- 500 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ROJDA...
Genç,oturduğu yerden annesini süzüyordu.Annesi ise elindeki tığlarla ilif örmeye ça-
lışıyordu.Orta yaşlarda olmasına rağmen geçkin gösteriyordu.Yüz çizgileri hafiften derinleşmiş,saçlarının yarısından fazlasına dalga dalga aklar düşmüştü.Elaya çalan gözleri-
nin altındaki derinlik günden güne fazlalaşıyordu.İnce dudaklarının üzerinde tek tük pey-
dahlanan kıllar,bıyıkları yeni terlemeye başlayan gencin durumunu andırıyordu.Kadınsı hor
monları,gittikçe dengesizleşiyordu.Kocasının ölümünden sonre erkenden omuzlarına çöken zor-
luklar karşısında bayağı yıpranmıştı.Menapoza bile erken yakalandı.Vücudunda beliren yüksek ateş,düzensizleşen adet görmeler ve diğer sıkıntılar karşısında bir aralar deprasyon da geçirmişti.Sonra bu sıkıntılarının tamamını yalnızlığına gömüp onlarla barışık olmayı yeğledi...Doğrusu doktora bile gidememişti.Yeşil kart sosyal güvencesi dahi
yoktu.Östrojen takviyelerini nereden ve nasıl alacaktı ki.Tamam eczanelerin yerini biliyordu ama parasızlığın gözü kör olsundu.Her şeyin önünde engel olarak karşısına "para" çıkıyordu...
Annesi devinimli parmak haraketleriyle elindeki tığın üzerindeki yirmi numara ipi sağa sola hoplatıyordu.Yerdeki yumaklar ise kadının parmak haraketleriyle zaman zaman zıplıyorlar her harakette yumaktan biraz daha ip eksilirken, örülen ilifde (sabunluk) de aynı oranda ip fazlalaşıyordu. İçerinin sessizliğini :
"- Selim,sana bir haberim var.Bugün,iki ev ilerimizdeki gecegonduya yeni komşular geldi " sözleri dağıtıverdi.Selim,sol kaşını yukarı kaldırdı "-Kimler ?" dercesine.Genelde yorgun olduğu,konuşmaktan kaçındığı zamanlar hep böyle vücut dilini kullanırdı.Şimdi de aynısını yeğledi.
Doğrusu bugün çalıştığı işyerinde çok yorulmuştu.Sanat Okulundan mezun olması,iş bulma
sını kolaylaştırmıştı.Bir yıl önce Ostim’de demir doğrama atölyesinde ekmeğini buldu.Bir gün, "kaynakçı aranıyor" ilanı üzerine iş yerine gitmiş bir iki testten sonra işe alın
mış,kısa zamanda patronun gözdesi olup çıkmıştı.Hem elinden iş geliyor,hem de atılgan
lığı ile kendisini sevdiriyordu.Yirmi yaşına gelmiş olmasına rağmen evin geçimini annesinin
üzerinden almış sayılırdı.Her ne kadar annesi de işe gidiyor olmasına rağmen.Kirada dur-
durdukları gece konduların yoğun olduğu Ergazi köyünün (büyük gökdelenler arasında kalmış )hemen bitişiğindeki sitelerde merdiven temizliği işleriyle, kandile yağ damlatmaya
çalışıyordu.Annesi yarım kalan konuşmasını devam ettirdi:
"...gelenlerin doğudan oldukları
nı Türkçe konuşmakta zorlandıklarını çoğunlukla ana dilleri Kürtçe ile konuştuklarını söylemişti. Selim:
"-Sefa geldiler,hoşgeldiler" diye mırıldandı.Sonra da dikkatini,erkek karde-
şinin ingilizce kursundan geç kalabileceği varsayımına yoğunlaştırdı.Duvardaki saate bakışlarını fırlattığında akrep, dokuzun üzerinde yelkovan da altıya doğru yanaşıyordu.
Babası,on yaşında iken kanserden ölüp gitmiş,Babasına doyamamıştı.Babası, öldüğünde otuzunda bile değildi.O’nun zamansız geçip gitmesiyle bütün yük anasının omuzlarına bütün ağırlıyla inivermişti, o zamanlar...Yazın tarım işciliği(pancar tekleme,sökme.soğan,patates ekim,dikim,söküm ve çuvallama işleri) kışın da ceviz sergenlerinde ceviz kırılması işlemlerinde çalışması ile iki çocuğun da ihtiyaçlarını kimselere el açmadan sağlamıştı.Şimdi o günler ,zaman zaman flim şeridi gibi gözlerinin önünden kayıp gidiyorlardı. Küçük oğlunun Kerim’in Ankara Hacattepe Tıp’ ı kazanmasıyla baba ocağı memleketi Niksar’ dan ayrılmak zorunda kalmışlardı.Oraların havası bambaşkaydı.Bir karış toprakları olmamalarına
rağmen Niksar’ ın Kelkit ovasının hasreti farklı tütüyordu burnunda.Yine de sıla hasretini
yenmesinin bilincindeydi.Öncelikle çocukları geliyordu.Onlar demek "canı,ciğeri velhasıl
her şeyi demekti.
Sınav sonuçlarından on beş gün sonra Ankara’ya taşındılar.Kerim’in birinci yıl İngilizce hazırlığı geçmesi için yaz kurslarına gitmesi hem de Ankara’ya kısa za-
manda alışmaları gerekliydi.Nasılsa Eylülde dersler başlayacaktı.Biraz sonra Kerim de gelince evin içerisindeki eksiklik tamamlanmış içeriye huzurlu bir hava yayılmıştı.Ortalık
kötü,sokaklar bela kokuyordu.Ne olur ne olmaz.İnsanın başına her türlü tehlike gelebilirdi.
Annesi, yatmadan önce: "-Selim,yarın halk pazarından soğan fisili biraz da ercai menekşe fidelerinden al da bahçeyi güzelleştirelim." diye tembihledi.Gecekonduların önündeki iki
masa genişliğinde olan bahçeyi değerlendirmek istiyordu.Bahar,yavaş yavaş kendisini
göstermeye hazırlanıyordu.Ağaçlardaki topuz,kargılar şişmiş ;gözler, patlamaya hazırlanı
yorlardı.Yılların alışkanlığı.Bir anda kopmak imkansızdı.Hem sonra insanın ayağı şöyle bir
toprağa değmeliydi.Bunu da ne zamana kadar yapacaktı ki.Gecekonduların yerlerine de dev binalar yapılmaya başlanmıştı.Gökdelenlerin arasında sadece onbeş yirmi gecekondu,
sayılı günlerini bekliyorlardı.Onların yerine de gökdelenler dikildiğinde oradaki "Ergazi köyü" maziye gömülmüş olacaktı. Selim, "-Olur,anne " diye yanıtladı.Yarın tatildi zaten.
Aradan bir hafta geçti.Annesi,yeni komşularına "hoşgeldin" e gitti.Yanına da üç paket
çubuk kraker almayı unutmadı.Ne de olsa Anadolu insanıydı.Komşuluk ilişkileri,buralara
göre güçlüydü.Gecekondunun ikinci odasında yere serili olan kilimin üzerinde oturdular.
Komşusunun yedi çocuğu vardı.En büyükleri onyedi yaşlarında kız,en küçükleri de iki
yaşlarında erkekdi.Gelir gelmez kocası çalışmaya başlamıştı.Daha önceden gelip buralara
yerleşen hemşehrileriyle beraber işe çıkmışlardı.İnşaat işlerinde çalışıyorlardı.Kadın,Türk-
çeyi konuşmakta zorlanıyordu.Araya büyük kızı Rojda giriyordu.O da sekizinci sınıftan
sonra okumamıştı.Rojda,çelimsiz vücuduna rağmen güzeldi.Siyah saçları,kirpiklerinin uzunluğu,alnının genişliği,burnunun hafifce yukarı kalkık oluşu ve dudaklarının etli gör-ünümü yüzünün güzelliğini daha da çekici kılıyordu.Kıpır kıpır bir Anadolu kızıydı.Karşı-
sındaki insana hemen pozitif elektrik yayıyordu.
Doğudan taa Diyarbakır’ dan gelmişlerdi.Geçim sıkıntısından kaçış.Bir de oraların terör
belası biraz da töre baskısı huzuru iyiden iyiye bozmuştu.İşte Rojda’ların ailesi de bu
yüzden terki diyar etmişlerdi,baba ocaklarını...
Yaz mevsimi geçti gitti.Selim, her zamanki gibi işine gidiyor,yorgun argın eve
dönüyordu.Annesinin yeni gelen komşuları hakkındaki konuşmaları,kulağında hafifce yer
eder gibi olmuştu. Rojda ismi beynini bir ara tırmaladı ama kendisini doğru düzgün bile
görememişti.Bir defasında ucuz halk ekmek büfesinde aynı kuyruğa girmelerine rağmen
gözleri,Rojda’nın sadece siyah saçlarına takılmıştı.Ramazan Bayramı geldi çattı.Günler çabuk geçiyordu.Selim,annesi ile bayramlaşmak için Rojda’lara gittiler.Gıcırtıyla açılan
gecekondunun dış kapısından süzülüp içeriye "buyur" edildiler.Ne olduysa işte o zaman
oldu.Rojda ile Selim’in gözleri,on saniyelik birliktelikten sonra her iki gencin bedeninde
tarifi imkansız büyük fırtınalar koptu.Sanki volkan patlayacakmış gibiydi...Beyinlerde
aşkın çekiciliği bir anda her ikisini de teslim almıştı adeta..
Sonraki bir kaç gün çok zor geçti Selim için .Rojda, iyiden iyiye bütün benliğini sarmıştı.
Her ikisinin de coğrafya bölgeleri ayrı olmasına rağmen ülke sınırları birdi.Kimliklerinin
farklılığı hiç önemli değildi.Burada Rojda ’ya duyduğu hisler,galip gelmeye başlamış,bü-
tün engelleri yıkmıştı.Artık başka bir gerçek varsa o da kürt kızı Rojda’ya aşık olması
idi.Dayanamadı.Her şeyini paylaştığı annesine içindeki gizemliliği açıkladı:
"Anne ben Rojda’yı
seviyorum..."
Ayhan Sarıkaya
28.03.009
YORUMLAR
hikayeniz çok hoş olmuş betimlemeler tavirle çok başarılı bende pek az olan bi yetenek. ancak dili geçmiş cümlelerin kısa kısa peşpeşe gelmesi biraz zorluyor gibi. saat konusuna takıldım bir de akrep ve yelkovan olduğuna göre duvar saati idi ve duvar saatinde 21 olmuyor bildiğim kadarıyla.
ama güzel bir sürekliliği vardı hikayenin