HANİ SİZİN ÇOCUKLARINIZ GİBİ OLAN ÇOCUKLAR
Gökyüzüne bakarsınız. Bulutsuzdur. Masmavi bir gökyüzü önünüzde uzanır. Sonsuzluğun çizgisidir bu. Çünkü siz ulaşamazsınız. Bu yüzdendir onu sonsuz diye adlandırmanız. Evet, siz bunu yaparsınız.
Birden, aniden kalın bir bulut tabakası gibi kararır gökyüzü. Kuşların kanat çırpınışları yüzünüze hafif, tatlı bir rüzgâr üfler. Bu kulaklarınıza kadar erişirse, size tatlı bir musiki esintisinde işler. O müzikte tarif edemediğiniz bir tınıyı yakalarsınız. Kelimeler par¬maklarınızın ucuna gelir, ama fakat lakin tarif edemezsiniz... Ta orada, içinizde bir yerde hissedersiniz bunu ama. Orası dünyaya kapalı, Allah’a açık yerinizdir; kalbinizdir...
Kuşlar bütün gökyüzünü kaplamıştır. Göçmen kuşlarıdır bunlar. İncecik bir sicim gibi, gökte gizli bir yolu izlerler. Kanat çırpışları sizi büyüler. Olduğunuz yerde çakılırsınız. İçiniz kıpramaktadır. O an onlar gibi olmak istersiniz. Onlar gibi özgürce uçmak... Sonsuzluğa kanat çırpmak. Bilirsiniz bu uçuş sizi bütün dünya rutinlerinden, zulümlerinden, yalanlarından, maskelerinden, kıskançlıklarından, savaşlarından, kan kokusundan uzaklaştıracaktır. İstersiniz bunu. Çünkü bilirsiniz.
Orada savaşlar ölümler kan kokusu silah sesleri yalanlar dolanlar yoktur…
Bütün dünya topraklarında bir gök kubbe vardır. Herkes bilir bunu. Mavidir rengi. Çoğunun...
Kimisi ala çalar bazen. Bazen de kıp kırmızıdır. Kokusu kesif ve iticidir. Çünkü kan solur burun delikleri. İçiniz bir tiksintiyle ürperir. Sesler erişirse kulaklarınıza bu sefer kuşların o tatlı musikisi değildir bu. Orada kurşun vızıltıları, tank bombaları, uçaksavar topları, güdümlü raketler, şarapneller, şekerler; içine amerikan bayrağı gizlenmiş, onunda içine derin bir dövme gibi kazınmış İsrail bayrakları olur. Çocuklar şekerleri açar. İçinde bir el siyah fotör şapkasını çıkarmıştır. Çakal gibi sırıtır çocuklara. Ağzının kenarından, o siyah dişlerinin arasın¬dan salyalar akarken bağırır çocuklara: "Sam amcaya el salla."
Dikkatli bakarsanız eğer, şeker toplamaya gelen çocukların, bir ölüm sonrası parçalara ayrılan vücutları vardı ya hani, bazılarının gözleri başka bir köş¬eye fırlamıştır. Biraz daha eğilin hadi, iyice dikkatli bakarsanız o gözler hala kırpışmaktadır. Gözleri gökyüzüne doğru çevriktir. Sonsuz boşluğa bakarlar. Hadi biraz daha zorlayın kendinizi, yaklaşın biraz daha. Hani organları parçalanmıştır. Bağırsakları dışarıdadır. Kimisinin göğsü yarılmıştır. Kalplerini görebilirsiniz. Hala atmaktadır.
Çocuklar Sam amcayı tanımıştır tanımasına ama vakit artık çok geçtir, Amerika’nın, İngiltere’nin, İsrail’in demokrasi, özgürlük getirdiği topraklarda şeker¬ler dağıtılmıştır. İçinden, bu sefer sam amcanın siyah şapkasının içinden çıkardığı gibi özgürlüğün simgesi beyaz renkli bir tavşan çıkmamış, aksine "Şaka yaptım bak." diyen, bombalar çıkmıştır. Sonra çocukların o. küçük vücutları; hani vardır ya sizinde çocuklarınız elinize sığmazlar bebeklerken, hani size gülümserler, hani akşam eve döndüğünüzde cebinizden bir şeker çıkarıp ellerine verdiğinizde sonsuz sevinip kucağınıza atlayıp, boynunuza sarılırlar, yanaklarınızı öpücüklere boğarlar... Günün bütün yorgunluğunu atarsınız o an. İşte onlarda sizin çocuklarınız gibidir. Onlarda en az sizin çocuk¬larınız kadar güzel kokarlar. Onlarda en az sizinkiler kadar masumdur. Onlarında anası, babası sizin gibidir. Onlarda insandır be kardeşim. İşte o çocuklar var ya, hani sizin çocuklarınız gibi olan çocuklar, onlar şekerleri açtığında bombalar patlar. Etleri yedi cihete yayılır. Görürsünüz bunu. Çok yakından görürsünüz. Elinizden hiçbir şey gelmez. O an bomba seslerine, kurşun vızıltılarına sizin gibi anaların,’ babaların sesleri karışır. Mavi gökyüzü ansızın kızıllaşır müzik değişir birden. Çığlık kusar sonsuz boşluk. Feryatları duymamak için kulaklarınızı tıkarsınız. Sonra sam amcanın ve hahamların katılırcasına kahkahaları, çığlıkları bastırır. , sonra sonsuz duracaktır. Durun terk etmeyin hemen. Biliyorum dehşet ürkütür sizi. Bekleyin biraz. Biraz daha yaklaşın. İyice yaklaşın. Bunu size hiçbir yerde göstermezler. Kalplerine bakın. Çocuk¬ların kalplerine bakın. Barbarlar savaş alanını terk etti. Siz kalın. Görüyor musunuz? Bakın işte orada. Parçalanan kalplerin tam ortasından beyaz bir sis buharlaşıyor. İyice yaklaşın. Bembeyaz bir güvercin oluyor o buhar. İyi bakın. Çok iyi bakın. Bembeyaz güvercinler kaplıyor aniden gökyüzünü. Kızıl gökyüzünü göremiyorsunuz artık. Çocukların kalplerinden çıkan beyaz güvercinler, onları gökyüzünde bekleyen diğer güvercinlere katılıyor. Aralarında mavi ve yeşil olanları da var. Maviler baba, yeşiller ana güvercinler. Kendilerine katılan beyaz güvercinleri kendi yavruları gibi benimsiyorlar. Göçmen kuşlar bunlar. Ve şimdi buradasınız. Kendi mavi, gök kubbenizde yani başladığımız yerde. Başınızın üzerinde yüz binlerce güvercin... Renk, renk, iklim, iklim... Sonsuzluğa doğru kanat çırpıyorlar. İncecik bir sicim üzerinde kendi yol¬larını çiziyorlar. Kulaklarınızı açın şimdi. Duyuyor musunuz? Size özgürlüğün şarkısını söylüyorlar.
Bundan sonra kendinize söylemelisiniz. Ne zaman bir kuş sürüsü gördüğünüzde ve size tatlı musi¬kiler getirdiklerinde; "İşte gerçek özgürlük budur." diye¬bilmelisiniz. Yapmalısınız bunu. Özgürlüğün kuşlar kadar, en az onlar kadar sonsuzluğa kanat çırpmak olduğunu bilmelisiniz...
Evet değerli dostlarım kardeşlerim canlarım ağabeylerim, amcalarım dayılarım ablalrım hani sizin çocuklarınız gibi olan çocuklar, onlar ölüyor ve dünya sizler sesiz kalıyorsunuz ve çocuklar ölmeye devam ediyor.
Murat Turgut
____________________________________________________________
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.