Diken
Düz yolda yürümek zordur. Eğik bir yolda adımlarının şekline, uyumuna dikkat etmeyişin umursanmaz ama bastığın her adım bile bir öncekiyle karşılaştırılır düzlükte. Önündeki çukurlara, yarıklara dikkat etmeyişinin mazereti yoktur artık. Seninle aynı yolda yürüyen birçoğu daha vardır hem de…
Fark edilebilmek için zoru seçer bazıları. Onlar için kaç kişi tarafından fark edildikleri değil, nasıl algılandıkları önemlidir. Düz yolda doğru yürümeye çalışmaktansa, tepelere yanlış adımlarla tırmanmayı seçerler. Yıldızlar olur bazen sırdaşları… Toprağı yastık yaparlar. Bir de gözyaşlarına havlu…
Zor zamanlar bekler herkesi. Şanslı olanları daha sık… Öyle anlar gelir ki, en düzgün yürüyenden daha düzgün olmak bile para etmez. İki adımı arka arkaya sıralayamamak da… Öyle bir çaresizliktir ki, içine kapandığın kafesin anahtarı sende bile yoktur. En iyi eğitilmiş askerin bile çözemeyeceği bir kelepçeyle bağlanır elin kolun…
Ne desen yetersiz, ne yapsan boştur. Hiçbir şey engelleyemez kendini şapşal gibi hissetmeni. Daha bir dikkatle bakmaya başlarsın öteleyip yok saydığın noksanlıklarına. O kadar ki, artık övülmek hoşuna gitmeye başlar. Kendini o kadar perdelemişsindir ki, sana yakıştırılan sıfatlardan medet umarsın…
Gözlerinin altındaki hendekler derinleşmeye başladıysa, artık geri dönüş yok demektir. Fırtına kapıdadır… Tüm diğer fırtınalarda olduğu gibi, bundan da sağ salim kurtulma garantisi yoktur. Görev çok gizlidir; kendin bile bilemezsin ne olduğunu. Hedef yoktur, cephe çoktur… Tünelin sonundaki ışığı gördüğünde yalpalıyor olsan bile ayakta kalabildiysen zafer senindir; kutlayanın yoktur…
Zaten gülü gül yapan, dikeni değil midir?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.