Oku, korkma bu mektup sana değil...
Önce mektubun uzunluğuna baktın, yani samimi değilsin.Okumuş olmak için okuyacaksan vazgeç, hiç başlama, sana vereceği bir şey yok bu satırların...
Halbuki daha başta söylemiştim bu mektup sana değil, korkma ve oku diye...
İnsan önce kendini kandırmalı ki başkalarını da inandırabilsin yalanlarına, bahanelerine. Bu yüzden haklılığını ispat için önce olabilirlik sınırları içinde biraz acımtırak, biraz genele yayılabilecek,tanıdıklarının "sen" zannettiği kimliğe uygun...bahaneler toplamalısın... Onlara inandırıcı gelirse kesin önce sen inanırsın [aslında kendin için topladığını farkettin sanırım]...
Vicdanının sesini "herkes, hiç kimse..." ile başlayan cümlelerle kısmayı öğrendin zaten çoktandır. Olmadı iki damla göz yaşı dökecek kabiliyetin var çok şükür...
Gerçekler acıtıyorsa hayallerin imdadına yetişir, yoksa bahaneler, o da yoksa seni her daim haklılık nişanıyla ödüllendirmeye hazır dostlarının genel geçer cümleleri. Sen kendini kurtardıktan sonra "haklı olan" yanmış, yıkılmış ne gam...
Geceleri uyuyamamanın bahanesi de hazır. Senin için üzülüyorum... dersin. Saftır sevenlerin inanır...Öbür âlem gelirse aklına [ona daha çok zaman var... da yetmezse...] bir kaç estetik dokunuş tamamdır... tertemiz oldun...
Tevbe ediyorsun güya ama reklam yaptığını kendin de biliyorsun. Kirlenmek umurunda değil [belki biraz..] tevbe de ağzın oynuyor sadece, yüreğin iplemiyor cümlelerini. Çünkü içinde, bir daha olsa gene...cümlenin sonunu biliyorsun ya işte...
Kendini temize çıkarma konusunda üstadsın. Zaten ya şartlar zorlamıştır seni, ya da böyle olacağını bilmiyorsundur ! Yüzüne de astın mı "yazık surat" ifadesini işlem yine tamam. Ne olduğunu ya da kim olduğunu başkalarına sorma bal gibi biliyorsun "kendini"
Sorularına cevap bulamamış, kafası karışık, kararsız, güçsüz...rollerine yattın mı götürdüğünü biliyorsun "ilgi" pastasını. İnsanların merhamet duygularından besleniyorsun, bir de sana benzeyenlerin desteğinden [ki sana söylemezler]
Sen vesveselerini düşünce, zanlarını gerçekler diye sahiplenensin.İnsanlar kendi güç ve emekleriyle elde ettikleriyle değil, senin istediklerini yapmaları ve senin istediğin cevapları verebilmelerine göre sıraya girerler "sevdiklerim listesi" nde...
İnandığını söylersin ama başına gelen her olumsuzlukta şikayet mektubunu postalarsın gökyüzüne ve kapatırsın ibadet defterini, kızdın ya bir kere. Başlarsın artık kendini affettirmesini Yaradanın beklemeye. Sanırsın ki sen yuttun, sevdiklerin yuttu hikayeni Allah ta yutsun.Anlamazsınki imanın "İ" sine dokunmuyorsun...
İnsanlar karşına oturup konuşurken dinlemiyorsun, dinler gibi yaparken gizlice cevap cümleleri hazırlıyorsun. muhatabın çetin cevizse "beni anlamıyorsun" taktiği ya da cümlelerinden birinin içinden bir yeri koparıp konuyu boğma taktiği...bu arada gözlerini saklayamadığını unutuyorsun....
Rol yapmadığın kimse yok anne, baba, kardeş, akraba, eş, çocuk, dost, Allah....
"Gerçek seni" görüp seni, sana söyleyenler azılı düşmanın. İstiyorsunki herkes senin reklamında oynasın. Cümlelerini kurmadan önce planını hazırlıyorsun, takdirlerinin arkasında da [o insan] düştüğünde atacağın tekmeler var...
Bu kadar mı zannettin ? Hayır...
Bu mektup sana değil zaten korkma...
Sahi bu mektup sana değilse kime...?
YORUMLAR
İnsan ne anlatırsa anlatsın daima kendinden bahsediyor.
Her yazı yazarını anlatır, ister eski hali ,ister şimdiki farketmez.
Okur bazen kendini bulur yazılanda bazen bulamaz.
Ben yazının yazılış gayesini beğendim. Tarzınıda..(kendimi bulduğum nokta)
Hani şu ilk satırlarda okurun aklından geçeni kavrama mevzuu ise cidden takdire şayan. Beni güldürdü.
Zekanız çarpıcı.
Emeğinize sağlık.
Nil