- 504 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ADAM GİBİ ADAM
1974 baharıydı. Bir sabah, işyerimi açmak için cebimden anahtarımı çıkarırken karşı apartmanın 1. katında yeni asılmış bir tabela gördüm.
DOKTOR
YAŞAR GÜRSOY
İlçeye yeni gelmiş olmalıydı. O meslektekilerin biraz havalı olduklarını düşünüp( ki babamda doktordu) bu da öyle biridir herhalde diye düşünmüştüm. Sonra bir vesile ile tanışmış muayenehanesine hoş geldine gitmiştim. Tahminimin tersine, karşımda, son derece alçak gönüllü ve tok gözlü bir insan bulmuştum. Orada kaldığım sure içinde iki tane çocuk hasta muayene etmiş, fakir oldukları her hallerinden belli olan insanlardan vizite ücreti almamıştı. Hatta, sonuncu hastanın reçetesinin arkasına not yazıp alt katındaki eczaneye talimat vermiş ve ilaçlarını kendi hesabına yazmalarını istemişti. Onlar gittikten sonra da bana dönüp “çocuğun babası, kapı kenarında cebindeki üç beş kuruşu sayarken yüzündeki çaresizliği görmeliydin. Belli ki o son parasıydı. Onu da verseydi. Ne ilaç alacak ne de akşama evine yiyecek bir şeyler alma imkânı kalmayacaktı” demişti.
Bu, yürekli mert ve gözü tok Karadeniz çocuğuna o anda kanım ısınmış en iyi dostum olmuştu. Hanımı da kendisi gibi olduğu için bir akşam bizde, bir akşam onlardaydık. Prensibi icabı memurlardan asla para almazdı. Sen nasıl geçineceksin birader diye sorduğumda, “karnım tok ve kimseye borcum yok” diye cevap vermişti. Yalnız kasaplardan bir ricası vardı. Sokak kedi ve köpekleri için atık et ve kemikler. Hafta sonunda, topladıklarını üşenmeden yüz kilometre mesafedeki yazlığına götürür, kışın orada yiyecek zorluğu çeken hayvanları beslerdi.
Kent dışına İstanbul’a veya başka yerlere gittiğinde onu göremediğim günlerde hasretini çeker huzursuz olurdum. Başına bir şey gelecek de eksikliğini yaşayacağım diye. Garibanların baba diye hitap ettiği Dr. Yaşar bundan cesaret alıp, bilhassa sağlık koşullarını genele yaymak için ilçenin belediye başkanlığına soyundu. Halkın bu derece sevip saydığı bu insanın arzusuna, garanti seçilir diye ben de destek vermiş, sandıktan tulum çıkar diye düşünmüştüm. Ama sevdiği hayvanlardan gördüğü vefayı maalesef insanlardan görememiş, “o bir yabancı” mantığıyla baba dedikleri bu aziz insanı sükût-u hayale uğratmışlardı. O buna rağmen alışılagelen özverilerinden taviz vermemiş, inanın benim kadar yıkılmamıştı
Otuz sene süren bu beraberliğimiz nasıl geçti anlamadım. Ben yaşlarda olan, insanı da, hayvanı da seven bu dürüst ve hayırsever müstesna insan lügat manasıyla ADAM GİBİ ADAM’dı.
Bir gün, göğüs ağrısı şikâyetiyle yaptırdığı tetkiklerde çıkan sonuç kafama inen bir balyoz gibiydi. KANSER. Hem de akciğer kanseri. İlerlemiş durumda olan bu illete fazla bir tepki göstermemiş, ölmekten değil, acı çekmekten korkuyorum demişti. Kemoterapi seanslarının kalbe belli bir yük getirdiğini bildiği için inşallah kalpten giderim diye dua etmiş, Tanrı’da, sevdiği bu aziz kulunu yakarışını duymuş olmalı ki onu fazla üzmemiş, sevgili dostumu 10. Ocak.2004 tarihinde yanına almıştı. Ölüm haberini aldığımda, gene aç kalmaya mahkûm zavallı sokak hayvanlarının kaderi ve yalnızlığıma yanmıştım. Cennette olduğundan zerre kadar şüphem olmadığı bu müstesna insanın yokluğu dört seneyi doldurdu. Zaten nadir olan ve nesli tükenmekte olan bu insanların hayatınızdan gelip geçmesi, Allah aşkına, sizde yalnızlık duygusu uyandırmaz da ne yapar?
Bazı özlemler insanı mezarına kadar takip ediyor.
Hepsi gitmiş.
Hani yoldaşlarımın hiç biriyok.
bir ben mi kaldım kafileden böyle uzak.
M. Akif
YORUMLAR
Mekanı cennet olsun..
Yaşam süresi içinde idealleri olan insanların varlığını duydukça seviniyor,kayıplarını öğrendikçe üzülüyorum..
Yalnızlık konusuna gelincede;Mutluluk yap boz ise bir parça eksik olduğunda yap boz tamamlanamaz fakat yap boz geri kalan bütünüyle beraber anlamlı şekilde kalıverir..
O bir parçanın boşluğuda,zaman içerisinde göze batmaz..