ELMAS ABLA
Babam kamuda çalışan bir eğitimci olduğu halde beni özel bir okula vermişti. Babamla sohbet eden arkadaşları bunun sebebini sorunca; soran kişi de eğitimci ise ‘anlarsın ya’ der, şayet soran kişi eğitimci harici biri ise ‘derin mesele’ diyerek kestirmeden cevap verirdi. Ben hep bir meselenin derininin nasıl olduğunu düşünür bunu babama sorduğumda ‘karışık işler’ cevabını alırdım. Dahi derin meseleler ile karışık işler arasındaki irtibat benim kafamı karıştırırdı.
Bu işin fazla derinine inmeden ben sizlere Elmas Ablayı anlatayım.
Elmas Abla bizim okulun temizlik işlerini yapıyor. Lise öğrencileri olmamıza rağmen okulu çok düzenli kullandığımız söylenemez. Genellikle yemediğimiz bazı yiyecek maddelerini sıranın üstünde bırakarak dışarı çıkanlarımız olmuyor değildi. Ben arkadaşlarımı birçok defa ikaz etmeme rağmen beni de dinlemezler, ‘ Aldığımız her şeyi zorla yiyecek içecek değiliz ya’ şeklinde küstah bir cevap verirlerdi.
Okulda maddi olarak en düşük olanı bendim. Aldığım yiyecek ve içeceklerin çöpünü ortada bırakmaz, israf olmasın diye tamamını tüketirdim. Şayet yiyemezsem çantama koyar, eve getirirdim. Bunu benim cimriliğime ve daha çok fakirliğime sebep gösterirler, ‘israf ve yokluk’ kavramlarını bilmezlerdi.
Her sabah sınıfımızı pırıl pırıl bulurduk. Elmas Abla her yeri temizler bize eğitim için güzel bir mekân hazırlardı. Onu çok sever ve bu işleri yapmasına üzülürdüm. Demek çalışmaya mecbur derdim. Çalışmak bir şey değil de bizim gibi kendini bilmezlere hizmet etmesine daha çok üzülürdüm.
Bir gün Elmas Ablayı kantinden bir şey almak için kuyruğa girdiğini gördüm. En arka sıradaydı. Ders zili çaldı ve bizler derse gitmek için hareketlenmişken ben göz ucuyla onu takip ediyordum. Kantinde çalışan görevliye işaret parmağını almak istediği malın üzerine doğru uzatarak ‘ Şu kaç lira?’ dedi. Sorduğu şey bir meşrubat çeşidi idi. Ve ilave etti ‘ çocuğuma alacağım’ dedi usulca suç işlemiş gibi. Ben o içecekten günde ondan fazlasının döküldüğünü yarım bırakıldığını biliyordu. Hatta birini bitirmeden diğer teneffüs taze olsun diye yenisini alıp bir öncekinin döküldüğünü çok hatırlıyordum. Kantin görevlisi fiyatını söyleyince, Elmas Abla gün boyu yaptığı temizliğin yorgunluğundan daha fazla bir yorgunluk hissetti narin, zayıf ve zaten yorgun olan vücudunda. ‘pahallıymış’ dedi ve eli boş döndü oradan.
Ben ağlamaklı olmuştum. Hemen koştum onun istediği meşrubatı aldım, kimse görmeden ona uzattım. ‘Bunu alınız benden hediye’ dedim. Önce etrafa bakındı kimsenin olmadığını anlayınca aldı ve meşrubatın içindeki sıvıdan daha parlak ve nemli gözlerle yanımdan ayrıldı. Bana dua ediyordu ve hiç unutmadığım ve ömrümce unutmayacağım şu sözleri mırıldanıyordu:
- Bunu iki çocuğuma taksim edeyim!...
Ah Elmas Abla! Keşke şunlar cüzdanını sana, sen de vicdanını bize taksim etseydin. O vicdana o kadar çok ihtiyacımız var ki!..