O BİR MELEKTİ
Eskiden meleklerim vardı, sessizce beni koruyan. Onları anacağım burada zaman, zaman. Bu dünyadan göçüp gitmeden sözcüklerim onlara ulaşsın istiyorum .
Bazı insanlar vardır yıllar geçse de kendinizi bir türlü anlatamazsınız. Onların kafasındaki kişisinizdir. Verdiğiniz emek, boş ve anlamsızdır yine de taşırsınız. Bazıları da vardır ki yaşamınızı kolaylaştırmak için gelmiştir sanki bu dünyaya. Bunu öyle bir alçak gönüllükle yaparlar ki çoğu kez hissetmezsiniz.
İşte o da öyle meleklerden biriydi. Kimin ne derdi olsa çözüverirdi. Bir gün surat astığını, boş, boş oturduğunu görmedim, plajda keyif yaptığımız günler dışında. O günlerde sessizce bana katılır, bazan bir şeyler söyler, çoğu kez bilmediğim o uzaklara bakar bir şeyler düşünürdü. Ne zaman yüzüm gölgelense ;’’Kim sana ne yaptı çabuk söyle.’’ der, ben söze başlar başlamaz, sanki yanımdaymış da tanık olmuş gibi söze katılıverirdi. Ondan bir şeyi gizlemek ne mümkün, içimi okuyordu zaten. Kim canımı sıksa yanımda biter, tehlike sezdiğinde vakit geçirmeden uyarırdı. Yanlışımı gördüğünde de kocaman bir azar işitirdim. Bunu öyle bir tavırla yapardı ki kızamaz, bir tek ona burnumun dikine gidemez sessizce kabullenirdim.Zaten ona hayır demek hele de kızmak hangimizin haddine düşmüş ki. O hepimizin meleğiydi.
Mektubumu alır almaz satır aralarını algılamış, sekiz on saatlik yoldan çıkıp, gelmiş ‘’Sahilde bekliyorum’’ diyordu telefondaki sesi. Hiç şaşırmadım gelişine. Bir bankta oturmuş anlatıyordum. Yüzüme bakıyordu sürekli ve beklediğim çözümü söyleyiverdi. Ona yüklediğim sorumluluk hiç de hafife alınır cinsten değildi. Buna rağmen ertesi gün onu gördüğümde sorun çoktan çözülmüştü bile. Yüzümüzde gülücüklerle vedalaştık.
Tanrılar öfkeliydi oysa göremedik. Bütün hışımla üzerimize geliyorlardı. O her zamanki yürekliliğiyle, hiçbir şeyden ürkmeden ve neler yitireceğimizi hesaplamadan restini çekti, savaşını başlattı. Öyle bir daldırdı ki… Nasıl da savrulduk. Ölüme değen ellerimizin sessizliğini yüreklerimizde duyuyorduk sadece. Benimse sığınacak kimsem ve cesaretim yoktu. O yoktu, ulaşamıyordum. Ne bir ses, ne bir haber… Ne kadar çok çabaladığımı, direndiğimi, yenilince yaşamdan vazgeçtiğimi bilemedi. Aylar sonra çıkageldi yüzünde o her zamanki gülücüğüyle.Oysa artık kanatlarım yoktu uçamazdım.
Yıllar sonra yaşadığı kentten bir yabancıya sordum onu, tanıyormuş. Aksini söylese şaşardım zaten. Onu kim tanımazdı ki. ‘’Ona hiç değişmediğimi söyler misiniz?’’ dedim.’’Kim söyledi diyeceğim ?’’dedi. ‘’Siz söyleyin o anlar.’ dedim…