- 640 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞATA <1.Cİ BÖLÜM
ŞATA 1. BÖLÜM
]Son kez yanağını cama yaslamış olmalıydıki odanın kapısını açtığımda yüzüne vuran güneş ışınları altında gözleri açık kalmıştı gökyüzüne doğru bakıyordu.camda hala daha nefesinden kalan buhu vardı.sabahın kör vakti kalkardı şehrin lmbaları birei birer kapanışını seyredirdi her seferinde görüyormusun torunum ne güzel göz kırpıyor bu şehir bize.kuş çığlıklarını duyormusun torunum gecenin perdesini açmasını haykırıyorlar bize gündüzü bekliyorlar gökyüzüne doğru çığlıkları yükseliyorlar aralarında ortak bir bağ vardı kuşlarla ikiside gökyüzünü görebilmek için sabırsızlıkla beklerdi.son kez gökyüzünü görebildimi onu asla öğrenemiyecektim.şata eskiden Rumlarda duvar ustalarına diyorlardı.öldükten sunra elleri mala gibi olduğundan şata benzetmesi yapmışlardı diye bir söylenti yayılmıştı.aslında şata ufak tefek bir kadındı iki büklüm gezerdi gökyüzünü görebilmek için ya oturması yada yatması gerekirdi ömrünün son onbeş yılını böyle gökyüzünü hasret geçirmişti şatanın .elleri okadar büyük değil di aslında dağdan özenerek seçtiği büyük bir çimçir ağacını kesmiş güzelcene işleyerek kendine zarif bir baston yapmıştı.şimdilerde hatırlıyorum o zarif bastonu bile parmakları kavramaya yetmezdi.babasından öğrendiği ve gördüğü bilgilerini iyiden iyiye ilerletmişti .elinden her iş gelirdi babasından kalan bir iki el aleti vardı bir tane ahşap rende bir iskarpile bir çift sveden menşeyli eğe si hatırlayamadığım bir ikki ufak tefek el aleti daha vardı.eğeleri özellikle anlatırdı yabancı menşeli olduğunu sveden olduğunu altına basa basa söylerdi zenginlik belirtisiymiş gibi.elinden her iş gelirdi ömrünün hepsini tek başına geçirdiği için her konuda bilgisi vardı.şata bir marangoz babanın ilk çoçoğuydu birde Mustafa adında bir erkek kardeşi vardı annesini mustafanın doğumunda kaybetmişti.şata henüz daha altı yaşındaydı aradan bir yıl geçmeden istiklal harbiyle birlikte babasına seferberlik emri geldi apar topar yemene gönderildi .şata küçüçük bedeni ve elleriyle baş başa kalmıştı .ne zaman radyoda yemen türküsü çalsa gözleri bir bardağı doldurarcasına dolardı ama asla ağlamazdı bir damla daha birikse bardaktan boşanırcasına ağlıyacağını bilirdi.<şu yemeni bir kez olsun görmek isterdim giden gitmiştide gerçekten gelen yokmuydu acaba>bilmemki şata hala diye seslendim .içine bir yumruk gibi oturmuştuki galiba o son damlayıda gözünden bırakı vermiş olmalıki bardak bu kez dolmuş ve bu son damlayla birlikte boşalmıştı. İçerde kendi odasında sessiz sessiz ağlamıştı.bir hışımla<zaten sende bir bok bilmesin>öfkeli bir ses tonuyla bağrdı.bu kadar hassas bir konuda halt edip ağzımdan bir anda çıkı vermişti asansör boşluğuna düşer gibi karanlık derin bir kuyuya düştüğümü hissetim bir anda .bu soruyu bana sorarken belki dönen olmuştur babasından bir haber alabilirdi belki hiç olmasa mezarı varmı yoksa rasgele öldüğü yerde kurda kuşa yemmi olmuştu.<birde sözüm ona yüksek mektep bitirmişsin senolsan olsan yüsek merkep mezunu olursun aradaki farkı biliyorsun dimi torun>o çalı süpürgesi sesiyle seslendi acısını anlamıştım ama i işten geçmişti.biraz olsun havayı yumuşatmak adına <okadarda merkep değilimya şata hala><bellimi olur senin işin>hafifce dudağını yana kaydırarak gülmüştü.pek nadir görülmüştü güldüğü.<FİTRUKAM>diyerek sarıldım boğazına.<ne fitrukası fitrukalık halmii kaldı bizde>
Fitruka tam olarak filizlenen kestane anlamına gelir ilginç bir hikayesi vardı.ilk kez bende şata dan duymuştum daha çocukken şatayı ziyareti gitmiştik yanılmıyorsam beş altı yaşlarındaydım .bahçede oyun oynarken torun diye seslendi ayağının altında fitruka var bende anlamamıştım aval aval bakındım sağımı soluma ha o işte o fideyi çek kopar dedi asıldım köküyle birlikte geldi fide kökünün uçunda kestane vardı.şaşırıp kalmıştım.kestane ağaçından meyvesi yere düştüğü zaman dikenli kozasından karga meyvesini alır uygunca bulabileceği yere gömerdi aç kaldığı zaman kestaneyi gömdüğü yere gitiğind e kestane fide haline gelirdi oda benim yaptığım gibi fideye asılır kestaneyi yerdi .bizim buralarda rize ve dolaylarında yaşı geçmiş ama diri genç gösteren kadınlara hem moral anlamında uuuy duriysun fitruka gibi iltifat edilir.şataya yemenden ozamanlar babasına ait bir iki parça eşya gönderilmişti bunların içinde köstekli saati solingen marka çakısı yüzüğü ve çarıkları.bir beze sarılmış halde tam aradan dört yıl geçmesine rağmen şataya ulaştırılmıştı .babasına ait eşyaları çok az insana göstermiştir.bunlardan biriside babamdı bend e bu şanslı insanların arasında idim<gel torun>diye seslendi bana elinde şeker çuvalına benzer bir renkte sarılmış kırmızı mumdan yapılmış mührün yarısı duruyordu <bak torun babamdan bana kalan birkaç tane marongoz el aleti ve bu bohça .><ne var bohçada ><dur patlama emi açıyoruz işte bak torun iki kulağını aç beni iyi dinle bu memleketi bu hale getirenler dedi bu bohçadaki babamdan kalan çarıklara iyi baksınlar bir gün gözlerine sokacağım bu çarıkları>sinirli bir şekilde çıkış yaptı gözleri dolmuştu şatanın .bohçayı usulça masanın üstüne koyup içindeki malzemeyi tek tek masanın üstüne sıraladı gözlerim çarıklara bakıyordu iki çarığında uçu yoktu sanki yırtılmış değilde kopartılmış gibiydi .şata hala aniden kulağımdan tuttuğu gibi sıkmaya başladı <bak torun dedi şu çarıklara iyi bak bir gün okurda büyük adam olursan belki vekil mekil olursun yada hükümet adamı bu çarıkları unutmayasın diye asılıyorum kulağına .>ama ne asılmaktı kıpkırmızı olmuştu acısı hala kulağımda sanki kopacak sanmıştım.<torun benim babam senin Mustafa dedenin babasıydı biz yetim büyüdük senin dedeni ben büyüttüm ><iyide şata hala kulağım diye seslendim ><anlatacağımı bitirinceye dek kulağın elime emanet susta beni dinle torun bu çarıkların niye uçuyok sençe?><yırtılmış >acı bir ses tonuyla seslendim .<hayır torunum dedi bu çarıkları babam harbe gidince yemene beni dedenle bırakıp daha deden bir yaşını bile doldurmamıştı ben altı yaşlarındaydım dörtyıl sonra bu bohça elimize tutuşturuldu ozaman anlamamıştım niye çarıklar yırtık şeye yordumduydu fazla yürümektem savaş hali diye daha sonraları dikkatliçebaktığımda yendiğini anladım babam cephede öyle aç kalmıştıki çarıklarının ucunu yemişti bu memleketi biz böyle kurtardık babam cephed bende Mustafa deden kuçağımda ne yiyecek ne yakacak bahçede birkaç mısır birde yüklü bir inek birde birkaç kilo korkata vardı bu memleketi böyle bedel ödeyerek buralara geldik>kulağımı bıraktı <kulağına küpe olsun söylediklerim babamın açlıktanmı yoksa vurulup öldüğünü bile bilmiyorum hala daha >söylendi gözünden iki damla yaş düşü verdi çerıkların üzerine .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.