BUGÜN GÜNLERDEN BEN
Kendimi kedime yağdırıyorum, gözlerime düşüyorum birer birer...
Uzanıp göğsüme sereserpe, içimdeki müziği dinliyorum. Bozuk ve yorgun bir tıngırtı can çekişiyor sol tarafımdaki gayya kuyumda. Elimi koyduğumda kalp çukuruma, ritimdeki halsizliğe boğuluyorum.
Ey çocuk, ne zaman düştün bu girdaba?
Tenin ana rahminden dünyaya yağdığında, umut ölmemişti henüz. Umudun adıydı zaman, zamanda büyüdükçe bedenine yamanan adın, peynir ekmek gibi aşın oluyordu yaşanmışlık ve de pişmanlık...Oysa sen, ne umutlarla terketmiştin dört tarafını da annenin ördüğü o sana has dünyayı...Şimşeklerin çakmasının tek bir nedeni olduğunu düşünüyordun değil mi?Oysa tomurcuğun yaşadığı savaşı, doğanın çığlını duyduğunda anladın...
Dünyanın, tek bir lisan bilmediğini ve yalnızca bir iklimde pineklemediğini, geçmiş bir yığın olduğunda belleğinde, ve o yığının aslında hiç senin olmadığını anladığında, bir ilah aradın kendine. Bildiğin fakat ısrarla bellemediğin...
Geçmiş; gelecek yaratırmış bak insana...
Anılar gözlerinde seyirdiğinde, sol gözünse kıpırdayan sol yanın ağrıyordu, sağ yanınsa konuşan sağ gamzen gülümsüyordu...
Bir bardak umut içip, sokuluyordun yarınlara her şeye rağmen... Bekleyişler ise yanıbaşında halsizce soluyordu...
Sessiz ol, geçmişi anacağım ve dualarımda seveceğim kendimi şimdi...
tik tak, tik tak, tik tak...
topuklarım konuşuyor biraz alaycı
parlatmayalı saçlarımı
sanki dünya
dünya karardı...
bir gülüyordum ki serin serin
şimdi önünde durup gamzelerimin
bir çaput bağlıyorum saçıma
kabul et
ey uhum!
trajik bir duruş yansıyor
suratıma
ruhumun mekanına gidiyorum
o yere
susa...
Bu vakitsiz dua gene acıyordu, oysa kendi gelmişti dudaklarımın yamacına...
Peki kime tapınıyordu gene benliğim, saçlarıma mı?
Saçlarımı toplamanın, aslında her gün dilek tutmak adına yaptığım bir eylem olduğunu bu duanın ardına anladım. Dualar konuşuyorsa duadır, bir de bunu anlamıştım...
Dağınıksa saçlarım, bilirim ki ; gerçekten dağılmışım...
Dualar, kendime aktığım saatlerdir, şu saati bile rol yapan hayatta...
Kendimle çok sık konuşuyorum kaçamak cümlelerle, belki de sadece bir halisülasyondur bu, kendime çok uzağımdır. Dalgınlığım hiç dalamadığım ruhuma sitemim olamaz mı?Ruhumda, ezilen ölen benleri, büyüyen karanlık bakışları, göremediğime yanıyorum daha önce. Geç kalmadan önce...
Kör sevdalar beslemişim kendime belki de, kızgınlıkla sevmekti bu kendi varlığımı...
Bilemiyorum...
Ama bildiğim bir şey var ki; avuçlarım kanayacak gene ve hiç bir dua dudaklarımın çatlaklarını eskisi gibi yeşertmeyecek...Kopacak saçlarım grileşen yüzümün önünden...
Ağrılarım, parmak uçlarımı iğneleştirecek...
Bir terazi ki durduğum yer, adımlarımın bir yanında hayat diğer yanında çaresizliğimin içinden doğan ıslak dualarım...
Güngün kelepçe taktığım akrep, damarlarını oralarda bir yerlerde, nabzını başka yüreklerde vurdumduymazcasına yaşatacak. Ben, belki de son kez bakmış olacağım suratıma, yalancı aynalarda...
Gideceğim toprağın koynuna, gözlerimde bin pişmanlık, bin mutluluk, bin hicaz...
Çocuklar ağlayacak çocuklar, hem de tüm imgelerden daha ağır, daha kanamalı, daha eşsiz. Cümlelerin intiharı dünyayı kuşatacak ve sadece susmak uyumak istenecek bilinçsizce...
Yazık...
_Bahar Liman_
YORUMLAR
Çocuklar ağlayacak çocuklar, hem de tüm imgelerden daha ağır, daha kanamalı, daha eşsiz. Cümlelerin intiharı dünyayı kuşatacak ve sadece susmak uyumak istenecek bilinçsizce...
Yazık...
onca yıl izini sürdüğüm çocukluğum,aynı harften incinen iki çocuk gibi yan yana uyuyor ve yıllar önce durup sustuğum ,yıllar önce sıvadığım duvar şimdi neden kanıyor bilmiyorum.Bildiğim, silinen taşlar gibi akıp gidiyor zaman yinede kefenlenen sözler çıkardım başkasının risalesinden... Emeğine üretkenliğine sağlık dost.Sevgiyle.