Karşı Pencere Işıkları II
İşe yetişmek için aceleyle çıkıyorum evden...Saat yediye doğru herkes büyük bir telaş içinde. Yaşamın karmaşasında yoluma devam edebilmek için mücadele ediyorum. Kalabalık kaldırımlarda sizi sollayıp geçen insanları, nereden çıkacağı belli olmayan okul servislerini, gürültücü seyyar satıcıları atlatıp durağa varıyorum. Her günkü alışkanlıkla olsa gerek çevremi gözlemlemek için kalabalığa bakarken, orada bekleşenlerin biraz dışında bir çift göz fark ediyorum.Ve bana baktığını hissediyorum...Gözlerimi kaçırıyorum nedensiz bir refleksle...Sanki imkansız gerçek oluyordu. Gözlerimi yine ona çevirdiğimde hala bana bakmakta olduğunu fark ediyorum. Belki birincisi tesadüftü ama ya ikincisi?.. Kalbim yeniden çarpmaya başlıyor. Bu kez gözlerimi kolaylıkla kaçıramıyorum.Bana bakan bir çift göz değildi sanki, geceleyin penceremden dışarıya baktığımda gördüğüm ışıktı... Işığın göründüğü pencere,pencerenin arkasındaki hayat oydu...Sanki bakışlarından fışkıran bir güç beni sarmalayıp felç ediyor. Dizlerimin bağının çözüldüğünü hissediyorum.Ben imkansız bir aşkı siyah giysili insanların bekleştiği bir durakta yeniden yazmaya başlıyorum düşlerimde..Otobüs yanaşıyor. İnsanlar ite kaka otobüse hücum ediyorlar. Kalabalık azalırken, geride taş gibi kesilmiş bedenimle durakta tek başıma kalıyorum. Niye burada olduğumu hatırlamam için saniyelerin geçmesi gerekiyor. Ve kendime geldiğimde durakta tek başıma olduğumu farkediyorum...
Günler geçiyor. Ama aklım hala o anda. Gözlerimizin içine bakarken, yalnızca ikimizin farkında olduğu o an. Yine de inanmak istemiyorum ama inanmadan da edemiyorum. Bu öylesine bir bakış olabilir miydi? Öylesine bir bakış beni böyle derinden etkileyip aklımı alabilir miydi? Bir bakıştan bu kadar çabuk etkilendiğimi hiç hatırlamıyorum. Aklımın ucundan bile geçmezdi böyle şey. Uzun zaman önce tutsak ettiğim duygularımın özgür olduğunu hatırlamam için kendimi zorlamam gerekiyor. Bana öylesine uzak bir kavram ki… Aşk… “Zamana tutsak olmuş umut” benim için..Bir tür ızdırap giysisi gibi üzerime geçirdiğim bu inançla yaşamın içinde boş kabuğumla dolaşmayı ve oksijensiz solunum yapmayı sürdürüyordum. Ama şimdi odamın karşısındaki pencereden gelen ışık uzaklarda yanan bir kandilin ısısı gibi yüreğimi kuşatıp sarıyor. Bir tür ayin gibi her gece yerime geçip o küçücük pencereden bir ışık gelmesi için bekliyorum. Artık bu durdurulamaz bir tutku oldu benim için. Bir kere bile olsa onu görmeden uykuya dalamıyorum.Sofrada yemeği hızla yiyor, sonra deliler gibi penceremin önüne koşuyorum. Çatıların üzerinde beliren yıldızlara dalıp giderken, yılmadan dinlenmeden o ışığı görmeyi bekliyorum.
Yattığım yerde yorganı iyice yüzüme çekiyorum. Ana rahmindeymiş gibi rahatım şimdi. Yaşların gözlerimden süzülüp, yastığımı nemlendirmesine izin veriyorum. İşin garibi, kendime ağlamıyorum. Yaşanmamış, yaşanamamış nice aşklar adına ağlıyorum. Hiç yaşanmamış bir aşkın ulaşılmaz güzelliğine ağlıyorum.Ve rüyasız bir uykuya dalıyorum...