- 674 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“SEZAİ ÖZBALCI” DİYE, BİR DOST YAŞADI DÜNYADA... (DENEME)
O, öyle bir insandı ki ; onun değerini yalnızca, yakın çevresinde olan dostları bilirdi... Sıradan bir insandı “Sezai Baba..” Çok severdi dostlarının ona, “Sezai Baba” diye seslenmesini. Belki çoğunuz tanıyorsunuz, Sezai Babayı. Az sonra anlatınca, hatırlayacaksınız..
Onun sıkça kullandığı sözlerden bir tanesi vardı. Onu söyledikçe, hatırladıkça, duydukça hep o gelir aklıma... Bir vefasızlığa uğrayan insanı gördükçe, ya da yanında sözü edildikçe, şöyle söylerdi bizlere. “-Mal da yalan, mülk de yalan. Var sen de, biraz oyalan...” O an gözlerini bir noktaya sabitleyerek diker, buğulanan gözleri, az sonra akacakmış gibi yaşarır, ötelere ama çok ötelere dalıp dalıp giderdi. Sessizleşir, mahzunlaşır, sanki çocuklaşırdı o... Onun o duygusal anı beni, çok duygulandırırdı. Yüreğimde bir eziklik, bir erime, bir acı hisseder, sebebini bilmediğim halde, benim de boynum bükülür, gözlerim yaşarırdı. O an, ona olan sevgim artar, içimden boynuna sarılıp öpmek, ya da omzuna başımı koyup, ağlamak isterdim hep... Gülmeyin, bu da benim iç dünyam. İçimden geldiği gibi yazıyorum. Samimi ve gerçek... İsterseniz siz bu duygularımı, anlattıklarımı hafife alıp, gülebilir, alay edebilir, çok çocukça bulabilirsiniz. Ama, ben de buyum. Değişemem ki, bu saatten sonra... Konuyu dağıtmadan, devam edelim.
Evet; Sezai ÖZBALCI diye, bir dost yaşadı bu dünyada... Şimdi, yok aramızda. 1990’lı yılların ilk yarısında merhum oldu. Onu kaybettik... Çok kişiler onu unuttu. Hatta akrabaları ve de bizden önce gelen dostları bile... Fakat, ben unutmadım. Çünkü o benim “GÖNÜL DEFTERİM-DE” iz bırakanlardan bir tanesiydi. Belki; hayatın bir çok yönünü, acı gerçeklerini ondan öğrendim. Unutmam, mümkün mü!?
1930 doğumluydu Sezai Baba... Çok görmüş, geçirmiş, babasının sağlığında çok zenginlik görmüş fakat sonra, beş kuruşa muhtaç olup, ileri yaşlarda Söke Belediyesi’nde memur olarak, çalışmaya başlayan biriydi. Mecbur kalmıştı çalışmaya çünkü, elinde mal, mülk kalmamıştı. Çalışmak zorundaydı...
Baba mesleği çiftçilik, bahçecilikti Sezai Babanın... Ağaçtan, aşıdan iyi anlardı. Adamın hasından da anlardı ya, oraya girmeyelim... Teknik olarak; “Yaprak veya Göz Aşısı” denilen, halk dilinde “KABUK AŞISI “ diye bilinen aşı işinde Söke’de, önde gelen kişilerdendi. Hatta bu aşıcılıkla ilgili bir ilginç anısı da vardır onun. Dinleyiniz, size de ilginç gelecektir.
Bir tarihte; sanırım, merhum Osman İŞLEKEL’in sağlığında olacak.. Orasını, tam olarak bilmiyorum. İnşaat ustası Osman İŞLEKEL (Arif ve Muzaffer İşlekel’lerin babası) amcanın Söke Konak Mahallesi, Moralı Dağı (Şimdiki Özbaş Sokak ile Bahçe Sokak’larının kesiştiği yerdeki hane evlerine aşı yapmak üzere çağırılıyor. Merhum Osman amca inşaat işinin yanında bahçecilik ve ağaç işinden de iyi anlayan, Söke’nin iyi tanınan köklü ailelerinden yani, Söke eşrafından olan güzel bir insan.. Esnaf olarak o yıllarda Muzaffer İşlekel’in işi de çok iyi ve Plan Proje çizen Arif İşlekel ağabeyi ile iki kardeş birlikte aynı dükkanda çalışıyorlar. Osman amca da inşaat işleri yapıyor ve çok seviliyor ve de güvenilir bir insan...Ben, yetiştim merhum Osman amcaya. İyi tanırdım rahmetliyi. Şimdi, çocuklarıyla da çok iyi dostuz. Bir çok sosyal ve kültürel etkinliklerde birlikte oluyoruz. Özellikle de, ( kulakları çınlasın ) Muzaffer İşlekel ağabeyin... Geçtiğimiz 3 Kasım’da yine bir etkinlikte onunla ve otuz kadar güzel insanla bir aradaydık... O etkinliği ayrıca kaleme alacağım. Çok sevdiğim kişilerden biridir Muzaffer İşlekel ağabey, köprü olsa üzerinden geçmem... Yine konumuza dönelim.
Merhum Sezai Baba, İşlekel’lerin az önce sözünü ettiğimiz o evinde narenciye (Limon, Mandarin, Portakal) aşısı yapar. Aşılar tutar. Birkaç yıl sonra meyve vermeye başlar... Burayı iyi okuyun. Yazının orijinalliği burada çünkü. Mandarin ağacının birine, yediveren limon aşılamıştır.. Aşılar büyümüş, ilk kez meyve vermiştir. Limonlar sararmış, olgunlaşmıştır. İşlekel Muzaffer ağabey, dalından bir limonu makasla kesip, kullanmak için bıçakla ikiye böler. Ne görsün beğenirsiniz? Kesilen limonun içi mandarin çıkmaz mı? Hadi canım sende, demeyin. Gerçekten yaşanmış olay bu... Muzaffer ağabey de canlı şahidi. Tabii ki, şaşırıp kalırlar. Elbette ki herkes şaşırır, olmaz öyle bir şey diye, düşünür. Görülmüş bir şey değildir bu... İçi mandarin, dışı limon (hem de sapsarı limon) bir meyve. Kokusu,tadı mandarin ama dış görünüşü, şekli, rengi limon... Düşünebiliyor musunuz? Hemen bu olay üzerine gazetelerde, basın-yayın organlarında, orijinal bir haber olarak bu olaya yer verilir.. Okuyan ve öğrenen kişilerin şaşkınlığı sürerken, bunun sebebini Sezai Babaya sorarlar. Gider, yerinde inceler. Doğrudur... Mandarin ağacına aşılanan limon aşısı, aşı yapılırken, açılan aşı yeri mandarin ağacının gözünün üzerine rastlamıştır. Limon aşısındaki meyvenin dış kabuğu, aşı limonun gözünden beslenip, limon olmuş, içi ise aşı kabuğunun altındaki mandarin gözünden beslenip, limon görüntüsünün içi mandarin olmuştur. Dışı limon görüntülü, içi ise mandarin renginde, tadında ve kokusunda melez bir meyve çeşidi doğmuştur. Bu; aşılama işlerinde az rastlanan bir olaydır. Fakat, olması mümkündür. Biliyorum çünkü, benim de kökenim bahçecilikten geliyor...Hepsi bu mu..? Hayır, bu kadar da değil.
Sezai babanın Söke’ye, bir büyük hizmeti de vardır aslında. Ama çok kişi bugün, bunun bile farkında değildir. Hele ondan sonra yetişen nesil, hiçte bilemez. Bilemeyecektir... İşte; unutulmaması için, bu yazımı yazdım. Nedir bu unutulan, bilinmeyen, gözden kaçırılan hizmeti? Şimdi de onu yazıyorum. Okuyunuz ki, bilmeyenlere de anlatınız.
Aydın Caddesi’nin; Atatürk Parkı’nın üst tarafındaki Sebla apartmanından başlayıp, caddenin iki kenarına dikilmiş süs ağaçları vardır.. Bunlar eskiden, (Lükusturum) denilen, bir cins ağaçtılar.. Yani kökleri ve aşıdan altta kalan gövdeleri (lükusturum) ağacıdır. Emeklisine yakın yıllarda Sezai Baba, aşılarını nerden bulmuşsa bulmuş, bu lükusturum ağaçlarına, çok çeşitli çiçek açan ağaçlardan, aşı çubukları getirip, üşenmeden, tek tek aşılayıvermişti. Aslında, lükusturum ağacının ahım şahım bir çiçeği yoktur. Sadece genişçe, çok yaprakları olan, yaz-kış fazlaca dökülmeyen, yeşil bir görüntüsü olan, duvar kenarlarına dikilerek, istenilen şekil verilen sık yapraklı, ince dalcıklardan oluşan bir ağaçtır.. O cinse uyan ve renk renk çiçekler açan süs bitkisi ağaçlarından getirip aşılayan Sezai amca, o caddeyi, renkli çiçeklerin cümbüşüyle, insana huzur veren, cennet ağaçlarına dönüştürmüş, güzelleştirmiştir sanki... Bugün, her biri koca ağaç olan bu güzel, süs bitkisi ağaçları, onun hatırasıdır.. Ve kenti, o caddeyi güzelleştirmekte, göz zevki ve estetiği vererek insanlara, huzur saçmaktadır. Fakat kentimizde; her güzel şeylerin umursanmayarak, bir bir ortadan kaldırıldığı, yok olduğu gibi o güzelim ağaçlar da tek tek yok olmaktadır. Oysa belediyemizin Park Ustaları, aşı yapmasını genelde bilirler. Her yıl aşı sezonu o çiçeklerden başka lükusturum ağaçlarına aşı yapıp, fidan sayısını çoğaltabilirler... Ya da fidan iken, torba içinde çoğaltıp büyüterek, kentin ihtiyacı olan bölgelerine dikebilirler. Ama görünürde, böyle bir uygulama yok gibi...
Ruhun şad olsun Sezai baba... Senin, bir KORE GAZİSİ olduğundan söz edemedim... İnşallah günün birinde, onu da dillendirip, adını yad ederim. Ha, söylemeyi unuttum. Senin bir kız, bir oğlun vardı. Bu yıl; genç yaşta, aniden oğlunu da kaybettik.. Onu duyunca, seni yeniden kaybetmiş gibi üzüldüm... Bizler, seni unutmadık. Unutanların da kusuruna bakma, olmaz mı? Her ne yaptılarsa, dünya telaşındandır...Affet.
Suat TUTAK
04. 11. 2007
“SEZAİ ÖZBALCI” DİYE, BİR DOST YAŞADI DÜNYADA... (DENEME) Yazısına Yorum Yap
"“SEZAİ ÖZBALCI” DİYE, BİR DOST YAŞADI DÜNYADA... (DENEME)" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.