Nokta, virgül, sen...
Saatler saatleri kovalar bazen, günler günleri… Hiç geçmesin istersin zaman. Herkesin gelmesini iple çekmekte olduğu anları, elinin tersiyle itiverirsin… Kendi başına kalmak çile, ıslak sokaklar hâldaşın olur…
Bazen derin bir mavilikte ararsın teselliyi, bazen karakalem bir resimde. Hedefine odaklanmış bir objektif gibi netlemeye çalışırsın görüntüyü. Nereye bakarsan bak, aklında hep aynı şey vardır. Bazen gözlerin kararır, üstüne çöker gece… Saat zili siren sesi gibi duyulur… Yine elin ayağına dolaşır aynı bilinçsizlikle. Programlanmış bir makine gibi çalışmaya başlarsın. Yine aynı boş bakışlar vardır gözlerinde…
Kendisiyle savaşmaktan yılmış nice eski kahraman gibi bir kenara çekilip, seyretmeye çalışırsın tüm ahvâli. Ama içini içini kemiriyordur bir şeyler. Etini kıstırıyordur, canını yakıyordur. Oyuncağını arayan bir çocuk gibi kırgın ama ümitli hissedersin bazen. Bazen de aylardır beklediği hediyesi alınmayan çocuk gibi öfkeli. Herşeyi silip atasın gelir. Yerine kuracaklarına bağlamak istersin yeni ümitlerini. Ne yönden estiği belli olmayan bir rüzgara karşı şemsiye tutmak gibi, hangi tarafını korumaya çalışsan, diğerleri korumasız kalır. Sırtını verip dövüşeceğin bir arkadaşın da yoktur yanında. Tek başına hangi bir yana yetişebilirsin ki?
Bazı sorular vardır, cevapsız kalmaya mahkum… Bazı duygular vardır, ölümsüz kalmaya mahkum… Ve bazı yazılar… Sonuçsuz kalmaya mahkum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.