- 1301 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TALAT AVCI ( O da ustalardan bir usta) - ( KİTAP VE ŞİİR TAHLİLİ ) Makalelerim
( KİTAP VE ŞİİR TAHLİLİ )
“ERTELEMEYİ ERTELESEK ERTELEMEDEN” diyor, yeni kitabının bir şiirinde… Ve sonra devam ediyor şiirine;
“bu kez hemen şimdi
sonraya bir daha asla derken
inme vakti
uygun bir yerde lütfen”
Üstadın bu cümlesini ilk bakışta anlamakta zorlanabilirsiniz belki… Ama, öylesine anlamlı bir sözdür ki o.. Biraz düşününce farkına varırsınız. “Ertelemeyi ertelesek ertele-meden” Ne demek şimdi bu, demeyin..
Bugün yapılması gereken bir işi hemen şimdi, anında yapabilsek diyor usta.. Yapacağımız işi yapmaktan vazgeçmeden, vazgeçmeyi bıraksak, ertelemeyi bıraksak diyor, kendince. Sözün özü şöyle : O anda yapılmasına karar verilen, zaman olarak da o an yapılması şart olan işlerimizi bir başka güne, o günden sonra ki bir güne bırakmayalım. Zamanında yapalım, demek istiyor..
Bu oluşumu halk dilinde anlatan bir sözümüz de vardır, bizim… Az sonra söyleyince siz de anımsayacaksınız. “ Sona kalan, dona kalır..” Evet, öyledir gerçekten. Günlerce bir iş yapmayı tasarlar, düşünür, önünü ardını, zamanını, mahiyetini, getireceğini götüreceğini he-saplarsınız. Sonunda; “ Bu bana uyar…” diye, karar verirsiniz. Geriye yalnızca başlamanız, bir adım atmanız kalmıştır. O hamleyi yaptığınızda o iş olacak, sonuçlanacaktır.. Tüm hesaplamalarınız doğrudur. Defalarca kontrol edip teyit etmiş(doğrulamış), testinizi tamam bulmuşsunuzdur. Ama; içinizden o an gelen bir isteksizlik, tembellik duygusu, engel olan bazı aşılabilecek şeyler, bizleri engeller.O işi yapmaktan alıkoyar. Ertelettirir.. Çünkü içimizden yükselen iki sesten biri: “Boş ver..Şimdi onun zamanı mı? Kendini yorma..Başka gün yaparsın. Ertele… Yarına bırak..” diye, seslenir. İkinci ses ise : “ Gecikme.Yarına bırakma, hemen şimdi yap.. Yarına bırakırsan, geç kalırsın. Başka engeller çıkar. Tembellik yapma.. Hadi, kalk..! Bitir şu işi…” diye, bizlere seslenir. Uyarır.
İşte bu kararsız anlarımızın; ömrümüzce bize verdiği zararları, pişmanlıkları, acıları ve de kayıpları anlatmaya çalışmış Talat hoca… Hem de birkaç kelime, cümleyle. Fakat; yalın haldeyken bunu yorumlamak, anlamak zor olabilir.. Şiirin bütününü birkaç kez okumanız yeterli oluyor.
Talat Avcı öğretmenimiz, sevgili dostum; günümüz şiirini eski klasik tarzından farklı olarak, kendilerince “ Evrensel Dil, Evrensel Şiir “ diye, yeni bir akımın öncüsü, ustaların-dandır.. Çevresinde ayni tarzı paylaşan, çoğu da akademisyen olan Talat hoca ilk bakışta, ilk okuyuşta akademik olmayan insanlarımıza, farklı bir şair gelebilir… Onlarca belki de, anlaşılmaz olabilir. Ama inanın, onun da kendine has bir özelliği ve de güzelliği var.
Serbest ve evrensel şiir, bağımsızlık ve özgürlüğün de, simgesidir onlarca… Özgür düşüncenin, kendi özüne dönüş olan günümüzde, bu özgür tarzları da benimsemek ve içimize sindirip özümsememiz gerekir. Özümsemek ve önemsemek çok güzel bir şey…
Çağ ve zamanın getirdiği, uygarlığın gerektirdiği ve teknolojinin sunduğu değişiklikleri kabullenmek, ilk anda zor gelse de, onlara da içimizde yer vermek, bir uygarlık gereğidir.. Çünkü özgürlük; her gücün üstünde, bir güç birliği, beraberliğidir. Her çağda olduğu gibi bu çağın da, acımasız dişlileri arasında un ufak olup, yok olmak istemiyorsak, getirdiklerine razı olup, sahip çıkmak ve onlardan asgari olarak değil, azami oranda faydalanmayı seçmemiz koşuldur. Bu koşul, bu şart belki bizim onlarla bir arada, birlikte yaşamamızın olmazsa olmazı, olabilir..
En azından anlamaya çalışıp, hoşgörümüzü elden bırakmamalıyız. Özveri ve hoşgörü bize belki, çok şeyi öğretecek, bazı kazanımları da yanında getirip, güzellikleri, sevgiyi yaşamamıza öncülük yapacaktır. Tabiidir ki bunlar benim acizane düşüncem, değerlendirmem, görüşüm…
Kutlarım dostum; Edebiyat öğretmenim, yazar, şair, öykücü dostum… Seni, yürekten kutlarım. “ADRESİ EKSİK” adlı üçüncü şiir kitabını zevkle okudum. Dönüp, dönüp tekrar okudum. Tebrikler. Beni de var sayıp, sayıya koyarak bir kitabını armağan etmen mutlu etti beni… Sağ ol. Daha nice kitaplara imza koymanı, gönülden istiyor, bekliyorum. Başarılar. Bu yazım bu kadarla kalmayacak ileride tekrar seni ve eserlerini yazacağım. Şuan yazımı daha fazla uzatmak istemiyorum…
Tekrar tarzınıza dönecek olursak; ben sizi ve seni çok iyi anlıyorum.. Anlamayanlar, eleştirenler olabilir. Herkes için, her şair ve yazar için, sanatçı için bu doğaldır zaten… Dikkate alın ama üzerinde fazla durup takıntı yapmayın. Söylemek istediğim şu ki; İnsanlar hiçbir zaman, dört dörtlük bir anlayışı, hiçbir çağda görememiş, bulamamıştır. Elbette, bizler de; bizleri tüm yönlerimizle, tam olarak tanıyıp, anlayacak toplum ortamını bulamayacağız.. Ya da, bulamayabiliriz… Fakat; bizim görevimiz, doğru bilip inandığımız şeyleri savunmak.. Güzelin, gerçeğin yanında yer almalıyız. Eserlerimizi de bu doğrultuda yazmalı, can vermeliyiz.
Asıl mesele; “EKSİK OLAN ADRESİ, TAMAMLAMAKTIR…” Adresin eksik olması nedeniyle, sahibini bulamayan bilgileri, haberleri, mektupları ve de mesajları gerçek adreslerine ulaşsın diye çaba göstermek, el birliği, güç birliği, bilgi ve deneyim birliği yapmalıyız..
İşte o zaman bu ulus, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarılmış olacaktır. Ve biz de o zaman, üstümüze düşen görevleri yapmış sayılacağız..
Bu kitabınla belki; adreslerin eksikliği giderilmeyebilir. Senin gönlündeki ortam oluşmayabilir belki ama, gönderdiğin mesajlar, adresi eksik olan yerlere tam olarak ulaşacaktır. Ben, öyle sanıyorum.. Ve seni, son kez kutluyor, başarılarının devamını gönülden diliyor, dostça elini sıkıyorum. Ve de, içten kucaklıyorum…
ÖLÜMÜNÜN 69.YILINDA ATATÜRK’Ü ANARKEN…
“ …CUMHURİYETİ; BÜYÜK, GÜÇLÜ, MUASIR MEDENİYETLERİN ÜSTÜNE
ÇIRACAĞIZ… Mustafa Kemal ATATÜRK ”
Cumhuriyetin onuncu yılında halka seslenirken Atatürk, o gün bu sözleri de söy-lemişti. Diğer sözleri içinden seçip çıkararak, yazımın başına koydum.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan önce ve sonraki yıllarda, muhteşem çalışma-ları, dehası başarıları, gerçekleştirdiği eserleri ve bıraktığı mirasını, Cumhuriyetin ilk gününden bugüne, özellikle ölümünden sonra ulus olarak unutmadık… Unutmamak için her ailede, okullarda, resmi ve özel kurum ve de kuruluşlarda tekrarlayarak gel-dik. Bu bizim Ata’ya karşı bir ahde vefa görevimizdi. Sevgiyle iç içe kaynaşmış olan saygımızdan doğan, minnettarlığımızın ifadesiydi… Bu yeterli değildi… Çünkü, yap-tırdığımızın, yapabildiğimizin hepsi buydu… İnsan bu yetersizliği düşünüp, gözünü-zün önüne getirdiği her an için için kendine kızıyor, isyan ediyordu. Acaba; yazımın başındaki sözü ile Atatürk ne demek istemişti? Bu hedefe ulaşabilmek için, kendisi bugün yaşıyor olsaydı, neler yapardı? Nasıl başarırdı? Biz başarabilecek miyiz? Ne zaman başaracağız? O hedefe nasıl ulaşabiliriz? Acaba bir çaba gösteriyor muyuz? Bu çaba, Ata’nın bizden beklediği, istediği güçte mi? Değilse, niçin istenileni göstere-miyoruz? Başarabilmemiz için ne yapmamız gerekli?
İşte bugün; o yüce insanın ölümünün 69 ncu yılında bunları, bu sorular
ı düşün-mek, enine boyuna bu sorulara cevap bulmamız gerekir. Yoksa; onun ölümüne üzül-mek, dövünmek, hayıflanmak onun belirlediği hedeflere bizleri ulaştırmaz. Onun için; başarılarını, bıraktığı eser ve mirasını sayıp, dökmek, hiçbir çalışma yapmadan, oturup kuru kuruya onunla övünmekle de bir yere varamayız… Öyleyse; bize işaret edilen görevleri yerine getirmek için gece ve gündüzümüzü birbirine katıp çalışma-mız, yapılacak tek iş, tek çare ve son yoldur. Bunu anlamamız gerek artık…
Yurdumuzun her köşesinden bir ulusal hareketle, Kurtuluş Savaşı’nın halkımız-da yarattığı ulusal birlik, beraberlik, güç ve ruhla yumruğumuzu bir yere vurmamız ge-reklidir. Siyasi ve demokrasi faydaları yanında tam gelişmemiş, kültür ve eğitimi eksik kalmış uluslarda, hele hele birde okuma özürlülüğü varsa, çok partili rejim olan Cum-huriyetin, öyle ulusların içine sindirip özümsemesi zordur. Kabuk değiştirmesi çok uzun zaman alır… Bizim ulusumuz gibi kendine özge süregelen alışkanlıklarından taviz verip, vazgeçerek yeni gelişime uyum sağlayamaz. Zorlanır.. Bu durumlarda rehberlerin, eğitimcilerin, öğretim görevlilerinin, gelip geçen hükümetlerin, tek cümle ile “ Devletin “ işi zordur. Yakın siyaset tarihimizde gördüğümüz üzere; son yıllarda elliyi aşan siyasi partiler, az gelişmiş insanlarımızı parça parça edip guruplaştırarak, neyin ne olduğunu anlamakta zorluk çeker hale getirmiştir. Yine: Çünkü, bu günkü siyasilerimizin çoğunluğu, yalnızca seçim dönemlerinde halkın içine girmekte, seçildikten sonra halkı, bir daha sorup aramamakta, söz verdiği, çözeceğine, sorununa çare olmak için verdiği vaatleri unutmakta, asıl memleketin sahibi olan, kendilerini de “vekil” olarak meclise gönderen “HALK” ı olduğu yerde, dertleriyle baş başa bırakıp unutmaktadırlar..
Hele: bazı, millet vekillerimiz de var ki; kendilerini “ASİL” seçip gönderen kişi-nin, halkın “VEKİL” olduğunu iddia edecek davranışlar göstererek, bir fikir, bir düşünce aczi ve de fikir fakiri görüntüsü sergilemektedirler.. O nedenle de; halkın gözünde, sevgiyi ve bulundukları makama olan saygıyı yitirmektedirler. Oysa; bu ulusun, uygar uluslar üstüne çıkarılması için yapacağı çok daha başka işleri vardır. Olmalıdır… Özellikle ekonomik denge; sosyal gelir adaleti sağlanamamış, kendileri, halkın eline geçen ücret ve maaşlarla kıyaslanınca, astronomik (çok yüksek farklı) rakamlarda maaş alırken, halkın sıkıntısını görmemekte, umursamamaktadır. Bu durumu görmemekte olmaları; hem düşündürücü ve de halk tarafından son derece üzücü bulunmaktadır.
Ben niye üzülüyorum biliyor musunuz sevgili dostlar; Atatürk’ün bir sözünü unuttuğumuzu hissediyorum. Ona çok üzülüyorum.. Atatürk demiştir ki;
“ SÖZ KONUSU VATANSA, GERİSİ TEFERRUATTIR… ATATÜRK” Bu sözü unutmayalım sevgili dostlar. Elbette söz konusu vatandır. Öyleyse; iyi düşünelim. Ve Türk Ulusu’na, o ulusun haklarına, varlığına saygılı olalım.. Sahip çıkalım.
Unutmayalım ki Atatürk;bu vatan ve milli mirası bizlere emanet etmiştir. Şartlar ne olursa olsun, ona sahip çıkmak, bizim görevimizdir.Yoksa; 19 Mayıs’ların, 30 Ağustos’ların, 29 Ekim’lerin ve de 10 Kasım’ların ne anlamı kalır!?. Bunlar olmazsa, 24 Kasım’ların da anlamı kalmaz… İyi düşünelim. Görevimizi ihmal etmeyelim. Ata’larımızın mirasını mahzun, tarihi boyu hür yaşamış halkımızın da boynunu bükülmüş, acılı ve de sahipsiz bırakmayalım. Buna mecburuz… Yoksa vebal, hepimizin.
Talat Avcı öğretmenimiz, sevgili dostum; günümüz şiirini, eski klasik tarzından farklı olarak, kendilerince “Evrensel Dil, Evrensel Şiir” diye, yeni bir akımın öncüsü, ustalarındandır. Çevresinde ayni tarzı paylaşan, çoğu da akademisyen olan Talat hoca ilk bakışta, ilk okuyuşta Akademik olmayan insanlarımıza farklı bir şair gelebilir.. Belki de anlaşılamamış olabilir.Ama inanın onunda( o tarzında ) kendine has bir özelliği ve de güzelliği var.
Serbest ve evrensel şiir, bağımsızlık ve özgürlüğün de simgesidir onlarca… Özgür düşüncenin, kendi özüne dönüş olan günümüzde, bu özgür tarzları da benimsemek ve içimize sindirip özümsememiz gerekir.Çağ ve zamanın getirdiği, uygarlığın gerektirdiği ve teknolojinin sunduğu değişiklikleri kabullenmek ilk anda, zor gelse de, onlara da içimizde yer vermek, bir uygarlık gereğidir.. Çünkü özgürlük; her gücün üstünde bir güç birliği, beraberliğidir. Her çağda olduğu gibi bu çağın da acımasız dişlileri arasında un ufak olup, yok olmak istemiyorsak getirdiklerine razı olup, sahip çıkmak ve onlardan asgari olarak değil, azami oranda faydalanmayı seçmemiz koşuldur. Bu koşul, bu şart belki bizim onlarla bir arada,
Suat TUTAK - SÖKE
TALAT AVCI ( O da ustalardan bir usta) - ( KİTAP VE ŞİİR TAHLİLİ ) Makalelerim Yazısına Yorum Yap
"TALAT AVCI ( O da ustalardan bir usta) - ( KİTAP VE ŞİİR TAHLİLİ ) Makalelerim" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.