- 619 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TERTEMİZ
Bindim ve gidiyorum. Hava, otobüs ve insanlar yanıyor. Cam kenarından dükkanları, parkları, ağaçları izleyerek esaslı şeyler düşünmemeye çalışıyorum. Mezarlık yoluna sapıyoruz ve bir müddet sonra ben deniz, nam-ı diğer “Cezero” (Cezero Yılmaz derler bana) mezar taşlarını okumaya başlıyorum. Birçok ismin arasından adıma ya da soyadıma rastlar mıyım gayreti içerisinde dikkatimi biraz daha arttırıyorum. Dört rakamlı iki sayı yan yana geldiğinde bir ömür bitiveriyor. Küçük sayıdan büyük sayı çıkınca ölüm kalıyor geriye. Son duraklarında yatmakta olan bana göre yabancı insanlarda farklı özgeçmişler gizli. Bunu idrak ettiğim zamanlar birçok mezarı atladığımdan bir dahakine düşünmeme kararı alıyorum. İsimler ve soy adlar arasında mekik dokuyan gözlerim güzel şeylerden çok, puslu, anlaşılmaz, gergin hislerle dönüp duruyor mezarlıkta.
Tüm bunlar aklımdan geçerken, birden, sağ omzumda garip bir baskı, adeta bir sıcaklık hissettim. Dönüp baktığımda bir kadının başını omzuma yaslamış olduğunu gördüm. Yolculuğumun başrolü mezarlar ve otobüsün dışındaki her şeyin aniden önemini yitirdiğini hissettim. Yeni bir mesele çıkmıştı ortaya. Bir kadın omzuma yaslanmış hafifçe soluk alarak galiba uyuyordu. Tüm zihnim mezar taşlarıyla, ölülerle dolu olduğundan öldüğünü düşündüm bir an. Ardından aniden toparlandım ve bunun mümkün olmadığını, en azından şu dakika mümkün olmaması gerektiğini düşünerek moral verdim kendime. Kadın hala öylece duruyordu. Önce etrafıma baktım. Yanaklarımın yanmasına bakılırsa yüzüm bir hayli kızarmıştı. Katlayıp cam kenarına koyduğum gazetemi aldım ve yavaşça, sanki terlemişim gibi kendimi yelledim bir süre. Ardından belirli belirsiz bir kuşkuyla doldu içim. Hafif bir rüzgardan uyanıp da bana dik dik bakmasını kaldıramazdım o an. Muhtemelen düşüp ölürdüm orda. Eminim kimse de umursamaz, ilk durakta beni az önce uzun uzadıya baktığım mezarlardan birinin üstüne bırakıverirlerdi. Aman yarabbi! Hemen gazeteyi aldığım yere sıkıştırdım ve mümkün olduğunca küçük hareketler yapmam gerektiğini düşündüm. Zaman geçmiyor, alay ediyordu benimle. Saatim az önce bir çeyrekti, şimdi de bir çeyrek. Ne oluyor? Zihnim neden durdu ve aninden boşaldı? Engin düşüncelerle doluydu daha az önce. Bir karga. Evet bir karga. Ne de güzel duruyor ağaçta öylece. Tüyleri, gagası, ayakları ne güzel... Sesi de bir hoş geliyor ki ötelerden... Eyvah... En olmaması gereken oldu şu an. Etkilendim. Her şeyi güzel görmeye başladı gözlerim. Koku var koku. Kadının saçları kokuyor. Ne güzel bir koku... İçinde, tüm güzel çiçekleri barındıran bir koku bu. Birileri sürekli inip biniyor. Saat hala bir çeyrek. Bir yere de gidemiyormuşum gibi geliyor. Kımıldadı... Gözlerimi yumdum ve birazdan duyacağım ağır sözleri geçirmeye başladım kafamdan. Tokat dahi atabilir tam anlamıyla rezil edebilirdi beni. Tüm otobüs sustu, bize baktı ve aniden...
Kafasını geriye doğru yatıran kadın bana bir hayat bahşetmişti. Güneşin batıp ve tekrar doğmasını beklemeksizin yepyeni bir güne başladım otobüsten inince. Oturdum bir banka ve saniyelerin tıkırdamasını dinledim. Artık saatim biri on altı geçiyordu. Artık yeni bir günün ilk saniyelerini yaşıyordum. Mutluydum ve daima öyle kalma umudumu her adımımda tazeliyordum...
3.4.2009