Yer
Sonra birden elinde tuttuğu telefonu yere düşürdü. Her yerde çamur olduğundan çamurlandı telefonu da her yer gibi. Oysa çok da kaliteli bir telefondu, yeni almıştı onu ve, ve, onu parmaklarıyla dahi aşındırmaya kıyamıyorken, yere düşürmüştü.
İnanamazdı, nasıl olurdu bu! Daha yeni sahip olmuştu ona, o kadar emek harcadığı telefonuna, ve telefon da şimdi oysa, çamurlanmıştı. Dayanamadı ve ağladı. Bu kadar da çok sevdiğini bilmiyordu telefonunu. İki damla yaş süzüldü gözünden ve bunun ilki de terk ederek yanağını, yere düşüp çamura karıştı. Diğeri ise habersizdi o gözyaşının nereye gitmiş olduğundan.
Sonra aldı telefonunu çamurdan, elbisesiyle silmeye başladı. Ve ancak o zaman anladı:
‘Yer çekimi… bu kadar da mı olur! Anlamların arkasında anlamlar, dünyanın içinde bambaşka manalar gizli. Ve her şey, ama her şey bir mesaj veriyor gerçekten, Gerçek Olan’dan.’ Atomlardan Oluşmayandan mı?”
Newton kadar matemetiksel düşünmeye gerek yoktu. Ve herkes bilirdi ki elmayı da, herhangibir nesneyi de çeker yer. Çeker ve yer. Kimbilir, o da bir yaratık, onun da canı çeker, sonra yemezse değil ama yerse bir yeri şişer.
“Yer” onun adı çünkü.
Fakat ruhu çekmez o nedense. Herkes ruhun yükseldiğine inanır. Ve kimbilir. Duyguarı da çekmez o, anlamları belki. İnancı yani. Kim bilir…
Sembolik de denebilir aslında ama ben size galiba her şeyin vermek istediği bir mesaj var diyeyim.
Yerdedir sahip olduğumuz, olacağımız, ya da olamayacağımız her şey ve bedenler. O kadar servetler, ve bakalım ne diyor dünya:
“Haha, hepsi benim hepsi… benden aldığınızı kimseye verecek değilim ben, anladınız mı hey insanlar! Enayi miyim ben, ne sanıyorsunuz beni, hepsini bana verdi Tanrı onların ve ‘yerde ayaklar altında olan sen gibi olsun, sende olsun, senin olsun’ dedi. Sonra da emretti, ‘Bırak’ dedi, ‘Bir süreliğine kullansınlar seni.’ Ve hepsini sizdekilerin bana vereceğini geri, vaat etti.
O yüzden kullandırıyorum kendimi size, hey insanlar! Ama bilin şunu, hepsini geri alacağım. Bencilim ben ne yapayım. Hem ben bana emredileni harfiyle yapıyorum, ve hem Ben’im hem de benim onlar. Ama yine de teşekkürler size, bana zaman zaman komediler izlettiriyorsunuz birbirinin aynı olan perdelerden sonra. Piyango kazanınca seviniyor bir tanesi, ve üzülüyor zaten benim olan bir şeyi geri alınca bir diğeri.
Şu evler, şu giysiler, şu arabalar, şu besinlerimi ya da besinlerimi yiyerek kendilerini büyütenleri yiyerek büyüttüğünüz bedeniniz. Rujunuz, kaleminiz, bilgisayarınızın tuşları... Bir madde söyleyin ki onu bana geri verecek olmayınız zaten benden almış olduğunuz.Kemikleriniz mi…!Ha ha!!
Ve hepsini gerisinden alacağım ben, korkmayın ve sevinmeyin fazlada sınırlı zaman girdabında.
Ruhlarınız müstesna! Sonsuzlık fikriniz ve duygularınızı da alamam ben. Onları benden almadınız siz.
Ha ha… sınırlı bir zaman darlığında kullanın bakalım beni… Ha ha!!!!”
Neden boyları küçülür yaşlanan insanların?
Yere yakın olmak için mi?
Neden belleri bükülür yaşlanan insanların?
Yere bakmak ve onu daha fazla hatırlamak ve ona daha da daha da yakın olmak için mi?
Neden düşer insan?
Ve neden çeker yer? Çeker ve yer.
Dur ve bir düşün ya,
Ne diyor bak dünya,
“Toprağın altı son ya,
Dön, dön, geri dön buraya…”
Dön geri, dön… Dön ya!