- 833 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Çok zor sesindeki yabancıyı tanımak
Çok zor sesindeki yabancıyı tanımak. Sanki oturup yeniden yazmışsın kendini. Yeniden oynamışsın o eski oyunu. Renklerin, tatların, kokuların ve en acısı bedenlerin yerlerini değiştirmişsin. Çok başka bir yüz olmuşsun aynanda, tanıyamıyorum artık seni. Kazayla da olsa içindeki enkâzın altında kalmışsın sen.
Bazen yardıma muhtaç hissediyorsun kendini ama gururun hâlâ savaşçı, hâlâ kadınlık zırhın var üzerinde, boşluklarının prensesisin sen muhtaçlığına asla boyun eğmeyen. Ama ne yazık ki, o büyük boşluk saklı iyiliklerini de çalmış bir öğleden sonra. Bir şey olmaz diye içine attıkların, küçük diye dönüp onarmadığın o eski acıların, parçalanmana karşı çıkmayan çatlak sesin seni ışıksız bırakmış.
İçinden kimsenin gelip almayacağını sandığın küçük kız çocuğunu, kusursuz bir yok oluşun içine hapsetmişsin, artık dinmez göz yaşların... Sokaklarındaki çocuk seslerini çalmışlar senden, saklambaç oynayan çocuklarını çalmışlar. Yaralamışlar anneliğini… Felaket değil de nedir bu? Parklara sıkışmış ömrün, çocukluğunun sallandığı salıncaklardan düşmüşsün yeryüzüne, cennetten.
Kusursuz sandığın doğruların tamamen yalnızlığa düşürmüş seni. Karanlık şahit olmuş hep yanlış yüzleri aldatmana. Aldattıkça alışmışsın aldatmalara… İştahla kanamaya bırakmışsın kendini. Ayrı acılar her nasıl olmuşsa içimizdeki aynı sevdaları kanatmış. Benim de dinmeyen iltihaplı göz yaşlarım var…
Bir türlü kendimiz olamayışımız, başka yüzleri takıp aynalarda kendimizi aramamızdanmış meğer. Ayrı acılar her nasıl olmuşsa bizi aynı enkâzın altına itmiş. Meğer sesim senden de yabancıymış bana, sanki hiç tanımamışım kendimi. Tatların, kokuların ve en önemlisi bedenlerin yerlerinin değişmesi o başka yüzü sen sanmama neden olmuş. Ne denli kırıldığını aynanda görememişim...
Alican Doğar