- 433 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ömer ile Duran
Ömer ile Duran amca torunlarıydılar. Yani Ömer ile Duran’ ın dedesi kardeşti.İkisinin ailesi de hem akraba , hem hemşeri, yani aynı kentte oturan , hem komşuydular. Aynı sokakta oturan , aynı havayı soluyan, aynı şebekeden su içen, aynı şehrin çilesini çeken , aynı mesleği yani çiftçiliği yapan insanlardı. Aileler ayrı evlerde otursalar da , “anca beraber , kanca beraber” misali her zaman birbirleri ile iç içe yaşayan ailelerdi.Bütün kasaba Ömer ile Duran’ın ailesinin arasındaki sevgiyi bilmekteydiler.
Ömer uslu, akıllı , anne ve babasına bağlı “otur” dendiği zaman oturan,” kalk “dendiği zaman kalkan , anne ve babasına sadık insandı. Duran’ ın annesinin deyimi ile “ Askere gidene kadar kasabalarından başka şehir görmemiş” , kendi başına bile alışverişe gitmemiş kadar içe kapanık anne kuzusu , baba koçu insandı.Tüm ülkedeki gençler Ömer gibi akıllı , uslu ve gözü dünyaya açılmamış insan olarak yetişse önce kasaba , sonra ülkemiz ne güzel kalkınırdı. Ömer ile Duran ‘ın anne ve babasına göre.
Ömer, ortaokula kadar okuyabilmişti Babası okumasını ister ama ona kitap defter almaz, iki kitabı yan yana görse , “ Ya ne bu kadar kitap, bu kadar kitaba para vereceğimize para biriktirerek iki dönüm tarla daha alırdık “ derdi. Ömer’in babası okuma yazması olmayan , askerlikte dahi okumayı yazmayı öğrenememiş ama askerde öğrendiği tekmili 60 yaşına kadar unutmamış insandı. Çalışmış ve çalıştıkları ile tarlalar almış, bunu da çocuklarım ilerde rahat etsin diye yapmıştı.
Duran ise Ömer’in tersine yaramaz, yerinde duramayan ve çok da okumaya hevesli insandı. Bir gün dinlerinin en büyük emrinin “ Oku” olduğunu , daha 10 yaşında babası ile Ramazan ayında gittikleri camide imamın vaazından öğrenmiş ve okumakla neyin kast edildiğini gene o yaz Kur’an Kursunda imam efendinin tatlı güzel anlatımı ile öğrenmiş ve okumayı sevmenin bir ibadet olduğunu anlayarak okumaya eline ne geçerse öğrenmeye başlamıştı.
Duran’ ın anne ve babası ailelerinde ilkokul mezunu olan insanlardı. Allah’ın ilk emrine rağmen , anne ve babasının namaz kılmalarına ve dinden imandan sık bahsetmelerine rağmen kitap okumamalarına Duran bir anlam verememekteydi. Camide , okulda küçükte olsa bir kitaplık olmasına rağmen , onların evlerinde bir tane bile Türkçe kitap olmamasına şaşırmıştı Duran .Kitaplar pahalı dese , imam efendiye sorduğu zaman söylediği rakamlar Duran’a hiç te pahalı gelmemişti.
Duran bir gün sınıf arkadaşı olan , kasabalarında bulunan bankanın Müdürünün oğlu İsa’nın evine ders çalışmaya gidince , evlerindeki kitaplığı görünce hayran kalmıştı. Üstelik İsa’nın anne ve babası okumayı seven ve hafta sonu evde kitap okuyan insanlardı. Dinden imandan fazla bahsetmiyorlar , ama okuyorlardı. Duran , o günden sonra İsa ile arkadaşlığını ilerleterek , İsa’nın evdeki kitaplıklarından aldığı kitapları okumaya başlamışlardı. Duran bir gün İsa’ya babasının hangi okuldan mezun olduğunu sorduğunda İsa babasının Üniversite mezunu olduğunu söylediğinde , Duran Üniversitenin hangi ülkede olduğunu sorunca bu konuşmayı duyan İsa’nın anne ve babası gayri ihtiyari gülmüşlerdi Duran soru sorduğuna pişman olmuş , yüzü kızarmıştı. İsa’nın babası ise kasabalarındaki ilkokuldan sonra , il merkezinde bir lise , daha büyük şehirlerde ise Üniversite olduğunu Üniversitelerde en üst düzeyde meslek eğitimi verildiğini söylemişti. Bu açıklama üzerine Duran ‘da Üniversite okursa hayatının güzel olacağını , İsa ve ailesinin evindeki kitaplık gibi kitaplığı , onların evdeki gibi güzel eşyaları olacağını düşünerek “ Bende Üniversite okuyacağım” diyerek o gün and içmişti.
Zaman su gibi akıp geçmekteydi.
Duran ailesinin tüm ilgisizliğine rağmen ilköğretimden sonra da İl Merkezindeki liseyi yatlı olarak kazanmış, daha sonra da büyük şehirdeki Üniversiteyi kazanarak doktor olma yolunda bir adım daha atmıştı. Artık anne ve babasına bile yük olmadan aldığı burslarla çok rahat geçinmekteydi İstanbul’da.
Ömer ise askerden geldikten sonra hemen komşu köyün ağasının kızı ile evlendirilmiş ve sorumluluk nedir bilmeden bir anda evliliğin ağır sorumluluğu ile yüz yüze gelmişti. Ömer durmadan tarlada çalışmaktan ve anne ve babasının her dediğini yapmaktan , evlilik nedir ? Babalık nedir ? Bunları öğrenmeye fırsat bulamamıştı.
Ömer evlendiği zaman , hesap kitap bilmemesinden dolayı , aldığı her şeyin parasını babası ödemekteydi. İnsanlar bu yaşa gelmiş bir insanın en ufak hesap bilmemesine şaşmaktaydılar.
Ömer, bir süre sonra kasabanın kumar oynayan, kız peşinde koşan , hovarda gençlerinin etkisinde kalmaya ve onlarla arkadaşlık kurmaya başlamıştı. Akşama kadar tarlada çalışmakta , akşam yemekten hemen sonra kahvehaneye koşmakta , sonrasında da eve gelip yatmaktaydı. Sanki ev değil oteldi. Gelip yatılan, yemek vakti uğranılan bir yer.
Duran, bir süre doktor olarak köylerinin bağlı olduğu ile atandı. Bir zamanlar “ Böyle anne ve babadan böyle yaramaz çocuk mu olurmuş?” diyen Ömer’in anne ve babası bile onun hem doktorluk yaparak hem de çevresini aydınlatması karşısında hayranlıklarını gizleyemeyerek , “ Keşke bizim oğlanda küçükken yaramaz olsaydı, gözü açılsaydı” demeye başlamışlardı.
Ömer’in anne ve babası” aman çocuklarımıza tarla alalım kimseye muhtaç olmasınlar” diye düşünerek tarla almışlar ama sosyal güvenliklerini ihmal etmişlerdi . Sordukları zaman “ Bizim sosyal güvencemiz çocuklarımız , onlar bize bakar “demişlerdi.Halbuki pısırık, içine kapanık , kalıplanmış olarak yetiştirilen çocukları, anne ve babalarına bakmak şöyle dursun , onlara yük olmaya başlamışlardı. Anne ve babaları bile cahillikten bunu yetmiş yaşında ancak anlayabilmişlerdi.
Duran , okulu tamamlamasına rağmen kitaplar okumakta, bazen kitapları okuduktan sonra çevresindeki gençlere armağan ederek “ oku “ emrini bir ibadet gibi yapmaktaydı. Bazen bir gencin gelerek “ Duran ağabey, verdiğin kitap ne güzel, benim yeni ufuklara yelken açmama sebep oldu” diye teşekkür etmesine gerçekten de dünyalar kazanmış gibi olmaktaydı .
Duran , doktorluğunun yanında çevresindeki insanlara sevgi göstermesinin yanında, güzel ve etkili konuşması sayesinde hastaları hem ilaçla hem sevgi ve güzel sözle de tedavi etmekteydi. Boş zamanlarında köylere giderek sağlıklı yaşam konusunda konuşmalar yapmakta ,onlara kitaplar armağan ederek, çocuklarını mutlaka okutmalarını , ibadetlerinin yanında okumayı ihmal etmemelerini anne ve babayı taklit eden çocukların gelişiminde okumanın, anne ve babanın çocukların yanında okumasının öneminden bahsetmekteydi.Duran geliştikçe , çocukları da gelişmekteydi. Bu yüzden Duran öğretmen bir bayanla evlenmiş , Onun da öğrencilerinin Aydın insan olmasına gayret etmesine teşvik etmekteydi.
Bir gün Duran ‘ı bir hastaya davet ettiler. Tarlada hastalanan bu hastası yakın akrabası Ömer’di ve düzensiz sigara ve alkol kullana kullana vücudu nerede ise iflas etmek üzere idi. Duran bu durum karşısında çok üzüldü. Bir yanda anne ve babasının kendi okumasına karşı tavrını , öbür yanda Ömer’in anne ve babasının tavrını düşünerek üzüntüsü daha da artmaya başladı.Gene de Ömer’in sevgiye ihtiyacı olduğunu hissederek Ona sevgisini gösterdi.İtina ile ilaçlarını kendi eli ile alarak verdi. Istırahat etmesini söyledi.
Ertesi gün Ömer’in gene arkadaşlarının daveti üzerine kahveye gittiğini öğrence gene üzüldü Duran . Aile ile sohbet etmek, gazete kitap okumak dururken kahvede insanların ne işi vardı ? Bunu Duran 40 yaşında bile anlayamıyordu.
Duran, Ömer’i o gün evinde ziyaret ederken , Ömer’in hanımı ve çocuklarının perişanlığı karşısında çok üzüldü. Ömer’in oğlu da aynen babası gibi içki , sigaraya alışmış ve tahsilini de yapmamıştı. Bu yüzden evlenecek kız bile bulamamışlardı.Duran bu manzara karşısında anne ve babaların çocuklarını mensup oldukları milletin gelenekleri ve dini ile yetiştirmelerinin ne kadar önemli olduğunu , Ömer’in anne ve babasının kendi yaramazlığını eleştirmek yerine , Ömer çocukken bu güzel milletin ve dinin gereklerini öğretseler acaba aynı manzara ile karşılaşır mıydım ? diye sormaktan kendini alamadı. Artık ne Ömer’in ne da kendisinin anne ve babası hayattaydı. Ne de eski akrabalık bağları kalmıştı. Anne ve babaları ne kadar samimi ve aynı kültürün insanı olsa da Ömer başka bir rüzgara kapılmış , güzelliklere sırt çevirmiş , Duran ise başka bir rüzgarla Oku emrine uyarak başka bir yere savrulmuştu.
Duran Ömer’in evinden çıkarken hayatın hem ne kadar kolay, hem ne kadar zor olduğunu anlamıştı. Milletimizin geleneklerine ve dininin emirlerine uyarak çalışan ve kendisini kötülüklerden koruyan insanın hiç sıkıntı çekmeyeceğini bir defa daha görmenin sevinci ile şükrederek, Ömer’in ise bu geleneklere, emirlere uymayarak kendisini ne kadar zora soktuğunu görüp , üzülerek oradan ayrıldı .
İyinin ve kötünün savaşı insanlığın var olduğundan bu yana Ömer ile Duran ’ın hayat mücadelesine kadar gelmiş ve sonsuza kadar da devam edecekti. Hayat insanın önüne güzellikleri de çirkinlikleri de sermekteydi Seçim insanın kendindeydi ve seçimlerinin sonuçlarına da katlanmak zorundaydı insan.
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.