BOŞLUKTA BİR GÖKTAŞI
Ne fırtınalardan geçtik geldik. Çekip aldı ellerimiz o karanlık dehlizlerden birbirimizi.Yitirdiklerimizi onardık yeniledik.Güvenmeyi ve sevmeyi öğrendik sil baştan.Oysa bir hortuma yakalandık bu kez.Savrulduk evrenin karanlık bilinmezlerine.Dev bir boşlukta durmadan sürükleniyorum.Bazen bir yerlerde rastlaşıyoruz, ellerini uzatıyor gel diyorsun.Bedenim yok artık, beynim hiç bir komutu algılamıyor.Adını unuttum , sözcükleri yitirdim boşluk çekiyor beni, yitiyorsun sonsuzlukta.Kader bu mu? Bir şarkı duyuyorum derinlerden bedenimi, acımı hissediyorum.Gözyaşlarım akıyor, ne beni ağlatan? Anlamaya çalışıyorum, anılarım da yok kimliksizim. Bir ahtapot yapışıyor, ayaklarıma. Kusacağım ne iğrenç bir yaratık bu her bacağı başka yalan. Koparıp atıyorum onu… Ve işte yine sonsuz yuvarlanış… Bilmediğim galaksilerin yıldızlarının, gezegenlerinin yanından geçiyorum. Bildik dünyalarda yaşam alanlarını kullananlara bakıyorum ilgisizce. Duygularım alınmış, hiçbir şey ifade etmiyor mutlulukları, acıları bana. Geçmiş ve gelecek yitmiş evrenin sonsuzluğunda. Serseri bir göktaşı gibiyim nereye çarpacağımı bilmiyorum.
Bir ayna bulmalıyım, kendimi arayıp çıkarmalıyım oradan. Bir beyaz kağıda çizmeliyim bedenimi yeniden. İçinde bir can… Ayaklarımın altında bir dünya, yerçekimini hissettiren. Bir tekne de olmalı, dalgaların kucağında gökyüzünü seyredebileceğim, dinginlikle.