Suriye İzlenimlerim - 3
Gezimizi bu yazıyla tamamlamaya çalışacağım. İstediğim gibi olmadı; ama imkanlar ancak bu kadar el veriyor. Salahaddin-i Eyyübinin makberini ziyaret ettik.
Selahaddin-i Eyyubi (1138 - 1193)
Başarılı Bir yönetici, cesur bir kumandan, ehli takva bir mümin idi. Aslen Tikrit doğumlu olmasına rağmen Şam’da büyümüş, iyi bir dini eğitim almıştır. Irak’ın da medarı iftiharı olan Selahaddin-i Eyyubi, babasının Kürt annesinin Türk olduğu rivayet edilmiştir. Bir çok savaşta zafer elde etmesine rağmen onu tarihin altın tahtına oturtan en önemli başarısı Haçlı seferlerini tar-u mar ederek 88 yıl Frenklerin yönetiminde kalan Mescid-ul Aksa’yı esaretten kurtarabilmesidir. Irak’ın Bağdat kentinde bulunan çapraz kılıçlardan biri Saddam’ın, diğeri Selahaddin-i Eyyubi’nin kılıcını temsil ediyormuş. Dünya malını pek önemsemeyen o müstesna şahsiyetten vefatından sonra irsiyet olarak sadece kılıcı kalmıştır. Boşuna dememişler "eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri."
Takvası, cesareti ,adaleti insanlık alemine yeter. Hatta nice imparatorları bile kendine hayran bırakmıştır. Mesela hayranlarından biri olan Alman İmparatoru mezarı için özel bir sanduka yapıtırıp göndermiş fakat mezarın açılışı uygun görülmediğinden dolayı mezarının hemen yanıbaşına bırakımıştır.
Kahraman mı kahraman mertlik cesaret Onda
Kürt Türk kanını taşırken, başarı itikadında
El alem hayran kalmış Onun ferasetine
Harrani himmet etmiş Onun cesaretine
Ruhu dualar bulsun cennet ise mekanı
Dünya kimseye kalmaz Nebiyyi Ekrem hani
Tanıdılar İlahı selam verdiler Nebiye
Zulüm etmediler yaşlıya ne kadına ne sebiye
Yazarsam beyitleri inanın yüzü aşar
Andıkça duygum kabarır aşk kadehim taşar
Allah dostu bu zatı anlatmak ne haddime
Hak Teala buyurmuş Ona Hüsnü Hatime
BİNTÜZZEYNEP
Ruhu şad olsun, Allah taksiratını af etsin, sevenlerini bağışlasın; inanıyorum ki insanlar iyi niyetle makberini ziyaret eder, Allah’tan medet beklerler. Ne var ki ileri derecede israfı andıran bir tarzda makamı techiz edilmiş. Sedece makberinin kubbesi 5000 ton altınla kaplama olduğu ifade edildi maalesef, ayrıca bazı ziyaretçilerin duvarları ve yerleri öptüğüne de bizzat şahit oldum. Bu davranışlar nefsin hoşuna gidebilir; ancak manevi açıdan moral verici davranışlar değil kanaatimce.
Akşamüstü Babüşşam adında uluslar arası denebilecek bir restorantta akşam yemeği yedik zaten genel özelliğiyle Guinesse rekorlar kitabında yer almış bir özellikteydi. Safari otelde gecemizi geçirdikten sonra Pazartesi sabahı Medinetül Halit adı verilen Humus kentine doğru yol aldık
HALİD BİN VELİD
Evet evet Halit Bin Velit... O Halit Bin Velit ki Peygamber Onun için şöyle buyurmuş “Halid Allah’ın kılıcıdır, Eğilmez.” Bir rivayete göre bu hadisin manası canlı kalsın, tartışmaya maydan vermesin diye kendisine şehadet nasip olmamıştır. Eğer şehit düşseydi müşrikler ve azgın kafir daima eleştiri için bunu kullanabilirdi şöyleki “hani Allah’ın kılıcı eğilmezdi” dolayısıyla 200’ün üstünde savaşa katılan vucudunda neredeyse mızrağın değmediği yer kalmayan Halid Bin Velid yatağında biraz da içi buruk bir şekilde vefat etmiştir. “Hey dünya hey kim diyebilirdi ki benim ölümüm korkakların ölümü gibi olacak” şeklinde bir ifade tarzıyla hayıflanmıştır.
Zafer üstüne zafer kazanan Halit Bin Velit, ordu komutanlığından alınınca bir nefer gibi ordunun içinde görevini yerine getirmeye devam etmiştir. Humus’a Medinetül Halit denilmesinin sebebi İslam ordusu Humus kentine yaklaşınca o günün Papazları almışlar şehrin anahtarını, çıkmışlar Halit Bin Velidin huzuruna demişler ki, “şu keskin zehiri içerseniz sana şehrin anahtarlarını veririz” Hz.Halid besmele ile zehiri içer hafif bir kusma ile 1-2 saatlık gerçici bir rahatsızlıkla sıkıntıyı atlatır.Bu vesileyle kan dökülmeden kavgası gürültüsüz şehri fetheder ondan dolayı Humus’un diğer bir adı da Medinet-ül Halid’dir.
ÖMER BİN ABDULAZİZ
Emevi halifesi olup Adalatiyle dillere destan bu zata Ömer-i sani ünvanı da yakıştırılmıştır. Anlatılıyor ki istişareyle kendisine Hilafet verilip öğle vakti bildirilince ikindi namazında saçındaki aklar fark edildiği kadar arttığı görülmüştür. Bu sorumluluk duygusu aynen yönetim tarzına da yansımış ve hilafeti süresince arkasında kıyamete kadar hayırla yad edilecek bir tarih bırakmıştır. Bu sürece ait birkaç misal arz edeyim.
İnsanların huzur içinde yaşadıkları için mahkemelere pek iş düşmeyince bazı hakimler savcılar: "pek bir iş yaptığımız yok acaba aldığımız maaş helal mı haram mı" konusunda endişeye düşmüşler.
Zenginler zekatını verebilecek fakir bulmakta zorlanmışlar.
Hilafetten sonra bir süre valilik yapmış daha sonra da Kuran ve iman ilmiyle uğraşarak ders vererek ömrünü tamamlamıştır.
Kendisini para karşılığı zehirleyen adam ona geçmiş olsuna gelince, yanına çağırmış aynı miktarda kendisine para vermiş ve demiş ki, “Bu parayı götür o kişiye ver, benim ölümüm başkasının parasıyla olmasın, bir de buralarda görünme Müslümanlar duyarlarsa seni öldürürler” ne kadar asil bir davranış değil mi?
Halifeyken, bir akşam lambanın gazı biter misafir değiştirmeye kalkışır “aman aman ne yapıyorsunuz ben ne güne duruyorum” der. Biri hizmetliye seslenir kendisi diyor ki “rahat bırakın onu şimdi yatmıştır” lambayı doldurduktan sonra diyor ki on dakika önce Ömer’dim şimdi yine aynı Ömer’im” Allah ondan razı olsun…. Hangi birini anlatayım Mekanı cennet olsun.
Ayrıca Hz.Muhammed (a.s.) Efendimizin mübarek ayak izini ziyaret ettik, Zekeriya aleyhisselamın camisine gittik kabrine selam ve dua gönderdik, bir süre Haleb’i gezdikten sonra otantik bir lokantada akşam yemeği yiyip salavat ve dua eşliğinde Türkiye’ye doğru yola çıktık...
İnşallah başka bir hayırlı yolculuk daha nasip olur böyle güzel bir ekiple. Tüm ekip arkadaşlarıma selam ve hünmetlerimle... Okuyucularıma da yazılarıma gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür ederim.