ALDATMAK
Adam, kadının üzerinden çekildi. Yataktan kendini aşağıya doğru sarkıttı. Yüzünü kendini beğenmiş bir gülümseme kapladı. "Nasılım ama" diye sordu kadına. Çok sonra öğrenecekti ki erkekler ilk olmadıkları durumda hep bu soruyu soracaklardı. "Nasılım"ın sonuna da "ama" getirerek. "Ama" getireceklerdi erkekler "nasılım"ın ardına olur ya kadın onların performansını beğenmese suçu kadında bulmak için. "nasılım" kelimesinden sonra gelen "ama" nın farkını ilk başta önemsemeyecekti ama kocasını her aldatışında bu "ama" ile sürekli karşılacaktı. Bu çok sevdiği eşini ilk aldatışıydı ve devamı gelecekti. İnsanoğlu bir aldatmaya görsün devamı ne kolay geliyordu.
Kadın, beş dakika önce zevkten çığlık atan kadın değildi. Kendinden iğreniyordu, adamdan iğreniyordu, hayattan iğreniyordu. Eğer yanıbaşında bir silah olsaydı tetiği çeker miydi bilinmez, belki de silahtan da iğrenecekti. İçini bir suçluluk duygusu kapladı, suçluluk duygusuyla vicdanın boşalan zincirleri adım adım tüm düşüncesini bağlıyordu.
Gülümseme takındı yüzüne:"İyisin ama biraz gıcıksın" dedi. Erkek üsteledi:"Ne kadar iyiyim, ben mi eşin mi?"
Kadın sırf adamın hoşuna gitsin diye:"Eşimden de iyisin" dedi. "Eşim" kelimesi ağzından çıktığında sesi titrekti.
Adam bir şeyler anlatıyordu, kadın gözlerini dikmiş adamı dinliyordu. Boş boş bakıyordu adama daha doğrusu adam denilen boşluğa bakıyordu.
Kadın düşünüyordu, eğer bu adam hakkında azıcık umudu varsa, o umudu da adam şimdi tüketiyordu onu hiç ilgilendirmeyen şeyler anlatarak. Oysa ona sarılmak vardı, aralarındaki boşluk erimek yerine daha büyüyordu. Hayır bu adamla olmayacaktı. Bunu bir heves olarak kabul etmeliydi ve bir daha eşini, sevgili kocasını aldatmayacaktı. İçinde hep vicdan azabını taşıyarak ,kendini daha fazla eşine ve çocuğuna vererek bunun üstesinde gelecekti ya da öyle sanıyordu.
Kadın saate baktı:"Kızımın çıkış saati yaklaşıyor, çıkmam lazım "dedi. Adam kendi için çok önemli ama kadın için hiç önemli olmayan konuşmasını kesti:"Olur,seni bırakayım"dedi. Der demez kalkıp pantolunu giydi, kadının gözünün içine bakarak fermuarını çekti yukarıya. Kadın kusmak istiyordu bu hareketten dolayı. Eşi bir gün olsun böyle kaba bir harekette bulunmamıştı ona karşı. Yüzünü ekşitti:" Gerek yok,ben kendim giderim"dedi. Kelimeler ağzında çıktığında kılıflarını atmış birer söz haline gelmişti. Çok sert ve keskinlikte söylenmiş bir cümleydi. Adam:"Sen bilirsin" dedi.
Kadın hem giyiniyor hem düşünüyordu. Sevmiş miydi bu adamı? Hoşlanmış mıydı? İlerde eşini bu adamın uğrunda feda edebilecek miydi? Hayır, hayır, hayır. Madem sevmiyordu, madem hoşlanmıyordu,madem uğruna hiç bir şey feda edilecek kadar önemli biri değilse öyle ise bu ona karşı duyduğu nefret nerden geliyordu? Ve kadın başını kaldırdı, adamla göz göze geldi. Evet, nefret ediyordu ondan. Hem de sevmeden nefret ediyordu. Aslında nefret etmek için ille de sevmenin gerekmediğini de öğrenmiş oluyordu böylece.
Kadın tam kapıdan çıkarken, adam kadını tuttu, sırtını kapıyı dayadı, avuçlarıyla kadını baştan aşağıya okşadı. Avuçlarındaki kir artık her yerindeydi kadının ve kadın gittiği her yere bu kiri de taşımış olacaktı. Bu kirden kurtulmalıydı kadın, bir an için eve atmak istiyordu kadın kendini. Suyun altına girip vucudundaki kirin suyla birlikte akıp gitmesini istiyordu.
Dışarı çıktı. Eşine mesaj çekti. Yorgun olduğunu çocuğu onun almasını yazdı mesajında. Eve gitti hızlı adımlarla. Yatak odasına gitmeden banyoya girdi. Elbiselerini çıkarttı, suyun altına girdi. Su her yüzüne vurduğunda gözünde de yaşlar çıkıyordu. İki gözü de iki çeşme olmuştu. Sadece yukardan akan su değildi onun kirini gideren gözündeki iki pınar da kiri gideriyordu. Fakat su ve gözyaşı vicdanını temizleyemiyordu.
Kadın ağladı, ağladı, ağladı....
Akşam eşi geldiğinde hasta olduğunu yatacağını, çocuğa yemek yedirip,yatırmasını söyledi. Yatak odasına girdi. Üstünü örttü. Yorganı başına çekti... Neden bunu yaptım diye sordu kendine. Cevabını yine kendisi verdi. Boş yere....
"Boş" kelimesinin içi ne kadar doluydu halbuki. Aslında "boş" kelimesi aldatmanın gerekçesiydi. Dünyada her şey "boş"un içindeydi ya da "boş"un dışındaydı. Kadın farketti ki aslında aldatmanın elle tutulur bir gerekçesi olmazdı, olamazdı...
Sabah kalktı eşini, kızını gönderdi. Yatak odasına çıktı. Aynanın karşısına geçti. Makyajını yaptı. Gözüne rimel sürüyordu ki, göz yaşları rimelden örülmüş dayanımsız,sunii surları yıkmıştı bile.
Kadın ağladı, ağladı, ağladı..
Gözyaşları kesildiğinde makyajını tamamladı, yola koyuldu. Gerekçesiz bir eylem olan "aldatma"ya gitti.. Hem de içinde nefretle.