- 533 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KISKANÇLIK
KISKANÇLIK
Sana yazıp , yazıp ta yırttığım kim bilir kaçıncı mektup bu.
Biliyorum kızgınsın.
Benden uzun müddettir bir haber alamadın.
Hastaydım.
Kızma , alınma bana.
Düşündüm durdum , karar veremedim bir türlü.
Kimsin ; nesin ; nasıl davranmam gerek sana.
Bir an, beni okşayan ellerin geldi aklıma.
Saçlarımda sonbahar rüzgarları gibi gezinen.
Bir an, o parfümsüz saf kadın kokun burnumda tüttü.
Özledim seni.
Özledim göğsüme yaslanan başını,
Yalvaran bebek bakışlı gözlerini.
Yağmurlu , sim siyah bir gecede sırılsıklam olana dek yürüyüşümüzü.
Toprak kokusuna karışan nefesini ,
yağmurla beraber düşen gözyaşlarını düşündüm hep.
Sonra;
sonra başına duvaklar oturttum beyaz , beyaz.
Kollarına bilezikler taktım altından dizi , dizi.
Birde öyle baktım sana.
O kadar güzeldin ki.
Sonra aklıma geldi o değişen bakışların.
Bende sanki başkasını gören sarılışların.
Düşünüyorum hep.
Benzer miyim acep ilk sevdiğine.
Yeşil miydi onunda gözleri?
Buruk muydu bıyıkları?
Avuçları nasırlımıydı onunda benimki gibi?
Ve de ondan sonraki?
Anlatmıştın ; severmiş mum ışığında yemek yemeyi.
Isırır mıydı benim gibi dudaklarını öperken?
Kıskanır mıydı seni ?
Sızlar mıydı burnu?
Dolar mıydı gözleri sana bakarken?
Uyanıp ta gece, seyreder miydi seni sabahlara kadar, sen uyurken?
Saılmışmıydın ona da bana sarıldığın gibi?
Öpmüş müydün beni öptüğün gibi?
Seni seviyorum demiş miydin bebek bakışlarla?
Görmüş müydü yuvarlak omuzlarını , çocuksu göğüslerini?
Onun muydu bir tanesi de benim gibi?
Anlayacağın, ters kalktım dünyaya bu sabah.
Kafam kazan gibi.
Gözlerim ağrıyor.
Dün geceden olacak herhalde.
Karıştırdım gene içkiyi Maltepe’deki Baba’nın meyhanesinde.
Balgat’a ,Fabrikaya yollandım erkenden.
Şef inşallah bozuk çalmaz kaç gündür neredesin diye.
Atölye’ye girdim.
Özlemişim tezgah seslerini , yağ , çinko, kokularını, asit buharını.
Apal , kokumu almış.
Geldi koştura koştura.
Bir iki kokladı tulumumu , dayadı ayaklarını göğsüme.
Bir güzelde burnumu yaladı.
Vefakar Apal.
Anlaşılan, o da özlemiş beni.
Gecekonduların arkasındaki tarlaya, bu yılda buğday ekmişler.
Hafiften filiz vermiş uçları.
Tornacı Mahmut kızını evermiş.
Oğlu Bilali de demir harmanına vermişler.
Geçinememiş mekaniğin şefiyle.
Kaynakçı Sait Almanyaya’ya gitmiş.
Daha mektup gelmemiş.
Hasan Koç artık frezede. Keyfine diyecek yok.
Şefin karısı hamile imiş.
Barakalar tüm temizlenmiş.
Ha , birde yeni tezgahlar gelmiş İtalya’dan.
Bir hidrolik presle birde üniversal matkap.
Geçtim tezgahımın başına.
Bir demir köşebent aldım elime.
İmalat kartına baktım.
Üç delik sağ kanat.
İki delik sol.
Birde kenar kesme, 150 adet.
Koydum demiri tezgahın bankosuna , ittim zımbanın altına.
Sana sarılanları düşündüm , çektim kolu.
Sağa bir delik.
Okşayanları düşündüm , çektim kolu.
Koklayanları düşündüm , çektim kolu.
Öpenleri düşündüm , çektim kolu.
Çektim , çektim , çektim, çektim, çektim ,çektim.
Önümde demir delik deşik.
Bir yorgunluk benliğimde.
Kendimi düşündüm;
Bastım pedalına makasın; demiri ortadan, ikiye biçtim.
Ankara - 1969
Atila Bozoğlu – Eski Foça