ALİM VE DİYALEKTİK ROSTEM
Merkeze yakın köylerden birinde çeyrek bir otobüsle kente geliyorlardı.Rostem,alim olmadan önceki Rostem’di.Çok bilmeye aday olduğundan parmağını sokmadığı şey,delik kalmamıştı.Balistik araştırmalarda Rostem’in her deliği yoklamış olması egemen kesimi şaşırtıyorsa da bu Rustem’ın şeyinde bile değildi,umrunda bile değildi.Otobüste insanlar,koyunlar,soğanlar,un torbaları,saman yığınları,ot balyeleri içiçeydi.Rostem ön koltukta bir koyunla birlikte şöförün hemen sağında oturmuş bülbül gibi ötüyor,söylediklerini de"Ele degil mi koyin"diye koyuna onaylatıyordu.Koyun da ayıp olmasın diye,hayvanlık bizde kalsın diye arada bir"Meee...meee..."diye onaylıyordu.Zaten zavallı koyunun başka seçeneği de yoktu.Koyunun dili olsa böyle elle tutulur bir politika yapardı,memeleket politika görürdü ama nerde?..Bazen Rostem’in konuşmalarına meeleemiyen koyun,Rostem’e"Ula oğlım asıl koyun sensin ema gine neyse koyunlık bizde kalsın.Sizden biri öter hemen arkasında iki ayaklı koyunlar türer ve sırf hakaret olsun diye onlara koyun dersiniz de bizim içimizdeki dünyayı yıkıma uğratırsınız.Malum enflasyon yüksek iyi şeylerin hayalini kuramıyorsak bu yarattığınız iç yıkımlarınızdan da kurtulamıyoruz.Yetmemiş gibi tatbikat ve vatan kurtarma edebiyatıyla otladığımızı alanları yakıyorsunuz da sonra da vay insan haklarıymış vay hayvan haklarıymış...Bunları sen benim postuma anlat zırto."der gibi bakıyordu.Tabi Rostem’in bunu anlaması için koyun olması gerekiyordu;o da yok...İmkansızdı.Rüstemin koyun olması nasıl olur bilinmez ama koyun koyun olalı böyle bir insana ilk defa raslamıştı.
Rostem konuşa konuşa,şöförün kafasını davulcu İsmail’in davuluna çevirdi.Bir de iki de bir,"Aman şöförüm iyi sür."demeyi de ihmal etmiyordu.Şöför bir ara,"Yaw Rostem sen araba sürebilir misin?"diye sordu.Rostem hazır ve nazır cevap,"Hiç kullanmadım ama sürerim herhal."dedi.Şöför tekrardan,"Allahaşkına oğlım sesıni etme çarparız yoksa."diye uyarıda bulundu.Rostem yine hali hazır,"Bana ne yav,araba benim mi sanki!"Tabi Rostem bunu söylerken herhangi bir çarpmadan kendisininde zarar göreceğini hesaba katmıyordu.Şöför,Rostem’in bu vurdumduymazlığına şaşırıyordu."Hakkatten iyi misin Rosto?"dedi.Rostem,"Evel Allah aslan gibiyim."dediğinde şöförün şaşkınlığı bir kat daha arttı."Rosto hakkatten iyi misin?"diye tekrarladı.Rostem bu sefer,"Turp gibiyim maşallah."dedi.Şöför tam gaz şaşırdı.Çünkü Rostem birinci sefer ’aslan gibiyim’ ikinci sefer’turp gibiyim’demişti.Sonuçta insana benzemek varken neden acaba Rostem birincisinde kendini hayvana,ikincisinde ota benzetmişti?Aslan ve Turp’la..."Yaw"dedi şöför,"merak ettım Rostem heywan misın yoksa ot mısın.Yani adam gibi iyiyim desen şu bıyıklarımi kesecem.Senin heywanla otla ne alakan var,anlamirım."Onlar daha diyaloglarını bitirmeden koyun "Meeeeeee"dedi ve otobüs viraj dönerken yandaki,yol kenarındaki kayaya çarptı.Ve de tosssss diye tosladı.Çarparken araç normal olarak küüüüüüüüttttttttttttttttttttttttttttttt diye derin ve acıklı bir ezgi gibi ses çıkardı.Sanki şöyle diyordu.”Beni çarpanın ve çarpmama sebep olanın kırk sülalesini,özellikle hortumcu siyasetçi özellikler taşıyanın herşeyini belliyeyim.”Buradaki temel saptamada hedef olan hiç kuşkusuz Rostem’di de haberi yoktu. Rostem şöyle bir başını kaldırdı,"Kim koydi bu daği buraya"dedikten sonra bayıldı.Tesadüf bu ya araç hasar görmedi,kimseye birşey olmadı,koyun ot yemeye devam ederken Rostem bayıldı.Benzin parası çok gider diye araba yerine Rostem’i bir at arabasına attılar.At şöyle döndü Rostem’e baktı,"İnsanların hepsi böyleyse daha işimiz çok."diye düşündü kendi kendine.
Kişnedi ardından.
Hastaneye geldiler.At arabasının sahibi Diyalektik Rostem’i hastalar kuyruğuna koydu,döndü gitti.Hastaları odacının biri tedavi ediyormuş(!)İki dakikada 103 üncü sıradaki Rostem’e geldi.Rostem yeni yeni uyanmıştı.Kendi kendine,"Otobus nerde,koyun nerde,ben koyun mu oldum,postun nerde,nasıl düştüm bu derde,bu ben kim,Ben kimim....piipppp,gel beri yar gel beri,o kim,kimim sen,sen ben neden kimin..."diye söyleniyordu.O ara kendini doktor sanan odacı Rostem’in bu halini görünce,"Bu herif kafayı yemiş.Hastanede durması zararlıdır.Fiili şuur kayıpları bizi enflasyonla tanıştırmadan atın dışarı bunu."diye bağırdı.Çok sıradışı hatta bu gezegende daha eş benzeri olmayan bir teşhisi köküne kadar koymuşlardı Rostem’e.Diğer odacılar Rostem’in çeplinden yani ellerinde tuttukları gibi dışarı attılar.Fıslak bir top gibi yuvarlanıyordu yerde mübarek.Uefa bu Rostem’ın top halini görse en finali ve şampiyonali maçlarda oynatırdı.Öyle bir yuvarlanışı vardı.Gittiler birazdan geri gelip hastane masrafı diye cebindeki bütün parasını aldılar.Üstüne üstelik,"Dua et seni burada rehin tutmadık."dediler.Rostem çaresiz ve de parasız oradan ayrıldı.Başka seçeneği yoktu ki.Aslında hiç birşey olmamıştı ama söylenenlerin etkisinde kalarak şartlanmıştı.Kimseye söylemeyin, o kendini melulen ve de delulen deli sanıyordu.Asıl film bundan sonra koptu.Bir top gibi yuvarlanmanın etkisiyle bilinç altının aşırı işlemesi memleketteki,enflasyonun Rostem’e düşen bölümüne bile yaradı.Ondaki değişim Ankara’dan hissedilince olası depremlerin fay hatları değiştirildi,iki günde uzaya araç fırlatılması gündeme geldi,bir sürü yazar çizer cezaevlerinden bırakıldı.İki Almanya birleşti.Gerçekten bunların Rostem’in bilinç düzeyi ile ne kadar ilişkisi var bilinmez ama hepsinin aynı zamanda aynı gezegende hele hele aynı atmosfer altında gerçekleştirilmiş olması tesadüf olamazdı.
Kimse Rostem’in davranışlarından birşey sezinlemedi.Yoksulluk bu ya hepsi aynı oda da yatıp kalkıyordu.Yıldızları aynı odanın renksiz penceresinden seyrederlerdi gizlice,birbirlerine çaktırmadan.Murat nehrinin sesini aynı odanın içinde duyarlardı.Yağmur yağarken evin damını delen damlacıkların saldırısına bu uzay çağında aynı odada maruz kalırlardı.O gece uyurlarken aniden Rostem’in uykusu kaçmıştı.Hatta bir ara elini atıp yakalamaya çalışmıştı uykuyu ama nafile.Uyku kaçarken birde,”Nahh yakalarsın.”demişti üstüne üstelik.Gözleri Değirmenci Haydar’ın değirmen taşları gibi ahaa böle açılmıştı."Bawo bawo"diye seslendi.Canciger,atardamar,pankreas borusu,hatta kaburga bavo uyandı."He oğlum ne oldi?Kabus mu gördın?Saldırim mi o kabusa?Sen yerini söyle yeterki."dedi.Bavonun korumacı anlayışıda bayağı bir farklıydı.Ne olup bittiğini anlamadan ’saldırım mi?’ diyordu.Ve Rostem’in anti yaşamsal söylemleri sınır ve hak tanımadan başladı.Mahalleye özgü bir felsefenin sınırlarını farkında olmadan zorluyordu Diyalektik maydanoz.Rostem yani.
"Bavo ben 20 yaşındayım değil mi?"
"Oğlım sen dört yıl önce 20 yaşındaydın."
"Bavo ben kaç yaşında görünüyorum?"
"Kırk yaşında...Heheheeeee şaka yaptım,sonra sene baktım."
"Eleyse niye genç kızlar bene takılıyor?
"Sen sapıksın oğlım siyasi sapık.Ondandır.Zaten kızlar düzgün adamlara takılmaz."
"Sapık iyi bişe mi?İyi bişeyse sen de gel sapık ol bavo."
"Oğlım ağzımi bozma...Yat yat..."
Diyalogları arasında zaman zaman susmalar olduysada ritim ve anlam bozulması görünmüyordu.Rostem’deki bilinç zamandan daha hızlı işliyordu ki gün ışımaya başlamış ve Rostem için,”Ahaa bir möanyak daha der gibiydi.”
"Bavo güneş ne zaman doğacak?"
"Niye ki...?İşi yoksa yakında doğar."
"Bavo güneş nedir?Güneşin kılları var mı?
"Yoktır yoktır."
"Vardır vardır."
"Oğlım vardır de niye sorarsın hee?"
"Bavo güneşin saçları var mı?"
"Yoktır."
"Bavo güneş davul,zurna çalar mı?"
"Çalmaz...Eğer konservatuara gitmişse çalar...Yat oğlum de yeter."
"Bavo güneşin rengi siyah mı?"
"Hee berbere gitti.Saçları bezalamıştı siyaha boyadı.Neuzbıllah,neubıllah.Olur mu öle şey oğlım güneşin her rengi var. "
"Ahaaa bavo de bana benzedi."diye kendi kendine mırıldandı Rostem
"Ne?"dedi bavo anlamadığı için.
"Hiç...Bavo...bavo.Bavo güneş folklor oynar mi?Güneşin altın takıları var mı?
"Ey yarrabi sen akıl dağıtırken bu çocuk nerdeydi...Tövbe tövbe...Yoktır."
"Vardır vardır."
"Eeee oğlım vardır de ne sorarsın."
"Bavo güneş bizi ısıtır mı?"
"Yok."
"He hee."
"Zıkkımın kökü.Dürzi oğlı dürzi."
Bawo oğlu Rostem’in tip tip soruları karşısında çileden yüzde yüz çıkmaya başladığında sabahın ilk işikları beliriyordu."Yeter ulan komınist oğlu komunist.Yok güneş var mi,don giyer mi,kılli mi,deli mi,başıni yikar mi,yox kıvırır mi,davul çalar mi,şiir okur mu,siyaset yapar mı,çiçek sular mı,milletvekili olsa milletın sırtına biner mi,fabrikada tütün sarar mi yeter ula bee...heee...Zıkkımın kökü.."Bavo artık Rostem’e benzemenin garipliği içindeyken,yukarıda babasının sıraladığı bazı şeyleri söylemediğini ısrarlar vurguluyordu.
"Bavo kendini dinden imandan etme bu yukarıda adı geçen bazı şeyleri söylemedim."
Rostem daha günlerce bu tavrını tekrarladı.Kendisinin akıl hastası olmadığını anlayana kadar bavosi çoktan Rostem’in yerini almıştı bile.O da aynı şeyleri hanımına söylüyordu kimi geceler kıyısında geçtikleri sessizliği boza boza.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.