- 1565 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
REDDİYE YAZILARI -3-
MUSTAFA KEMAL’İ ve TÜRK DEVRİMİ’Nİ ANLAMAYA ÇİZGİ
Bir şeyi anlayamıyorlar...
Anlamadıklarını anlamayanları ise ben anlamıyorum !
Mustafa Kemal Atatürk, Türk tarih şeridinde ileri yönde gerçekleşmiş bir devrimci eylemin çizgisidir.
Bu çizgi, Türk budun toplumsalının bin yıldır köleleştirildiği dinasti/sülale yapılı, Arabo-fars ve şii-mevali kimliksiz bir ümmetleşmeye karşı yapılmış ilerici bir devriminin öznesidir.
Mustafa Kemal Atatürk ve öznesi olduğu 1923 Türk Aydınlanması… Bin yıllık Emevizm ve Şiizm kimliksizleştirmesine isyanın adıdır.
Demokratlar, insan hak ve özgürlükçüleri, modernistler, aydınlanmacılar, sosyalize olmuşlar, ilerici toplumsal devrim ve kapitalist toplum sonu aydınlanmacı düşünsel evrim beklentililer bir şeyi anlamıyorlar ?
Ve ben de bunları anlamıyorum !
Ulusal sorun ve Türk uluslaşması mevuzbahis olunca neden, sürekli yan çiziliyor ?
Atatürk yolu, dosdoğru bir çizgidir oysa... Türk ulus toplumsalının antiemperyalist bilinçle ve ileri doğru attığı dev bir adımının çizgisidir !
Nasıl sanabiliyorlar ki, çok merak ediyorum; 1923 Türk Aydınlanma Devrimi’ni emperyal kristalin değişik açılarından görenler ?
Görmek istediklerini gördüler diye, bu “reel doğru” mu olmaktadır yoksa ?!
Reel sosyalizm ve doğru deyince: Gerici Batı, ilerici Doğu’ya gibi, sağlam bir önermeye rağmen, bunların güya reel sosyalizmlerinin; Kapitalizm karşısında aldıkları ve bir türlü açıklayamadıkları yenilgilerini nereye koyacağız?
Nasıl açıklayabileceğiz veya açıklamayı düşünüyoruz ?
Sovyetler Birliği’nin, Yugoslavya’nın, Doğu Avrupa sosyalist uluslarının parçalanma sürecini bitti mi sayacağız ?
Bence parçalanma devam edecek, Karolenj Devir öncesi bir Avrupa gibi düşünüyorum. Nihai hedef bu !
Etnilere, mezheplere, cemaatlara değin bir parçalanma niyeti kesindir.
Küresel çetenin nihai varış noktası, bu haliyle bir dünyadır. Bu hedef önce doğu toplumlarını ayrıştıracak, daha sonra da batı toplumlarını…
Geriye ağa uluslar kalacak. Marabalaştırdıkları; etnik ulus, mezhep ulus, cemaat ulus gibi anlayabileceğiniz bir tür yapılaşmaya tabi tuttuklarından, geriye kalan anlamında -maraba (mikro) ulusları- anlatmak istiyorum.
Kapitalizmin üst yapılsalcı ve yeni feodal sömürgeler diyalektiği ve estetiğinden manzum değerleri ile devrimci teoriyi örtüştürmek çabasında olanlara sesleniyorum: Emperyal güce tabi olmak şeklinde ona tapınmaktasınız !
Köleci ve biat kültürü özgürleşmesinde bir kimliksizleşmeye dönüştürülmüşlük, özgürleşmek filan değildir.
Devrimci toplumsal bilinç ve toplumbilimsel şablonu göz önüne getirelim.
Bir terslik yok mu sizce de ?!
Bunu nasıl açıklamayı düşünüyoruz, fikri olan var mı ?
İşte bu gerekçe ve nedenlerle; Atatürk önemli bir başlangıç ve sabitlenme noktası olmalıdır.
Eğer ileri istikametinde bir ileriden, ileri doğru akan tarihsel süreç içinde yapılacak geri gidişleri, ileri sayan ikilemindeki insanlar olmuşsak, bu tür ve türev insan; "karışmış" ve "karıştırılmış"lığın mamülü - yeni feodal insan-dan başka "insan" değildir.
Yeni emperyalizm ve yeni sömürgecilik karşısında durabilecek yeni bir ulusal ve reel sol/sosyalizm rüyası görüyorsak, 1923 Türk Aydınlanma Devrimi ve Mustafa Kemal çizgisi, sabitlenme noktası ve mevzi olarak, savunulması elzemlik anlamında, çok önem kazanmaktadır.
Bundan dolayı da Türk ulusal solgörü, emperyal-kapitalist ve (neo liboş) politikaları karşısında büyük bir yenilgi almış reel sosyalizmin (S.S.C.B ve Çin) merkezlerine çok ama, çok iyi bakmalıdır !
S.S.C.B.’den, otoriter Rus (neo) Çarlığı’na gelmek nasıl bir yaman çelişkidir !?
Buradaki; temel/asal ve yaman çelişki farkını düşünmeyi size bırakıyorum !
Çin mi peki ? Maoist sosyo/komünal bir asyatik tarımcı toplumdan, ABD yönünde evrile evrile Dünya Ticaret Örgütü üyesi bir sosyo/emperyal (!) güç olma çelişkisine ne ad koyabileceğiz peki ?!
Gelecek zamanlardaki büyük (Çin) emperyalizmine giden, güya sosyo-emperyal çelişki mi ?
Reel Sosyalizm denilen batı düşünsel dinamikli sosyalist devrimler yenilmiştir.
Onun yenilgisinden ders çıkarıyoruz diye asla şu yapılmamalıdır: Doğu ve Batı kapitalizminin yalaşık bulaşık Lenin/Stalin önermesi “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı” ve sömürgeci “Wilson İlkeleri” hiç bir şeye dünya ölçeğinde çözüm ol(a)madı.
Bu ikisinin ilm-i simya örtüşümde bir politikası olan (Novus Ordo Seclerum) "Yeni Dünya Düzeni"ne sarılmakta çözüm olmayacaktır !
Buna sarılmak, bir de ilerici bir görüntü ile sarılmak; sol Şarlo komedyanın zirve yaptığı andır !
Güce tapmakla başlanan teori ile gücün bileşenlerini ayırabilmeye giden teori farkına dikkkat etmeliyiz.
İlerici, aydınlık, laik ve ulus toplum olmaya giden devrimci çizgide kalmayı istiyorsak eğer, Atatürk’e yukardaki ayrımla bile baksak,Mustafa Kemal yine de çok önemlidir.
Emperyal kapitalizmin türedileri; etnikçiler, dinseller, mezhepçiler, milliyetçiler ve ırkçılarına karşı bu ayrıma dikkat ederek, karşı teoriler üretebilmeliyiz.
Bu anti-emperyal/kapitalist ve koloniyal karşı duruşu doğru bulanlar, en azından "yol arkadaşlığı" kavramsallığında Mustafa Kemal ve onun aydınlanmacı- devrimci çizgisini müdafa etmelidirler.
Akıl bunu emrediyor. Bilgi verileri 1923 çizgisinden her adımdaki geri gidişin ilerici/devrimci - gerici/mufazakar ayrışma da, ilk yazdığım aleyhinde sonuçlar verdiğini, dünyada ve halen ülke perspektifinde göstermektedir.
Çözüm: Yurt ve dünya ölçeğinde, emperyalizm karşısında yenilmeyen tek hareket olarak Atatürk çizgisini muhafaza etmekte yatmaktadır !
Özgün veya eklektik olup olmamasını, üzerinde geniş konuşulması şartıyla önemli buluyorum.
Atatürk, Galiyev ve Maturidi gibi bir üçlü diyalektik/önerme ile başlayabiliriz örneğin ?
Göktürkmen
Ahmet Kutlu Ayyüce
YORUMLAR
Yazı emek ürünü ama içerdiği fikirlere tümü ile katılmam mümkün değildi.
Daha kısa,
daha akıcı,
daha anlaşılır yazılabilirdi.
Okurken yoruldum.
Son parağraf gayet anlaşılır ve mantıklıydı.
Selamlar.
Göktürkmen
Saygılar değerli Tatlıtürk...
Sevdalım Nikli dostumuzun yazdıklarına katılıyor ve konu ile ilgili yorumumu da aşağıya yazıyorum.
Bu değerli ve faydalı görüşlerinizden dolayı tebrik ederim.
Kardeşimiz 1923 ler de takılıp kaldığı gibi;
Kemalizm hakkında da bir tabulaşmaya gitmekte olduğunun farkında değil.
Osmanlı, Selçuklu, Abbasi, Emevi gibi İslam kültürünün geçmişten geleceğe uzanan ve ömrünü bitirip misyonunu tamamladıkça yeni versiyonunu sahneleyerek tarihteki yerini almış dünyanın gelişerek değişen sosyal devletleri ve devlet yapıları olduklarını unutup yaşadıkları çağ ve gereklerini dikkate almayarak bugünkü gelişmişlikle o günün mukayese etmenin aldanmışlığı ile onlara hakaret etme talihsizliği içinde olduğunu görmek beni üzmüştür.
Şuna benzetebiliriz;
Osmanlıya siz uzay mekiği yapıp aya gitmediğiniz için gericisiniz diye suçlamaktan farksızdır.
Bugün Kemalizm ve sonrasının baskıcı, totaliter, müdahaleci ve darbeci zihniyetinin ülke ve millete ödetmiş ve hala ödetmekte olduğu faturayı Osmanlıya kesmek ne kadar insancıl, ne kadar vicdani, ne kadar inandırıcı olabilir.
İşte cihan savaşları ve sonrası dünya ve dünya devletlerinin geldiği nokta ortadadır.
Almanya yok oldu, Japonya yediği atom bombaları ile yerle bir oldu, İtalya ne durumdaydı? Bu gün, Amerika dışındaki tüm gelişmiş ülkeleri Türkiye Cumhuriyet devletinin Osmanlı’dan devralmış olduğu miras ile mukayese edildiğinde Türk milletinin dünya devletler arenasında ne zaman geri kalmış olduğu gün gibi ortaya çıkar sanıyorum.
Osmanlı döneminde dünyada yüksek teknolojimi vardı da Osmanlı Nükleer enerji üretip gelişmiş devletlerarasındaki yerini almadı?
İdareler halklar içindir. Halkından kopan devletlerin gelecek adına kimseye vaat edeceği hiçbir şey yoktur ve olamaz.
İşte içinde yaşadığımız süreç ortadadır.
Her on senede bir muhtıra, yirmi senede bir darbe yaşayan bu millet ve bu devlet hala ayakta ise bu milletin Osmanlı geleneğinden devralmış olduğu kutsal devlet anlayışına borçludur.
Evet, şu da unutulmamalıdır ki.
Dünya tarihi boyunca despotlar, tiranlar, diktacılar, ihtilalciler hep devrim adı altında darbe yapmış ve bir darbe, diğer bir darbe ile tarihe karışmıştır.
Önemli olan ülkeler işgal etmek değil.
Gönüller fethetmektir.
Oda geçmişine saygı ve minnet ile mümkündür.
Göktürkmen
Ben size ve faydalı bulduğum eleştiel katkınıza öncelikle çok teşekkür ederek şunları söyleyebişeceğim.
Ben bu ülkede -iki Mustafa ve bir Ali- önermesine tüm sosyal katmanlarca çok büyük saygı duyulmasını önerebiliyorum. Devamında, dinasti/sülale ve ulus ve sınıf çıkar temelli bir devlet yapısı önerebilmekteyim.
Sınıfın da, ulus toplumsallığında dinastik yapılı devlet biçimlerinden önemli olması gibi bir ara önerme ile şöyle devam etmek isterim. Çünkü -ümmet kavramına- yüklediğim önemli bulmak tercihim, bu kavramın gerek sınıfsal gerekse ulusal olarak bu iki kavramı içermek ve kapsamak bütünlüğünde olduğunu söylebilirim. bu konuda da böyle düşünüyorum...
Ben Doğu ve Batı emperyal koloniyalizmi bütünsel eleştiriye tabi tutuyorum. Emperyalizmin Batılısı kadar doğulusu da var. Sizde gördüğüm ve yazıma getirdiğiniz eleştirileri buna bağlayabiliyorum.
Her türlü putlaştırmaya hayır. Buna Atatürk dahil, herkes dahil...
Katkınız için teşekkürler.
Yok, kavramı ben bulmadım, ben ilerletme çabasıyla yazıyorum. Marksist diyalektiğe önerme: Doğu(Asyatik/Türk) özgün türevi gibi anlayabilirsiniz.
Bu arada; sodayı değil, maden suyunu sade severim. Eni sonu çok içmişsem eğer, doğal limon ekleyerek içerim.
Katkınızı şık ve eleştirel bulmadığımı belirtmeliyim. Bu üslup ve yöntemle yazarsanız, çözüme yönelik yararlı şeyler çıkabilieceğini ummuyorum.
Esenlikler.
Yorum katkısı için teşekkürler yine de Mr. "only you"
Göktürkmen tarafından 9/27/2009 1:47:52 PM zamanında düzenlenmiştir.
:)
Peki "simray", ne desek boş:
Anlatabildiğimiz, karşımızdakinin anlayabildiği kadar desek, şimdi size çok ayıp olacak !
Biz yine de anlamayan y/çoksa, anlatan yoktur deyip, böylece bırakalım...
Siz: kasıt/ amaç/ bilinç sözcük kavramları üzerinde, eniyle ve sonuyla yani, aralarındaki derece farkı nice ve içerik farkı nite diye dahi düşünmeden yazıyorsunuz.
Size bir dizge verip bırakacağım. Düşünmeye (doğru ve doğrusal) dizge:
Algıla, kavramlandır, anlamlandır, tanımla, örnekle ama örneğin "su götürmez" türde olsun en sonunda eylem/söylem kısımına sıra öyle gelsin.
Yine de eleştirel katkınıza teşekkürler.
Esenlik, "simray"....
Göktürkmen tarafından 8/12/2009 8:57:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
"Ulusal sorun ve Türk uluslaşması mevuzbahis olunca neden yan çiziliyor ?
Atatürk yolu, dosdoğru bir çizgidir oysa... Türk ulus toplumsalının antiemperyalist bilinçle ve ileri doğru attığı dev bir adımın çizgisidir !
,,,,,,,,,
Çözüm, yurt ve dünya ölçeğinde, emperyalizm karşısında yenilmeyen tek hareket olarak Atatürk çizgisini muhafaza etmekte yatmaktadır ! Özgün veya eklektik olup olmamasını, üzerinde geniş konuşulması şartıyla önemli buluyorum.
Atatürk, Galiyev ve Maturidi gibi bir üçlü diyalektik/önerme ile başlayabiliriz örneğin ?"
altını çizerek konunun önemine dikkat çeken düşündüren paylaşıma yürekten teşekkürler ...
sevgim saygım tebriklerimle değerli şair yazar dost sayın göktürkmen....
İndirgeme biçimi ve mukayese çapını çok dar tutmuşsunuz.
Özgün olarak aldığınız ölçüt de belirsiz gibi görünüyor.
İslamik mi, ulusal mı, evrensel mi bir devrim arıyoruz? Ben bunu sorgulamak istemiştim.
İslamcı genellemeci ve dinsel ulus temelli yapılar emperyalizmin işine geliyor, ayrıca bunu da dikkatinize sunmak isterim. Yoksa Türkiye Cumhuriyeti'ne "Ilımlı İslam" denen zırva dayatılmıyor olurdu !
Atatürk'e kimse tapmıyor. Bunu not edelim. Atatürk çok özgün bir model olduğu için yaşıyor, yapıları bunca işbirlikçiye rağmen ayakta durabiliyor.
Yani siz şöyle anlayabilirsiniz; Atatürk ve 1923 Türk Aydınlanma devrimi, sağdan bakınca, sol, soldakine sağ, dinciye seküler, seküler olana dinci gibi görünüyor. Özgün bu anlamda özgün olarak anlaşılmalı...
Konu için Eş'arizm ve dinin izmleşmesi, oryantik ve oksindentik devrim sapmaları ve de teorik savaşlar isimli yazılara bakmanızı önerebilirim.
Belki daha net anlaşlılabilirim veya anlayabilirsiniz diye...
Okuyup katkı yaptığınız çin teşekkür ederim.
Göktürkmen tarafından 5/23/2009 6:26:52 PM zamanında düzenlenmiştir.
Emperyal güce tabi olmak şeklinde ona tapınmaktasınız ! Köleci biat kültürü ve özgürleşmesinde bir kimliksizleşmeye dönüştürülmüşlük, özgürleşmek filan değildir.
diyelim ki sizin dediğiniz şekilde emperyal güce tapınılıyor peki sizin yaptığınız ne Allah aşkına? siz de 1923e takılıp kalmışsınız. bu da tapmak değil mi?
eğer yanlış anlamışsam düzeltin lütfen. siz kemalizmle sorunların üstesinden geleceğimizi iddia ediyorsunuz. iyi de kemalizm içi boş bir ideoloji değil mi eninde sonunda. ya da bir ambalaj diyelim şuna. süslü bir ambalaj.... evrensel dayanakları olmayan sadece kamusal alanın dış görünüşylşe ilgilenen bir ideoloji.
"iilerici doğu" ilginç tespit. Marx'ın ismi geçince tir tir titreyen doğu... bu sadece Marx için de geçerli değil mesala Ali şeriati için de bu geçerli.
batının farkı her yeni farklı düşüncede yüzmesi hem de korkmadan yüzmesi. doğu bırak yüzmeyi suya el değdirtmekten bile korkuyor. bu tespitim bu ülke için de geçerli.
Necdet EREM
Kardeşimiz 1923 ler de takılıp kaldığı gibi;
Kemalizm hakkında da bir tabulaşmaya gitmekte olduğunun farkında değil. Osmanlı, Selçuklu, Abbasi, Emevi gibi İslam kültürünün geçmişten geleceğe uzanan ve ömrünü bitirip misyonunu tamamladıkça yeni versiyonunu sahneleyerek tarihteki yerini almış dünyanın gelişerek değişen sosyal devletleri ve devlet yapıları olduklarını unutup yaşadıkları çağ ve gereklerini dikkate almayarak bugünkü gelişmişlikle o günün mukayese etmenin aldanmışlığı ile onlara hakaret etme talihsizliği içinde olduğunu görmek beni üzmüştür.
Şuna benzetebiliriz;
Osmanlıya siz uzay mekiği yapıp aya gitmediğiniz için gericisiniz diye suçlamaktan farksızdır.
Bugün Kemalizm ve sonrasının baskıcı, totaliter, müdahaleci ve darbeci zihniyetinin ülke ve millete ödetmiş ve hala ödetmekte olduğu faturayı Osmanlıya kesmek ne kadar insancıl, ne kadar vicdani, ne kadar inandırıcı olabilir.
İşte cihan savaşları ve sonrası dünya ve dünya devletlerinin geldiği nokta ortadadır.
Almanya yok oldu, Japonya yediği atom bombaları ile yerle bir oldu, İtalya ne durumdaydı? Bugünün Amerika dışındaki tüm gelişmiş ülkeleri Türkiye Cumhuriyet devletinin Osmanlı’dan devralmış olduğu miras ile mukayese edildiğinde Türk milletinin dünya devletler arenasında ne zaman geri kalmış olduğu gün gibi ortaya çıkar sanıyorum.
Osmanlı döneminde dünyada yüksek teknolojimi vardı da Osmanlı Nükleer enerji üretip gelişmiş devletlerarasındaki yerini almadı?
İdareler halklar içindir. Halkından kopan devletlerin gelecek adına kimseye vaat edeceği hiçbir şey yoktur ve olamaz.
İşte içinde yaşadığımız süreç ortadadır.
Her on senede bir muhtıra, yirmi senede bir darbe yaşayan bu millet ve bu devlet hala ayakta ise onu Osmanlıda devralmış olduğu kutsal devlet anlayışına borçludur.
Evet şu da unutulmamalıdır ki.
Dünya tarihi boyunca despotlar, tiranlar, diktacılar, ihtilalciler hep devrim adı altında darbe yapmış ve bir darbe, diğer bir darbe ile tarihe karışmış.
Önemli olan ülkeler işgal etmek değil.
Gönüller fethetmektir.
Oda geçmişine saygı ve minnet ile mümkündür.
Göktürkmen
Ne kadar kızgınlıkla ve subjektiviteye dayalı, her yoruma ek katkı yapmışmışsınız. Ben inanın bunu henüz farkettim. Bu katkınızı, insaflı bulmadığımı, objektiviteden uzak olduğunu belirtmekle kalıyorum.
Tabu kavramı, siz zihniyet kavram ve inanç dizgenize uygun olmayan bir nitelemdir. Nicelemden niteleme giderek, marksist diyalektik yapmanıza da ayrıca çok tebessüm edebildim.
Ben efendim, kimseyi putlaştırmam, tabulaştırmak gibi fetişlerle hareket etmemeye azami gayret eden bir düşünme dizgesine uymaya dikkat eden eden biriyim.
Kemalizmi bireysel öncüll olarak değil, Dünyadaki modern zamanlar içinde cereyan eden ilk üç devrimden biri ve lideri olması nedeniyle çok önemsiyorum. Ayrıca, M.Kemal Atatürk, siz sevseniz de sevmeseniz de Türk budunun yetiştirdiği son büyük evlatlardan birisidir.
Çağ ve gerekleri göz önüne almamak demişsiniz ve eklemişsiniz; Abbasi ve Emevilerde bir dizgenin elemanlarıdır. Biz de diyoruz ki, sadece 1203 Ermenibeli Savaşında takılı kalmamak gerekir, Osmani olmanın İbn-i Halduniyen tezlerle devamı Atatürk Türkiye'sinin savunucusu olmayı gerektirir.
Ben en azından Türk tarihine bütün ve tamgörü ile bakabilyorum. Siz ise İslam tarihine bu halde bakmayı ve toplumumuzun siyasi geçişlerini normale çekereken, Türk tarihine aynı hoşgörüyle bakmıyorsunuz. Bunu izninizle ümmetizm yoğun panislamik veya panosmanik önemde olmak ya da Türk ulusal sorunu önemseme sıralamasına ve farkımıza veriyorum.
Acizane olarak da, Akçuraoğlu Yusuf beyin Üç Tarz-ı Siyaseti'ndeki kavramları öncül veya önemli bulma farkına, maalesef bu konuya derece ve içerik farkı demekle bırakıyorum ve içerik farkının çözümlemesi ile mümkün olur. Bunu da izninizle uzatmak istemiorum.
Tarih ve toplumsal dizgeyi hep ileri zaman boyutu ve akışı içinde; ileri ama hep ileri gitmek olarak normal buluyorum. Sizin yaptığınız gibi, tarihsel şartları ileri zaman boyutunda koparıp, hem takvimi, hem de zaman ve mekani olarak geriye çevirmeyi mantıklı ve bilimsel bulmuyorum.
"...İşte içinde yaşadığımız süreç ortadadır.
Her on senede bir muhtıra, yirmi senede bir darbe yaşayan bu millet ve bu devlet hala ayakta ise onu Osmanlıda devralmış olduğu kutsal devlet anlayışına borçludur..."
Devrimleri ihtiyaç zorunlu toplumsal hareketler olarak niteliyorum. Hatta burada karşı devrimi bile, gerici zihniyetin sınıfi egemenliğine tekrar erebilemek ihtiyacı olarak değerlendirmekte hiç bir sakınca görmüyorum.
Bahsettiğiniz tarih anlayışı, Türk tarihsel dizgesinin sonlarında bir yerde yer alan Osmanoğullarına has bir zihniyet değildir. Bunu Türk tarihindeki "kut, küç veülüg" kavramları ile Kurucu zatların vasiyetlerinde bulabiliyoruz.
Tanrıkut Mete'nin töresi, İçasya bozkırında dikili kitabeler ve siz beğenmesseniz de M.Kemal Atatürk'ün Nutuk'u zaman, zemin farkıyla geçmişe bıraklılmış bu türden vasiyetlerdir.
Bunu, İslami dönem Türk imparatorluklarında da örneksel olarak görebiliriz. Bu konuda size öneri yakmayı Osmanizminiz ve İslamizminize saygısızlık saydığımdan, burada bırakıyorum.
Despot, tiran, diktatör kavramlarını bir daha gözden geçirinizlütfen deperli Erem. Bunu Mutlaki, Meşruti ve Cumhuri sosyolojk verilerle yaparsanız daha doğru bir algı süreciyle, anlama ve anlamlandırma bilincine varabileceğnizi umuyorum.
Devrimler, toplumsal ihtiyaçların zorunluluğu ile yeniye ve dönüşüme yönelik yine toplumsal isyanlardır. Daha evvelde dediğim gibi, geri özlemli olan, sadece "karşı devrim" farkı olarak niteleniyor.
Atatürk'ü, cumhuriyeti, Türk kültürü ve kimliğini sevmeyenleri, bunu etnik veya dinsel maske ile yapanları sevmek zorunda değilim, üstelik bir de bunu; işbirlikçilikle, iç oligarşi ve emperyal dış proleteryanın desteğinde işbirlikçilikle yapanları ise hiç sev(e)miyorum !...
Ben geçmişime akli, tahkiki ve bilimsel olarak, yani bütünsel olarak gerek tarih, gerek din ve gerekse sınıfsal olarak tamgörüyle bakabildiğime inanıyorum. Siz de isterseniz geçmişinize salt dinsel, mezhepsel, cemaatsal bakabilmenin yanında; sınıfsal ve tarih bütünsel olarak bakmayı bir deneyin diye, acizane önerebilmekteyim.
Saygılarımla...
Eklektik değil ama?! Öyle anlamayın... Diyalektik ama, marksist diyalektikte değil ; "Enerjetik diyalektik"
Keşke ilginç bulduğunuz yerden başlayarak katkı yapsanız. Eleştiri, polemik, hatta ağır eleştiri bile olsa çok mutlu olurum.
Sizinle konular (Edebiyat ve herşey) hakkında konuşup yazmak çok güzel oluyor.
Teşekkür ederim katkınız için. Saygılar...
Göktürkmen tarafından 3/8/2009 4:08:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
Allah'ın en büyük mucizelerinden biri insandır...
İnsanın mucize olmasının sebebi ise; diğer canlılardan farklı olarak kullanabileceği bir zekâ bahşedilmiş olmasıdır.
Allah insana zekâyı kullanması, öğrenip bilgilenmesi, düşünmesi ve idrak etmesi için vermiştir.
Öğrenmeyen, bilgilenmeyen, sorgulamayan, idrakten yoksun sadece ve sadece biat eden (!) toplumlar için Atatürk gibi bir lider bir kaç beden büyük gelir...
Güzel yazınız için teşekkürü borç bilirim. Tekrar geleceğim.
Saygılarla