KADINIM
Hepi topu şu iki göz oda dünyalık saltanatım. Benim çocukluğumda da çamurdu yurdum, hala çamurla yoğurur hayat denilen şey, yeni doğanı bu köyde.
Yol geçer bu köyden de evet ama kimsenin kolay kolay yolu geçmez. Bu yüzden hala gelen Tanrı misafiridir bize. Muhtar çevirir misafirin yolunu evine, misafir hala berekettir bizde. Azdır aşımız ama aşktır özü.
Tarhanamın domatesi, biberini hala yaz gelince ellerimle fidelerim tarlama, yoğurdunu kara ineğimin sütünden çalarım bakır çanağa. Mayası tutunca kendi elimle dökerim süzeğe. Ben yoğururum ekmeğimin hamurunu. Dağa ben çıkarım odun kesmeye, sırtımla ben indiririm dağdan aşağıya. Ben yığarım güz gelince merdivenimin altına. Ben çatarım ocağa odunu, isinde ben tutuştururum. Sacını ben koyarım sacayağının üzerine. Ben pişiririm bazlamayı.
Büyük oğlum oturur büyük şehirde. Okudu müdür oldu polislerin başına. Evlendirdik iki de torun verdi kucağımıza. Akıllı çocuktur benim oğlum. Ben bir somun yedirdim yanında patates aşı, o okudu büyük adam oldu. Köylük yerde sana ne fayda diye sorma sakın. Yedi oğul doğurdum ben dördü kız. Hepsi başka başka yerdeler. Hepsi uzak, hepsi gurbet. Hepsinin anası da ben oldum ebesi de. En büyüğüne yardım etti köylü kadınlar sonrasında birinde tarladaydım öbüründe ocak başı ekmek ediyordum. Biri öyle biri böyle yedi evladım oldu benim. Yedisine de baktım, büyüttüm, okutup verdim gelin kızlarımla, damatlarımın ellerine. Emanettiler bana teslim ettim tertemiz arlarıyla namuslarıyla günü geldiğinde. Sene de bir ya gelirler ya gelemezler. Darılmam. Torunlarımı özlüyorum çok zaman. Rahmetli anam geliyor sonra aklıma.
Gün erken ağar bu köye. Gittiğimde gördüm şehri. Ucu bucağı olmayan taş yollar vardı, süs bahçeler, tek tük ağaç… Köydeki gibi değildi hiç bir şey. Çamurunu bile özledim ne yalan söyleyeyim. Elma ağacının kokusunu, zerdalinin garezini, cevizin boyasını özledim şehirde. Gün erken ağar köye. Gün tepeye varmadan uyananını görmedim şehirde. Camdan baktım gün boyu. Elini kolunu sallayan avare insanlar gördüm. Elleri pamuk gibidir değil mi onların. Yüzleri solgundu ama. Gülmeyen bir halleri vardı. Sanırsın ki, hepsi birden cenazeye gidip cenazeden geliyorlar. Çocuklar vardı allı güllü giydirilmiş. Ellerinden sürükler gibi çekile çekile götürülen. Ağlama sakın diye kızdı anası saçları beline inen güzel kız çocuğuna. Niye diye düşündüm bulamadım. Ağlamadan hayat olur mu? Ya gülmeden?
Buradan yol geçer oğul ama yolu geçmez kimsenin. Geçmesin. Kapıdan çıkınca çamura batarım belki, olsun. Çocuklarım şehirde rahat ben köyümde huzurluyum. Özledikçe bir ağıt tuttururum, hepsi birbirinin aynı gibi. Hepsinde ayrı derdimi anlatırım. Anam olur başında, fırtına boran çektiklerim. Hep kederde değilim. Düğün olur dernek olur bazen. Oğullarım evlatlarım toplaşırız köy meydanına. Unuturum yüzümdeki çizgileri. Sarı tanayı sattığım yıl bıldır sene 58 oldun ana dedilerdi. Şimdi kaçımdayım bilemem. Giyerim dimimin üstüne temiz yeleğimi. Halaya dururum. Bu köyde bir ömür sürdüm. Çocukluk arkadaşlarımla yaşlandım ben. Kederimiz de oldu bizim, sevincimizde.
Ben hayattaydım a oğul, yedi bebe getirdim dünyaya. Yedisinde sütüm helal. Bağıma da sahip çıktım bahçeme de. Bir göz odaya gelin ettiler beni. Hiç şikâyet etmedim. Erim bana sahip çıktı, ben otağına. Helal olsun emeğim dünya denen bu fani yere.
YORUMLAR
Her zaman her yerde Kadın olmak ana olmak emek ister özveri ister yarınlara umuttur ana kocaman yüreğinde sevgisini en yücesiyle paylaşır nasırlı elleri toprağı karmıştır ama hiç şikayet etmemiştir ana yüreği her gün daha güzeli bağışmalamak için varolmuştur.ana olmak kadın olmak yürek ister her türlü şiddeti o görmüştür namus kadınındır töreler onu kör testerelerle doğramıştır kadın olmak namusun bekçisi olmakla eşdeğerdir.Herzaman göğüs germiştir yokluklara evinin sıcak aşının bekçisi kadındır.harika bir yazı kutlarım.8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.SAYGILARIMLA BAŞARILAR DİLİYORUM
Okurken ağlamalımıyım? Gülmeli miyim? Diye düşündüm...
Aklıma köyde yaşayan halalarım,teyzelerim geldi.
Sabahtan akşama kadar çalışırlardı...
Akşam sofra kurulunca yemeğin iyi tarafını (taneli..etli kısmını) evin er'lerine sunarlar, onlar afiyetle yerken,kadınlar da onları yemeğin suyuna bandıkları mısır ekmeğini kemirirlerken afiyetle seyrederlerdi..
Yine de evlat en çok anneye bağlı oluyor..
Annenin gözlerine bakıyor ..
Çok güzel yazmışsınız...yaşamamış olsaydınız bu kadar hassas olmazdı kelimeleriniz..
Tebrik ediyorum..
asran
Sanki yorum yazmışsınız da, ben de yanıtlamak ve karşılık vermek zorundaymışım gibi olacak ya, öyle değil. Merak edip, baktım burası doğru yorumunuzdan sonra yazılarınıza. Ama bu yazıya yorum yazmamın asıl nedeni, kimsenin yolunun geçmediği köyleri bilişimdi.
Toprak damlı, kerpiç duvarlı evlerin sıva kokusunu bildiğimdendi. Böyle bir evde unuttuğumdandı çocukluğumu. Böyle bir evdeki tahta sedirin altındaki çocuk gülüşlerini bildiğimdendi. Böyle bir evin bahçesine çıkıp, oradan baktığımdandı tüm bir hayatıma. Böyle bir evden yükseldiğini duyduğumdandı Zeki Müren şarkılarının...
Böyle bir evin avlusundan, demir atın girişini izlediğimdendi. Böyle bir ev, tren raylarına böylesine yakın olduğundandı, benim bunu bildiğimdendi. Sonra bu evin içime devrilişini de görüşümdü bunları bana yazdıran. Kökünden tavanına kadar ellerimle kurduğum her şeyin, üzerime parçalanışını anladığımdandı. Özlediğimdendi bu yorumum hala o evi, o bahçeyi. Söyleyemediğimdendi tüm bu özlemlerimi, içime haykırışımdandı. Böyle bir evi bilen bir yüzü daha bildiğimdendi bunları yazışım işte...
Uğrak yeri olmasın zaten bu sapa yerler. Olmasın ki, saklı kalsın tadı sadece bilenlerinin damaklarında. Bu evler, bu yollar ve köyler, hep sadece bilenleri tarafından ziyaret edilsin. Ne uzun anlatılmıştı bu evin masalı bana? ne çok oldu bu masala bakmayalı? mayalıyı, sac böreğini, elimle kardığım buğday hediğini ne çok olmuş içime çekmeyeli? o masalı bana duyuran ve aynı kerpiç iklimden yağan yağmurumu canıma sarmayalı ne çok zaman olmuş?
Şimdi aynı evin kokusunu bildiğimi biliyorum ya ben o anlatanımla, ne gam... Kutlarım yazınızı. Aslında bir dramdı anlattığınız ya, bana başka başka şeyler çağrıştırdı işte. Haddim olmayarak bir de eleştirim olacak yazıya: her şeyi iyiydi de, finalsiz bırakmışsınız sanki? belki bana öyle gelmiştir ya, finali belki bir başka yazıya sığdırmayı uygun gördünüz. Kutlarım bana bunca şeyi anımsatabilen yazıyı. Özlemişim o evi, özlemişim o evde yaşayan herkesi... Sedirin altındaki kıyafetleri belki çoktan yiyip bitirmiştir ya fareler, hala oraya sinmiş bir minik kız çocuğunun kokusu, bir duacının duaları... Sağolun, sağolun, sağolun...
O güzel insanlar atlarına binip gittiler...
Yaşar Kemal'in deyimiyle artık: "Demirin tuncuna,insanın picine kaldık."
Hepimize geçmiş olsun...