- 4172 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DOLUNAY NİLÜFER ÇİÇEĞİNE, NİLÜFER GÖLE ÂŞIK… (Denemelerim)
Bir bahar gecesinin gizemli bir saatinde, ay mavi ışıklarını yaymış gölün üstüne… O güne kadar gölün, sazlıklarının yoğun olduğu bir köşesinde gölgede kalan Nilüfer Çiçeği, en güzel renkleriyle ortaya çıkıp, aya boy göstermiş…
Ay Dolunay, gökte tek bulut yok, her yer pırıl pırıl ay ışığın-da parlıyor. Ve dolunay gecenin en güzel, en gizemli saatinde evrene, mavi-beyaz ışıklarını göndermektedir. Yıldızlar da bir başka parıltılı bu gece. Gökyüzünden göle göz kırpıyorlar.
Göl kenarındaki sazların, kaşakların, ılgınların, çalıların arasında saklı çeşitli böcekler, kurbağalar, Ağustos böcekleri bin bir tını ve ses cümbüşü ile geceyi inletmekteler. Geceden evrene yayılan bin bir musiki serenadı duyanları sarhoş ediyor. Sanki bir masal türküsü, gelip yerleşmiş, çöreklenmiş, bağdaş kurmuş gölün göğsüne…
Dolunay otuz günlük ömrünün ortasını biraz geçmiş, en ışıklı, en ihtişamlı, en aydınlık günlerini yaşıyor. Ve bu gece, bir şeyin de farkına varıyor… Her gece ışıklarıyla dans ettiği gölün üzerinde, güzel mi güzel bir NİLÜFER ÇİÇEĞİ…
Nilüfer çiçeğini ilk görüşte aşık oluyor Dolunay. Ama, nasıl bir aşk sormayın.. Anlatılması olası değil. Cümlelerle anlatılamaz. Kelimeler, o güzelliği anlatmaya aciz kalırlar. Yalnız bir şeyi bilmez dolunay. Nilüfer gururludur. Sivri dillidir, kırıcıdır. Sözünü kimseden esirgemez. Karşısındakiler üzülecekmiş, kırılacakmış, eriyip hemen
Ölecekmiş, hiç ama hiç aldırmaz. Çünkü çok güzeldir Nilüfer…O ka-dar güzeldir ki, bu güzellik onu çok şımartmıştır. Gururlu yapmıştır. Acımasız yapmıştır. Dolunay bilmese de, ona göre en acısı da göle aşık olabilme korkusudur. Dolunaya âşıktır. Sevdalıdır gölün sularına. O da gölden başka yer, mekan, dünya alemi kabul etmez. Deli gibi sevdalıdır gölün sularına, vahşi hayatına başka dünya düşünmez, Kabul etmez. Ömrünü güzellikleri görüp geçerek, aydınlatan dolunay ise, Nilüfer çiçeği gibi bir güzeli ilk kez görmüşçesine, onu ilk görüşte sevmiş, ona vurulmuş, aşık olmuş, sevdalanmıştır.
Ay Nilüfer’e aşık, Nilüfer’se göle aşıktır.
Her geçen günler işler karışır, içinden çıkılmaz olur, Arap saçına döner. Dolunay Nilüfer’e büyük aşkını söyler. Nilüfer ısrar eder, söylemek zorunda kalır. Sonra da duramaz ilanı aşk eder. Ona sevdiğini açıkça söyler… fakat, pişman da olur. Bu sırrı içinde saklayamadığı için üzülür. İş işten geçmiştir artık. Nilüfer öğrenmiştir her şeyi… Geriye dönüşü de yoktur. Bu olmayasıya bir aşktır. Bunu başında bilmektedir. Ama gönül bu, ferman dinlemez ki… Olmuştur olan. Dolunay bunu bilmektedir ama ne fayda…Gönlü düşmüştür Nilüfer’e. Akmıştır… Vurulmuş, tutulmuş, yanmıştır… Sevdalanmıştır bir kez. Yol çıkmaz da olsa, sonuna gelmiştir artık. İstese de geriye dönemez…
Nilüfer’se bunu öğrenince; gizlice ve kendince mutlu olsa da, gururlansa da, çok kızmıştır. Ve her geçen zaman daha da hırçın, acımasız, kırıcı olmaya başlamıştır. Bu konuda geceler boyu, günler boyu karşılıklı tartışırlar. Nilüfer gün gelip; olaya gönlü var, razıymış gibi görünüyor, ardından kısa bir an sonra da birden değişerek hırçınlaşıyor, kırıcı oluyor, göle olan aşkını ortaya koyuyor… Tekrar uzlaşma bozulup tartışmalara devam eder olmuşlardır.
Zavallı durumuna düşen dolunay, her gün Nilüfer çiçeğinin kendinden uzaklaşıp, koptuğunu görür. Fark eder… Tartışmalarının arttığı günlerden sonra pişman olup hata yapmasa da, yapmış gibi göründüğü için, ilişkileri bozulmasın, Nilüfer Çiçeğini üzmesin diye, tüm erdemleri ayaklarının altına alıp sevdiği çiçekten özür diler, durur. Gururunu da ayaklar altına alıp kaç kez ondan özür dilemiştir. Kıymet bilen kim? İnadından gözleri bir şey görmeyen Nilüfer Çiçeği, boynunu büker, kafasını kasar, yine azarlamaya devam eder, acı konuşur, taa yüreğinden bir kez daha yaralar dolunayı…
Günler boyu, haftalarca gölün sularına gömer başını Nilüfer Çiçeği… Göstermez çiçeğini, yüzünü dolunay’a. Dolunay bir aylık ömrünün üçüncü haftasına da girdiğinden, artık ömrü de azalmıştır. Ve her gece, biraz daha küçülmeye başlar. Küçüldükçe yansıttığı ışığı azalır. Evrene saçtığı ışık, göle yaydığı parlaklık kaybolduğu için, artık gölü yeterince aydınlatamaz olur… Gölün suları bu sevdadan habersiz, her gün biraz daha kararmaya başlar. Üzerindeki şeyler görünmez olur. Tabii ki, Nilüfer Çiçeği de görünmez olur.
Ve dolunay; ayın son günlerine geldikçe, daha da küçülür, küçülür… Ve öyle bir gün, öyle bir an gelir ki, yeryüzünü aydınlatamaz olur. Ay karanlık gecelerde başını göl sularının üstüne çıkarıp, dolunay’ı görmek için çırpınan Nilüfer Çiçeği de dolunayı göremez artık…
Dolunay ise aşkının acısından her geçen gün eriyip, küçülür, tükenir. Ömrü dolup ay sonuna gelince de artık tamamen evreni aydınlatamaz olur. Eriyip, tükenir gider.
Sonraki aylarda, başka dolunaylar dünyayı aydınlatır. Gölün sularını okşar amma, ne yazık ki, artık o dolunay, erimiş, yok olmuştur… Her dolunay gölün üstüne doğduğu zaman bu Nilüfer’i görüp, seyreder, aşklarını öğrenir. Dolunayın aşkını yad edip, saygı duyarlar. Fakat onlar da, bu onulmaz aşkın öyküsünü dinleyince, eriyip tükenirler. Yok olurlar…
Bu sonsuz yıllardan beri, bu şekilde sürüp gelir. Dolunaylar bu aşkı hep birbirlerine anlatırlar. Üzerlerinde sevda yanığı lekeler oluşur. Bugün o lekeleri çıplak gözle bile baksanız görebilirsiniz. Bu onulmaz sevda, her dolunay oluşlarında dayanılmaz acı verir onlara. Hepsi de teker teker eriyip giderler. Hiçbir zaman dolunay olarak kalamazlar. O sevdanın ateşi, eritir, küçültür onları.
Ve Nilüferler; hala gölün sularının üstünde, boyunları bükük, göle tutkun, göle sevdalı, gönülleri buruk, gelip geçen dolunayları seyreder, sessizce ağlarlar…
12. 03. 2008
Suat TUTAK
DOLUNAY NİLÜFER ÇİÇEĞİNE, NİLÜFER GÖLE ÂŞIK… (Denemelerim) Yazısına Yorum Yap
"DOLUNAY NİLÜFER ÇİÇEĞİNE, NİLÜFER GÖLE ÂŞIK… (Denemelerim)" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.