YAŞAM ŞERİDİM (2)
İşte çocukluğum ve gençliğimin ilk yılları böyle bir evde geçti. Bu gün düşündüğümde, davranışlarımdaki ve karakterimdeki iyi ve kötü tüm yapıtaşlarının temelinin atıldığı yer olarak görüyorum o evi. Ben evin dördüncü çocuğuydum ve tam on kardeştik ( Bu kadar çok kardeşin olması, Toplumun yapısını çevre köylerden göç eden köylülerin teşkil etmesi, ve henüz köy kültürüyle yaşamalarından ve şehir kültürünü bilmemelerinden kaynaklanıyordu. Çok çocuk güç ve iktidar demekti. Ezilmemek için çok çocuk yapmak gerekiyordu. İkinci olarak yine göç edenlerin geleneksel dindar yapılarıydı, ki geleneksel din anlayışına göre doğum kontrolü haramdı, son olarak ta gizli nedenlerinden biri olan, anne babaların özellikle bölgemizde çocukları sütü sağılacak inek gibi görmelerindendi. Ben bugün sana bakıp, seni büyütüyorum yarın yaşlandığımda çocuklarımda bana bakar zihniyeti hakimdi, ve bu zihniyetten dolayı ileriki yıllarda çocuklar ile anne-baba arasında büyük sorunlar çıkmakta. Ayrıca bu zihniyet insanın dışında doğadaki hiçbir canlıda görülmemektedir. Bir kuş bile yavrusunu yumurtadan çıkardıktan sonra, onu uçuncaya ve kuş olma özelliğine ulaşıncaya kadar baktıktan sonra yavrusunu özgür bırakır.) , ve hepimiz iki yıl arayla dünyaya gelmiştik. Kültürümüzdeki yanlış geleneklerden dolayı bir kardeşten çok, birbirlerine rakip kişiler olarak görüyorduk birbirimizi. Sürekli bir çekişme ve kavga vardı aramızda. Kavga etmek için de önemli bir sebep aramazdık doğrusu (Bu gün düşündüğümde aramızdaki rekabet ve çekişmenin; ailede paylaşılan maddi (gıda-giyim vb.) ve manevi (sevgi-şefkat-gurur duyma vb). unsurları bir pasta gibi görüp, bu pastadan daha çok pay almaya dayandığına inanıyorum) . Kardeşler olarak tüm anlaşmazlıklara rağmen dışarıya karşı birbirimizi destekler, o zaman aslında birbirimizi sevdiğimizi anlardık. O günlerde evde yaşayan her birey gibi, çocukların üzerinde de büyük sorumluluklar vardı. Geçim sıkıntısından dolayı evin tüm çocukları, bir şekilde evin bütçesine yardım etmek zorundaydı. Çalışmak gücüme de gitse, olgunlaşmamda ve hayat tecrübesi elde etmemde bana büyük katkısı olduğunu bu gün açıkça idrak edebiliyorum. (En küçük iki kardeşim ekonomik durumumuz iyiye gittiğinden herhangi bir işte çalıştırılmadılar. Bundan dolayı iki kardeşimde de kendilerini ilgilendiren işlerde bile, tercih yapamadıklarını, zorlasanız bile tercih etmenin sorumluluğundan kaçtıklarını gözlemliyorum.)
Evimizde yaşayan dedemin ve ninemin de, evde önemli rollerinin olduğunu ve üzerimizde büyük etkilerinin olduğunu onları kaybettikten çok sonra öğrendim. (İnsanoğlu nankör bir yaratıktır. Elindeki hiçbir şeyin değerini elinde olduğu sürece vermez. Elinden çıktıktan sonra öğrenir, o zamanda iş işten geçmiş olur.) Yaşamda bizden çok tecrübeli olmaları, gün görmüş olmaları ve yanlış geleneklerden dolayı, bize gerçek annelik ve babalık edip, bizi çok sevip, bize aşırı düşkün olmaları onları önemli bir yere oturtuyordu nazarımızda. (Anne ve babanın kendi çocuğunu, toplumdaki bireylerin önünde sevip öpmesi ve kendileri ile dolaştırmaları büyük bir ayıp sayılıyordu. Bundan dolayı anne ve babamızı gönüllerince sevemeyen dedemiz ve ninemiz, bize büyük bir düşkünlük gösteriyordu. Konu açılmışken bizim kuşağın anne ve babasına da acıdığım oldu bu konuda, çünkü söz konusu geleneğin son halkasını temsil ettiklerinden, kendi çocuklarını sevemedikleri gibi, torunlarını da istedikleri gibi sevemediler, gelenek kırıldığından sevmeleri gereken torunlarını biz seviyorduk ve istedikleri gibi ellerine bırakmadık. )