CEMRELER DÜŞTÜ UĞURLULANARAK…
Cemreler de düştü uğurlanmışçasına. Ay yarımayda yarlaştı. Kırkikindi yağmurlarının eli kulağında. Tabiatta bir eftikleme… Onca iş… En çok baharda yorulur toprak ana… Bahar yetişecek, baharı yetiştirecek. Karşılayacak. Uğurlayacak. Her şey uyanacak; çiçekler milyonlarca renkte salınacaklar. Yapraklar hiç biri birbirine benzemeyecek şekilde gizlendikleri yerlerden dallara üşüşecekler. Bir kaynaşma, bir hareket, bir heyecan…
Laleler, sümbüller, türbe çiçekleri ve menekşeler… Uçarılaşmış, Şirinleşmişler. Gelinliklerini giymişler ve sevim bazlaşmışlar.
Bahar; çiyden ürpererek uyandığı sabahlarda, cemre düşmüş dağlara, bayırlara ve ağaçlara salkım saçak çiçekleri göndermiş. Meyve ağaçları evvel emirde çiçeğe durmuş.
Kavaklar görünmeyen ıslıkların yankılarını yapraklarında besteleyerek, meltemsi hışırtılarda yansıtıyor. Mevsimlerin en cilvelisi olarak, allanıp pullanarak çıkıvermiş hayata bahar.
“Allarını morlarını toplayıp gelmiş,
Kurulurken bahar.
Cemrenin düştüğü leylü nehar,
Yüreklerin bülbülü bitap kalır şakımaktan.
Geleceğe ödünç verilmiş,
Yaşanmamış günlerin gönenci ağır basar,
Cilveli mevsimlerin itirafına dolanır panaroman.
Sevgi de yok zaman; aşkta tüm anlar şadıman…”
Baharın gözdesi çiçekler... Çiçekler yapraklarla haşir neşir… Her ikisi dallarda kurumlu, meyveyle doğum yapmışlığın onurunda dallarda divalaşırlar. Onları bahara taşımanın ve dünyaya sergilemenin hoşbahtlığında; mağrurca dik duran ağaçlar görevini yapmışlığın sükûnetinde huzur veren günbatımı siluetleri daha bir haşmetlicedir.
Kitap, ağaç ve çiçek… Ağaçlarla kitapların akrabalığı. Çiçeklerle ağaçların ayrılmazlığı. Kitaplarla çiçeklerin nazeninlikte paralelliği. Bunun içindir ki ağacın bedeninin canlılık emaresinin yaprakla civirleşmesi ve de kitabın varsıllığının yapraklarıyla görselleşmesi aynı çizginin iki rengidir. Her iki güzelliğin “yaprak” kelimesinde çeşnilenmesi; köklü ve medenileşmiş dillerde; ağaç yaprağıyla kitap sayfasının “yaprak” kelimesinde ittifaklaşması.
Ağaç; bahar güzellemesinden ayrılıp, kâğıt hanelere sele serpe uzandığında, kitap yaprağı olarak binlerce güzel gözün kendisini yüzlerce duygu selinde yıkaması hasretiyle şenlenir. Hayatı hala devam etmekte ve insana olan aşkının koru hala yüreğindedir. O hasretle ikinci yaprak olarak doğumunun gönencini bütün mevsimlere yaymanın ebediliğinde şenlenir.
Baharları muştulayan ağaçların, kitap yaprağı olarak duygu baharlarına olan köprülüğü, güzelliğin zaman ve zemin tanımayan rahatlatıcılığının ispatıdır. Defalarca baharı yaşatmışlığın huzuru, kitap yapraklığıyla tüm mevsimleri sombahar yapmanın huzurunda duble coşkusu olarak sultaniyegah makamında kilitlenir.
O kitap yaprakları kanat yapabilenler; her türlü karanlığı aydınlığa, her türlü hüznü hercai rahatlığa ve her türlü karamsarlığı taptaze şafaklara odaklayan bir iklime uçabileceklerdir.
Nice cemreli sombahar görecek fidanların özsuyuna yürüyecek; ışıklı ab-ı hayat arklarının kenarlarında taptaze şafak muştularını özümsemeli.
Bahardan çiçeğe, çiçekten yaprağa; ağaçtan kitaba, kitap yaprağından mutluluğa sektirilen naif zincir, çiçeklerden yapılmış taç gibi insan beynini süslemeli…
Ve unutulmamalıdır ki; iki yaprağı açık duran bir kitap, iki elini açmışçasına “sonsuzluğun sahibi”nden iki şey diler:
Kendini okuyana binlerce teşekkürlü mutluluk bestesi,
Ve sonra da binlerce okuma iştiyaklı kırkikindi yağmuru duygusu yaşayacak gözlerin gönderilmesi….
İki mutluluğu her zaman yaşamanın baharını; sombahar mevsimince bütün mevsimlerde yaşamaya buyurmaz mısınız?
S. Edip Yörükoğlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.