- 1520 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Benim Edebiyat Profesörüm; KİŞİYE ÖZEL TAHLİLLER
KİŞİYE ÖZEL TAHLİLLER
Oyhan Hasan BILDIRKİ; Öğretmen emeklisi, İlçe Milli Eğitim Şube Müdürlüğü yaparken emekli olmuş bir eğitmen. Edebiyat öğretmeni.. Branşında, konusunda uzman bir kişi. Mütevazı ve cana yakın bir insan.
Benden üç yaş küçük olmasına rağmen; 1974-1978 yılları arasında Söke Akşam Ticaret Lisesi’nde okurken, Türk Dili ve Edebiyatı derslerime girmiş, saygı duyup, sevdiğim bir öğretmenim. Köprü olsa, üstünden geçmem. Gözümde yücelttiğim, gönlümde yaşattığım, paha biçilmez bir değer verdiğim öğretmenim. Ondan önceki Türkçe öğretmenim olan (Rahmetle andığım ) merhum Hasan ÇETİNTÜRK öğretmenimin bende attığı Türkçe temeli üzerine; Sayın Bıldırki hocamın, hakkını ödeyemeyeceğim emekleri, katkıları var.. Rehberliği ile bu alanda, Türk Edebiyatı’nın bir çok dallarında eser verme çalışmalarımı sürdürmekteyim. Şükrediyorum ki Tanrı’ma, bana böyle güzel insanları rehber etti, öğretmenim oldular. Onlarla her zaman gurur duydum. Onların öğrencisi olmam, olabilme şansımdan ötürü de, ömrüm boyu hep onur duyacağım.
Umut ediyorum ki; sayın Bıldırki hocamın katkıları sürdüğü, ilgileri, rehberlikleri devam ettiği sürece, gelecekte çok eserlerimi gün ışığına çıkarıp vatanıma, Türkçe’me, halkıma çok daha güzel ve kayda değer eserler vereceğim. Şuan elimde hazır olan eserlerimi kitap olarak, basımını yapabilsem, bu iddiamı bugün ispatlayabilirim ama, ne çare!? Ekonominin gözü kör olsun. Bir tek emekli maaşıyla bu nasıl olacak !? Çaresiz kalışımız ondan.. O nedenle de, sözlerimiz masal gibi geliyor birilerine.. Fakat; masal olmadığını bir gün, cümle âlem görecek. Belki ben göremem amma; görenler o gün beni hatırlasın ve de yâd etsin..
Siyasi iktidarların; bugüne kadar Atatürk İlkeleri’ne aykırı şekilde, yanlış bir uygulamaları var. Sözde; siyasi parti istihbaratlarına aldanarak yazar ve çizer ar-kadaşlara, kendilerine göre birer siyasi yafta asıyorlar, kişileri o kendi elleriyle yazdıkları ve astıkları yaftalara göre değerlendiriyorlar.. O siyasi ve kasıtlı yaftaların aslı olup olmadığı araştırılmadığı, bilinmediği halde, üzerinde titizlikle durulmadan, olduğu gibi, sorgulanmadan kabul görüyor.. Hüküm veriliyor. Ne yazık ki; kişi olarak, altından da değerli bazı öğretmen, yazar, çizer ve sanatçılar kara damgayı (siyasilerce) yada kırmızı çizgiyi yiyorlar. Çoğu zaman bu yanlış uygulama, o değerli kişilerin mesleğinde, ülke hizmetinde yok olmasına, silinmesine, hattâ ölümüne neden oluyor. Bunu araştıran ve bilen yok.. Yalan mı!? Aziz Nesin gibi bu ulusun nice evlâtları var... Yaşarken kıymeti ve varlığı bilinmiyor. Ölümünden yıllar sonra hatalar, yanlışlar anlaşılıyor, düzeltilmeye çalışılıyor fakat ne fayda ?
Yerel gazete ve dergilerde; o sözünü ettiğim yazarlar gibi zaman zaman haksızlığa uğrayıp, kıyıma getirilip, siyasi amaçlara kurban ediliyorlar. Oysa; bir kere yerinde inceleyip araştırılsa gerçekler anlaşılacak, belki de bir çok yanlışlar yapılmadan önce önlenmiş olacak. Aklı selimin yolu bu " Ama, kime anlatacaksın?" Siyasiler; kendi çığırtkanlarının sesinden başka sesi duymuyorlar, sağduyunun yolu da olsa, köklü bir araştırmaya gitmiyorlar.. Güzelim yerel gazete ve dergilerin sonları ile, kapanmalarıyla olay sonuçlanıyor. Olan onlara, kamuoyuna oluyor.. Kamuoyu bir gazete ve dergisini daha kaybetmiş oluyor. Bu yolla nice yazarlarını ve eserlerini bir anda kaybediyor..
İşte; o yanlış kararlardan ötürü SARIZEYBEK DERGİSİ Kültür Bakanlığı’nın abone olduğu dergilerin arasına giremiyor.. Ve, işte onun için; Beşparmak Dergisi de Kültür Bakanlığı dergi aboneliğinden çıkarıldı. Elinizi vicdanınıza koyun.. Allah aşkına, bu nasıl bir siyasi uygulama, bu nasıl toplumsal adalettir!?
Böylesine bir yanlış tutum ve hatalı uygulama; Türkiye genelinde, kim bilir daha nice dergilerin yayın hayatına son verdirdi !?
Sahipsiz yerel basın, yaşamaya devam ediyor. Her şeye, her zorluğa, ekonomik sıkıntılarına rağmen, toplumun vurdum duymaz ilgisine rağmen yaşamaya da devam edecektir.. Çünkü bizlerin yaptığı Türk Kültürüne sahip çıkmak, korumak ve de her türlü kaydı şart içinde yaşatmaktır. Onun için, yaşamaya devam edeceklerdir. Bu, bizlerin ilkesidir.
İşte; yukarıda sözünü ettiğim sevgili öğretmenim Oyhan Hasan BILDIRKİ gibi nice yazarlar oldukları yerde körelmeye, için için çürüyüp yok olmaya bırakılmasalar, gerçek değerleri bilinip, hak ettikleri unvanlar verilip, önleri açılıp, önlerindeki engeller kaldırılıp, eserlerine sahip çıkılıp, topluma kazandırılmaya çalışılsa fena mı olur? Hayır, çok güzel olur. Amma, nerede o insanı, sanatı, kültürü, edebiyatı, ülkesini seven yürek !? Hele hele dilini, öz Türkçe’sini seven o siyasiler, geleceğin sahibi, umudu kişiler nerede?
BILDIRKİ Hocanın hakkı, EDEBİYAT PROFESÖRLÜĞÜ.. Ona; çoktan hak ettiği EDEBİYAT PROFESÖRLÜĞÜ unvanı verilse, bu manevi değerden Söke ve Türkiye ne kaybeder!? Ama; bir de eserleri sahip çıkılıp, basılarak topluma kazandırılsa, Türk Edebiyatı, hattâ (iddia ederek söylüyorum),Dünya Edebiyatı acaba neler kazanır!? Bunu, bir düşünmenizi istiyorum.
Bugün benim ona verdiğim özel unvan Profesörlük unvanını, Türk toplumu, kamuoyu ona bir gün verecektir. Ama; gönül istiyor ki, yaşarken sağduyulu olan kurum ve kuruluşlar bu olayı değerlendirip, Sezar’ın hakkı Sezar’a verilsin..
Bakınız sayın BILDIRKİ hocamın, bir şair arkadaşın şiirlerinin tahlilini yaparken, o şairdeki başarıyı, cevheri açıklarken, kendi ustalığını da nasıl ortaya koyuyor. Buyurun, okuyun lütfen. Bir de siz değerlendirin : Şiir bir gönül işi ya, gönülden akaları geldiği gibi yazamazsın. Gerekirse kanallar açacaksın, setler öreceksin, dinlenme havuzları yapacaksın, çağlayanlarla yada fıskiyelerle süsleyeceksin. Ali Nihat ÖZER’ de, son saydıklarımı gördüm ben.
Görüyorsunuz değil mi? Sayın Bıldırki; şiiri anlatırken bir Mimar Sinan ölçü ve özenine ne kadar dikkat edip, öncelik ve şiirin olmazsa olmazlarının ne olduğunu söylüyor. Bir Peyzaj sanatçısı, bir ressam gibi de detaylara giriyor. İşte incelik, eğitim, kültür, birikim ve ustalık burada saklı. Ve, sözlerine devam ediyor :
Halkıyla iplerini koparmamış. Aşka aşık bir şair, arada bir destan denemeleri de yapmış, Yüzlerce şiir yazan Ali Nihat ÖZER’i kısmen inceledim. Kendisiyle ilgili olarak aldığım notların unutulmamasını istedim. 800’ün üzerinde şiiri bulunan şair; genel olarak üç ana temaya uygun şiirler yazıyor: Aşk, ilâhi aşk ve herkesi anlatan şiirler.
Şiirlerinde kullandığı tarz, ilkin sizi yanıltıyor. İlk şiirlerle birlikte tamam diyorsunuz, yine bir halk şairiyle baş başayım, ilerledikçe işin öyle olmadığını anlıyorsunuz. Sizi yanıltan sebeplerin arasında; şairin dörtlüklerle yazdığı şiirlerinde hece veznini kullanması, halk şairleri gibi mahlas ( ad ) belirlemesi öne çıkıyor. Ama şairin kullandığı dil, daha doğru bir deyimle kelimelerini istif edişi, onlardan farklı.
Özetle verdiğim bu bir-iki paragraf ve birkaç cümle sanırım, anlatmak istediğimi biraz olsun ortaya koymuştur. Bir başka yazımda sayın hocam, benim. Profesörüm ile ilgili yine yazacağım. Şimdilik bu kadar
SUAT TUTAK
Gazeteci-Şair-Yazar
Benim Edebiyat Profesörüm; KİŞİYE ÖZEL TAHLİLLER Yazısına Yorum Yap
"Benim Edebiyat Profesörüm; KİŞİYE ÖZEL TAHLİLLER " başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Merhabalar Suat Hocam. Anlattıklarınıza katılıyorum, saygıyla karşılıyorum. Öğretmenler her zaman değerlidir. Türkiyenin tamamında öğretmenin emeği vardır.
Ancak bir cümleniz beni üzdü...
Son paragraftaki ...yine bir halk şairiyle baş başayım........
Halk şairi o kadar sıradan mı? Halk şiiri o kadar mı kötü ?
Teessüflerimi bildiririm.