- 492 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 20
20]Ama varsayalım ki ABD’lerinde de, bizdeki gibi bir eski uygulamaya talep olsun. Müsamaha görür mü? Orada da toplumsal bilinç ve irade, toplumsal akıl; bu istem karşısında, olayı böyle; ’canım evham yapıyoruz. Bu bir haktır. Bu türden bellek çağrıştırıcı hatırlama evhamlarından kurtulalım’ denebilir mi? Bir atom bombası atılmışsa yeni bir atom bombasının eski çağrıştırıcıları hatırlaması yanlış mıdır. Eğer atom bombası atılıyor, eski çağrıştırıcılar yaşanmıyorsa; atılan, atom bombası değildir. Yeni nesil yeni ilişki düzenli bir durumdur. Üstelik de, tekil olmayan bu türden bir egemenci soyut otoriter baskıyı ortaya koyma amaçlı sembolleşmeler; topluma ait bakış iradesi olarak, evhamla bağdaşır mı? Bu ne cüret ve aymazlık? Ki, bu bilginin, bilgisiz kılınışı olup, bilginin dezenforme edilişidir!
Şartları geçti diye, korku cumhuriyeti olmasın diye, köleci yapılanmaların, birey egemenci tutumların, ihyasına, bir haktı, bir özgür isteyişti diye bakmalı mıyız? Üstelik şartları geçti denen, korku olmasın korku yaratmasın, evham olmasın denen bir şey, niye istenir ki? Pek çok düşünsel, sosyal, insansal yaşayış; öz değişmeden var bulundurulup sürdürülebilirdir. Çünkü bunların temeli, bilinen bir sömürü ve aldatış çıkarıdır. Bir düşünce, bir akım, bir taşıma sembolü, güncelde işlevsizleşmiş atıl kalmışsa, toplumsal güncelde taşınır istenir olması hak ve özgürlükler manzumesi içinde düşünülmez. Ancak kişilerin, kendi öznelci yaşamının, bir parçası olaraktan kılınabilir.
Bu tür akıl sapması ya da işbirlikçi tutum, bu tür edimleri, bir hak ve özgürlük görerek, TOPLUMUN NE OLDUĞUNU UNUTMUŞA BENZEYEN, üretemeyen, böylesine, boş boşuna, her akla esen tutum ve durumları, özgürlüktü, demokrasiydi diyen bir var oluşla, akortlu avaz gibi, bir mesti nazım tutmaktalar.
Dünya konjonktürünün aştığı, mazi olmuş hiç bir tutum, toplumun bünyesine absorbe edilmez. Bu bir gericiliktir ve kalkışmadır. Ancak halkın anısında taşıyıp iç sineceği, isterse kişiye dek tutum yapacağı, topluma müdahaleci olamayacak bir halksal taşımalardır. Halkta korunacak, kimi saygın zafiyetlerdir.
Özgürlük hiç değildir. Halkın tutum ve hoşgörüsü, bunları bu şekilde, kendi içlerine, bir arada tutmağa zorunlu kılmaktadır. Halkın grupçu ve cemaatçi parçalı yaşam oluşturmalarına uygun karakterli olanlarla, toplumsal olanlar karıştırılmaktadır. Kişiler ruhsal olaraktan, böyle bir ruh ve tutumlayım isteyişlerini kendi özellerinde belirtebilirler.
Toplumsal özgürlük, toplumsal güçleri, birbirine bağıntılı olaraktan işlerleştirip; üretim yaptırarak üretimleri ile kullanım değeri yaratabilmektir. Toplumsal gücün, sürekli olarak oluşturabildiği bir toplumsal kullanım değeri yaratmaktır. Bu da karşılıklı bağımlı olmanın eş denişle toplumsal iş bölüşümünün üzerinde devinen oldukça karmaşık girişmeli bir yasallaşma ve işlevleşmedir. Toplum işlevleşmeler üzerine organize olur. Başörtüsü bu türden bir toplumsal bir iş bölüşmeci üretim yapan özgürlük olmadığına göre, toplumlarda da, işi olamaz. Üstelik başörtüsü toplumun değil, ilmiye sınıfı mantığını taşır olmanın sembolizmle kendini insanların gözüne sokmasıdır. Değilse bir masum oluşun, olgun belirişin, içsel yetkince dönüşmenin, belirtisi değildir.
Kimi karanlıkçı aydınlar yobazca korolarına devam etmektedirler; "Herkes başörtüsü sembolizmiyle, aynı dayatmaları (seriatı) istemleri içinde olmayacaklardır" denişlerle vurgu yaparlar. Toptancı olunmamalı diyerekten, uyuşmuş bir HAPTANCI olmanızı, soyutçu olarak istemektedirler. Aslında bu sözleri ile ‘herkesin şeriattçı istem içinde olmayacakları’ savıyla ‘gericilik istem kalkışmasının olacağını ve sistemin evhamların (tedbirlerinin) boş olmadığını ikrar ederler. Bu ikrarlarını da; ‘şeriat istemez olacakların’ masumluları siperine yatarak, şeriat ister olanların da enfeksiyonunu bulaştıracaklardır.
Elbette başkalarının suçluluk eğilimleri, diğerlerinin masumiyetine karine olmamalıdır. Lakin yine diğerlerinin masumiyeti de, başkalarının suçluluk eğiliminin olmayacağına, karine olmamalıdır. Bu nedenle, hilafetçilikle korku yapmayalım, bunlar 90 sene önceden, geçmişte kaldı gibi temelsiz, boş söz söylemleriyle, mugalâta ve argüman yapmaktan kaçınılmalıdır.
Bulaşmanın yılı, belli zamanları olmaz. Evet doğanın periyotlu kimi çevrimleri vardır ama sosyal enfeksiyonun çevrimi yoktur her an her fırsatını bulduğunda nüksetmeye istismar eğilimlidirler. Unutmayın ki her bulaşmanın enfeksiyon yapıcısı; çevreye uyum sağlamanın başarılı bir evrimini de geçirmektedir. Baksanıza bigbang teorisi, karadelikler, gen tedavisine dek bilgiler bu çevre odaklı kutsal metinlerin insanlara sunduğu bir nimet olarak söylenmekte. Bilimsel olanla, bilimdışı olan topluma ve insan özneline, böylece sızmaktadır. Bu hal sosyal enfeksiyonun kendisini sisteme entegre etmek için, kendisini çevreye uyum bir şartını; evrimsel olaraktan, viral değişmelere uğramakla ne çabuk da olduklarını göstermektedir. Siz evhamlar var denişlerlen demokrat olunuz!
Korkular 90 sene önceden kalmıştır da, neden hala 2000 sene öncesinin inanış ve anlayışıyla ümmet olunma istenmektedir ki? Köleci düzenin ümmet olma değer yargısı günümüz toplum insanın‘insanlık alemi’ olma ve herkesin birey insan olma, değer yargısına dönüşmüştür. Sosyal olanı, toplumsal olanla karıştırmamalıdır. Sosyal olanın 90 sene, 900 sene öncesi olmaz.
6000 sene öncesinin kirveliği, süt anneliği sürmemekte mi? 6000 sene öncesinin bir aidyet tutumu olan sünnet edilme sürmemekte mi? 50 000 sene öncesinin mezarlıktaki ata ruhlarına tapımı türbe tapımları olaraktan, sürmemekte mi? Vs. İyi ki bunlar toplumsal olan da değil de, sosyal olanda, yani halkçı alanda sürmektedirler. Evham sıradan bir olasılığı kaygı yapmaktan gelmiyor. Söz konusu inancın kendi müminine buyurduğu ve mümininin de gözü kapalı, tereddütsüz yapması gereken emirlerinin olması nedeniyle, hassasiyet vardır.
İnsanların birey olarak bir geçmişe dönüş psikolojisinin özlemi içinde olduğu hakikattir. O nedenle svunmasız, güvencesiz, özlemleri sağlanamayan insanlar, ana rahmine tekrar sığınmayı isterler. Bebeklik ve çocukluk dönemi, hatırlamaları kişide eskiye, yani kişilerde doğulan topraklara dek ve inançlara dek bir dönüş özlemini daima var eder. Bilinçaltı telkin ve baskılarının da arzulattığı bu istek, dayanılmaz olabilmektedir. Bunlar bizde, gerici direnme ve anlayışlarımızın kökleşen tutumlaşmalarını da, kolaylık sağlayan hazır oluş yatkınlıklarımızdır.
Topluma ve toplumun işleyişine, böyle sanısal gözle bakan aydın, dostlar başınadır! Hala 15 milyon yurttaşı okuryazar olmayan bir düşünme düzleminden içkinsiniz. Halka ait yaşamın alanını, topluma ait kurumlaşmalar alanının işleyişi içine taşıyarak, güya özgür eşilmek istenir! Böylesi alanlar arası taşımalı özgür eşen ne bir düşünce akımı vardır, ne de böylesi özgür eşen bir toplumsal girişmeler hiç görülmedi. Halk alanın inançlarını toplumsal alana götüren yönetimler, sömürü ve baskı olan yerlerde vardır. Bu bir "cambaza bakınızla" oyalaştırma mantığıdır.
Sürecek
Bayram KAYA