığa karşı işlenen suçlar hakkında, ve de bunlarla suçlanan Devlet Başkanı Beşir El Ömer hakkında bir sözünüz bile olmayacak mı Sayın Başbakan?.. Darfur konusu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne geldiği zaman, Konsey üyesi olarak Türkiye’nin oyu ne olacak, bunu hiç düşündünüz mü?..” [(Yazının bu küçük pasajı alıntıdır ve ayrıca Sudan hakkındaki coǧrafi bilgilerde (yüzölçümü, nüfus, … vs. gibi bilgiler) Alman Liseleri’nde (Gymnasium) okutulan coǧrafya kitaplarından alınmıştır)].
Aynı zamanda bu makalemi yazdıǧım gün dünyanın kalıcı nitelikteki ilk savaş suçları mahkemesi olan Hollanda’nın Lahey kentindindeki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Darfur’da savaş suçu ve insanlıǧa karşı işlediǧi cürümlerden oluşan yedi suçlamayı gerekçe göstererek Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in tutuklanma emrini yayınladı (04.03.2009). Böylece bu mahkeme kuruluşundan bu yana bir ilke de imza atmış oldu, işbaşındaki bir hükümet başkanını tutuklama kararını kamuoyuna sunmakla… Bu katil ise yine her zamanki pişkinliǧini koruyarak ve pişmiş kelle gibi sırıtarak: Yarın hakkımda tutuklama emri çıkaracaklarmış. Yesinler o emri. Harcadıkları mürekkebe deǧmez” diyerek arap vurdumduymazlıǧını bir kez daha ortaya koyarak, bunun vahşi “Batı’nın bir komplosu” olarak yorumladı. İşte katiller böyledir, hele bunlar birde din beziganlarıysa vay halimize. İnsanları diri diri yakmalarıda hoşgörülür bu eşeklerin.
Hasan Hüseyin Arslan, 05.04.2009, evde. Frankfurt am Main
YORUMLAR
9 aralık 1948 de bm tarafından kabul edilen 12 ocak 1951 de yürürlüğe giren ve türkiyeninde 29 mart 1950 de kabul ettiği bir soykırım sözleşmesi var ortada gündeme gelmeyen acaba neden ......?yoruma gerek yok ..konu açık ve net anlatılmış zaten bütün ayrıntilarıyla....
Gericilerin beyni olsa zaten gerici olamazlardi. Zafer Kemalizm'indir. Siz suudi vahabist artiklari olarak tarihe gececeksiniz. Ayrica araplarin ihaneti I. Dünya Savasi'nda ingliz sömürge emperyalizimiyle isbirligine girerek ó sizin sataftli osmanli döküntülerinizi sirtindan vurmustur. Bunun icin Falih Rifki Hatayin Zeytindagi ve Cankaya kitaplarini okumaniz yeterlidir. Arap ihanetini görmeniz acisindan. Gelecek özgürlük ve demokrasinin olacaktir. Bu yaziyi yasanan bir vahsete karsi kaleme aldigimdan dolayi mutluyum.
Adetimdir asılan yazıları okumadan önce yorumları okurum ve toprak testinin neyi sızdırdığını anlamaya çalışırım.
Bu kez de öyle yaptım ve sızanları gördüğümde de asıl yazıyı okumaya gerek dahi duymadan yüreğimden geçen 1 puanı layıkı ile verdim.
helali hoş olsun ....
KargülüALMILA tarafından 4/6/2009 3:08:19 PM zamanında düzenlenmiştir.
MAOYU YAZMAYI UNUTMUŞSUNUZ...KAZIKLI VOYVODALARI...İNGİLİZLERİN HİNTLİLERİ KAZIKLARA ÇAKTIKLARI GÜNLERİ...KIZILDERELİ,MAYA VE ABORJİNNLERİN MAHKEME KARARI İLE İNSAN OLDUKLARINA DAİR ALDIKLARI KARARLARI VE KATLİAMLARI...GÜNÜMÜZDE HİÇ BİR DİNE İNANMAYAN İNSANLARIN ZEVKLE İNSAN ETİ YEME ARZULARI VE BU ÇABALARI....KÜÇÜK KIZLARIN NASIL FUHŞA ZORLANIP BUNUN TİCARETİNİ YAPTIKLARINI....ORGAN MAFYASI İÇİN KAÇ ÇOCUĞU KAÇIRIP KATL ETTİKLERİNİ... İNTERNET VAHŞETİNİ....KORKU FİLİMLERİNİ...VE DAHA NİCELERİ UNUTMUŞSUNUZ......
bizim döne döne araığımız teröristlerin avrupanızda cirit atmasına ne dersiniz.mesala fehriye erdala...yazınızda inkar edileeyecek doğrular da var.ama islam alemini suçladığınız suçların, allahın hükümlerini bırakıp da sizin batınızın kültürüne gark olduğumuz devirlerden miras olduğunu unutmayalım.
'' İslam Ülkelerinin iki yüzlü politika sergilediği''
İslam' ı küçültmeye çalışan batı medeniyetlerine fazla kaptırmışsınız kendinizi..
İnsanların iradesini özgür bırakan bir din anlayışına, yine insanların yanlış izlediği, gereğini gerektiği gibi yapamamalarını İslam gibi muhteşem bir dine yansıtmayı ilke edinmişsiniz anlaşılan..
Dünya İslamiyetin ne olduğunu yeterince biliyor mu sizce ?