Çark
Oyunlara alet olmak, oyuna gelmek ve bunun sızısını taşımak küçük bedenlerde.
Neden yerinde ve zamanında aklımız bize “iyi düşün” demez ki. Dedi de acaba biz mi duymadık, o kadar mı gürültülüydü oyunlar, sesi o kadar mı derindi yüreğimizin, neden ulaşamadı bize. Sonra ağırlığınca yüklenip tanımadığımız yükleri sırtımıza… nereye!
Oysa,
Herkes giderken biz kaldık, dağ yaptık bağrımızı, zindandı bakışımız, silahtı sözümüz ama yeri geldi sus/tuk/turulduk. Herkesin gitmeye korktuğu yerde biz yürüdük gittik, aldık bayrakları elimize kalelere diktik. Mükâfatımız neydi bizim?
Her dişinde binlerce can öğüten çarka yeri geldi can yaptılar bizi, yeri geldi diş. Şimdi çarkın göbeğinde ateşlerde itiş kakış.
Ne zaman ağlatıldık arkasından hayat bu deyip yuttuk sesimizi, sırtı sağlam olanlar yürüdü gitti biz gene yaya kaldık. Ayaklarımız yara bere, sığındığımız çınarlar gölgesizliğe gebe. Olsun varsın birileri yine omuzları geniş, başı dik, beli eğilmeden, gözlerini yalanlara yenik düşürüp kaçırmadan / dümdüz, adam gibi / ayaktadırlar. O geniş omuzlar başımıza yastık bekler belki!
Varsın ateş yaksın yüzümüzü, varsın ayaklarımızda olmasın çarık, olmasın tutunacak dalımız. Özümüz var ya özümüz, hani içimizde sımsıkı tuttuğumuz, hani dokunsalar aslan kesileceğimiz, yuttuğumuz sesimizi çığlık çığlık yükselteceğimiz.
Yükseltsek ne olacaksa artık, bir şamar ile dudaklarımız küsmeyecek mi sese? Isırmayacak mıyız dilimizi içimizde?
Küçükken hep büyümeyi istedik, adam yerine konulacak, dinlenecekti diyeceklerimiz. Ne oldu, kim dinledi! Doğru söyleyen hangi köyden çevrilmedi?
Kaybetmeden umudu, yitirmeden barışa tutkuyu, dilimizde sözümüz, sözümüzde özümüz, özde vardır elbet yürümeye gücümüz. Bıçak sırtında yürürken biliyorduk durmayacak damarda kanımız, özümüzü de akıtamazlardı ya.
Arkamızdan rüzgâr usulca dolanır bir gün geçer önümüze… kanımız çekilir, başımız dik uzanırız dört kolluya. Hay böyle çarkın…
Kapıma altından kalem kağıt getirdiler
Kırmızı halılar serdiler ayaklarıma
Bir tas şaraptı zehirli sunulan dudağıma
Sağ kaldım onca leş ile atmaca arasında
Daha çok şey vardı söylenecek
İhanetin ağırlığı demir üşümelerde
Duvar aynı duvar, dağ aynı dağ, menzil aynı
Ben lal kaldım onca piyon ile şarlatan arasında
Hani bilmesem bu çarkı
Tanık olmasam düşene tekme atıldığına
Kumarın rengini görmesem ecelin gözlerinde
Tükürürdüm yüzüne
Şeytan masum kaldı onca kurt ile çakal arasında
Nevim Karahan
Çark Yazısına Yorum Yap
"Çark" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.