SİZ, SİZ OLUN!
Köy toplantısı olur şehirde. Herkes dökülür oraya nisan yağmuru gibi. Hasretliktir, vuslattır, sıladır. Gün birlik günüdür, dirlik günüdür. Muhtar, ihtiyar heyeti, imam, öğretmen ve köy halkı. Muhtar döktürdükçe döktürür incileri, saçtıkça saçar galeyana gelerek fikrindekileri. Kalabalık görmüştür, şehirdedir ve muhtardır. Yani geminin kaptanıdır bir bakıma. O konuşmayacak da kim konuşacak değil mi ahali? O çığırmayacak da kim çığıracak?
Bir ara öğretmen muhtarın kolunu sıkar çaktırmadan, sıkışmıştır ve kıvranmaktadır. Muhtar başını eğer, kulağını kabartır öğretmene. Öğretmende çaktırmadan “Defi Hacete gitçem gayri” der. Muhtar anlamadan; “Başım üstüne” der. (Siz siz olun anlamadığınız bir şeyi onaylamayın sakın.) Bizimkisi güler tuvalete giderken hem de karnı ağrıncaya değin; muhtar anladı mı anlamadı mı diye. Dönüşte muhtarın yanına oturur yine. Muhtar konuşmasını bitirmiştir, biraz daha sakindir artık. Bir ara öğretmenin kolunu tutarak; “Sahi Örtmen Bey, defi hacet nedir?” diye sorar. “Sen demincek kalkıp defi hacete gitçem demiştin de ondan!” Öğretmen de usulünden içindeki kahkaha fitilinin ucunu kaçırmamaya dikkat ederek; “Ya Muhtar Efendi, tuvaletim gelmişti de ondan öyle söyledim.” diyecekken muhtar sözün son kısmını dinlemeye dahi gerek görmeden; “Ulan, bir de ben başım üstüne dedim!” diye basar feryadı figanı, kahkahayı tufanı iç içe. Faka basmıştır, yok b.ka basmıştır bu kez.
Siz siz olun sakın ha! Anlamadığınız bir şeye âmin demeyin. Gaza gelmenin insanı bazen en ufacık noktada dahi nasıl rüzgarın önüne katıp götürdüğüne dair güzel bir anekdot olarak nisyan (unutma) ile malul(hastalıklı) hafızanızın bir köşesinde ebediyen not edin.