Okuryazar mı, OKUR ve YAZAR mı ?
Hep doğmayı bekledim ikinci ömrüme. Hep yolunu bekledim doğumumun. Yıllar yılı hayal ettim. Yıllar yılı özlem çektim.
Umutlarım da oldu, umutsuzluklarım da. Sancılandım kimi zaman.
Ikındım durdum. Başaramadım. Aradı gözlerim bir ışık, bir yol.
Dolandım durdum loş labirentler içinde. Sonra vazgeçmişken gezmekten boş hayaller peşinde. Açıldı perdesi birden akıl sahnemin.
Bugün benim doğum günüm. Sormayın kaçıncı diye. Ölçütleyemem kendimi bilinenlere. Doğduğumdan beri ikinci ömrüme. Sığmayacak yeni ömrüm bu ölçüye. Altmış yaşımı atmışım geriye. Altmış artı bir den başladım yürümeye. Varsayalım ‘Bir Ay’ım ‘Bir Yıl’ıma yetsin. Yetsin kalan ömrüm, yeni ömrüme.
İçimde yazma hevesi ne zaman başladı, hala bilmiyorum. Belki ilkokul döneminde okumaya başladığım ”Kemalettin Tuğcu” öyküleri etkili olmuştur. Ya da kısa sürede büyük bir aşk’la bağlan-
dığım “Cevat Şakir Kabaağaç/Halikarnas Balıkçısı”. Daha sonraları “Balzac”, sonra“Tolstoy”, sonra “Zola”, sonra “Renan”. Pek de önemi yok aslında. Ve daha nicesi. Hepsi, belli ki etkiledi beni.
Ama OKUMAK ile YAZMAK çok farklı.
Gerçek okur olmayı öğrenmek bir çaba istiyor. Bir yetenek gerektiriyor. Okuduğunu anlamak, anladığını hazmetmek gerekiyor. Yetmiyor. Düşün deryasında durmadan yorulmadan kulaç atmak istiyor. Farklı sularda yelken açmak, düşün rüzgarlarında farklı coğrafyaları tanımak gerekiyor. Yetmiyor. Bütün bu okuma yolculuğundan topladıklarını analiz etmek, bu analizlerden de sentezler çıkarmak ve özümsemek. İşte benim anladığım okur olmak bu. Dahası da var ama uzatmayalım sözü.
Gerçek yazar olmayı öğrenmek ise daha zor. Evet daha zor. Çünkü gerçek okur olmayı öğrenirken hep almayı öğrenir insan. Hiç gezmediği yerleri, tutup elinden gezdirirler. Hiç düşünmediklerini sokarlar aklına, düşün dağarcığına armağan ederler. Bir özge yaşama binlerce yaşam katarlar. Senin olmayanları verirler hep, sen binlerce sen olasın diye. Verirler. Verirler. Verirler.
Oysa yazar olmayı öğrenirken sen vermeye başlayacaksın. Vermeyi öğreneceksin ilkin. Nesnel yaşamın değişecek elbette. Sen eksileceksin okurlar artarken. Kendinin olan zamanı okurların için sarf edeceksin. Çıkarıp atacaksın alınganlıklarını. Onun yerine toplumsal / insancıl hassasiyetler koyacaksın. ‘Ego’larına elveda bile demene gerek yok. Onların yerini ‘Empati’ler alacak.
İşte bu yüzden bu gün benim doğum günüm. Henüz yaşım çok küçük. Henüz yeni başladım yazarlık ilköğrenimime. Gerçekten de çok korkuyorum. Ne kadar kolaymış karalamak ak kağıtları. Eskiden ne rahatmışım. Oysa ellerim titriyor, kararıyor gözlerim her yeni yazı ekleyişimde görünürlere. Karne heyecanı basıyor yüreğime. Kırık not alır mıyım diye, çocuksu bir heyecan sarıyor bedenimi. Tahtarevalli misali umutla umutsuzluğum geleceğe. Başımda bir sis, bir duman. Beynimde bir rüzgar, bir fırtına.
İşte bu yüzden sevdim “Edebiyat Okyanusum” u. Bu yüzden arttı umutlarım. Saklanıp dururken sıramın ardına, belki cesaret bulurum. Ürkekçe kaldırır parmağımı, belki birkaç soru sorar, belki birkaç yanıt veririm. “Doğru mu öğretmenim ? “. Sonra oturur, çocukça sevinirim. Kim bilir ?, belki ikmale kalır, belki sınıfımı geçerim.
Ne olur öğretmenim..! Ne olur öğretmenlerim..! Sizler bana gerçekleri söyleyin. –“Şurası oldu”, -“Şurası olmamış” deyin. Ben iyi bir öğrenciyim. Gerçek bir yazar olmak, derdim. Gerçek eleştirilerden mahrum bırakmayanların elleri dert görmesin.
Esenlikler, gülümseyen yüzler dilerim. Saygılar.