- 933 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BENDE Kİ" GÖNÜL ÇAKI" ŞİİRİ
ES/SELAM
sökün bu dizelerin
yüreğime saplanan köşelerini
ciğerlerim kırağı tutalı
ne çok şiir geçti
şu taze ömrümden...
alın algın -yangın yüreğimi de
atın hırkasızların omuzlarına
şimdi...
nar’ın içinde kül edilmiş eylül gibi
döne döne yandığımın dizelerine
sığındığım beyitlerine de
es/selam olsun...
bende çok ıslanmış saçları var şairin
leyl’in rüzgarında elvan savuruyor
dayanamıyorum
...içime içime batıyor...
Makale yazabilmem için ciddi bir araştırma yapmam gerkirdi,yapamadım. Deneme de yazamazdım. Öykü mü? Öyküsünü de bilmiyorum. Ama,birşey illa ki yazmalıydım;yazmasam ölürdüm ! Çıkaryol olarak mektubu seçtim. Bu gönlümden gözlerime bir mektup. Hissediyorum,anlıyorum,dokunuyorum ama,anlatamıyordum. İşte bunu yapmaya çalışacağım.
İpek bir GÖNÜLden ÇAKI gibi şiirler sayfalara düştüğünde doğrusunu söylemem gerekirse afallamıştım. Şiirleri ören ruh iklimine dokunduğumda, ne de çok görmüş-geçirmiş biri canlandı hayalimde,kimdi ve neyin nesiydi? Galiba benim yaşlarımda biri olmalı diye düşledim. Bu iş tecrübesiz olmaz diye kendime söylendim. Bunun öyle olmadığını, genç biri olduğunu farkettiğimde ikinci kez afalladım. Çok az yanıldığına inanan ben, sahiden yanılmıştım. Beni yanılttınız...
Çok gezmiş olmalı dedim. Gezmeden,görmeden bunca kavramın doğru kullanılamayacağını düşledim. Hala bilmiyorum, çok gezer misiniz diye? Benim hissedebildiğim;Anadolu merkez olmak üzere, hep toprak-Adem-adam kokuyordunuz. Bu kokuyu her şiirinizde farklı ama,derinden duydum ve çektim nefesime...Ben tozlu Anadolu yollarında,kırkikindi yağmurları kavruk topraklara düşerken almıştım bu kokuyu,hala genzimi yakıyor!.. Öylesine yakıcı geldi kokunuz hep...Bu toprak kıraç-çıplakta değildi;kardelenleriyle açar,çayırlarla güverir,günebakanla taçlanır,buğdayla başağa durur,acı tütünle yine içimize çekilirdi uzun bir ağızlıkla...Sonra çiy düşürürdün gonca diline, kırağı güzyoncalarını vururdu daha çok. Seher, ne çok severdi seni ve kıskanır olurdu zemheri...Sen mi dedin bunları bilemiyorum ama,ben hep böyle okudum sizi...
Sonra deli taylar yılkıda kısraklarla oynaşır olurdu, deli çaylar önce fukara tarlasını vururdu! Orakçı kızlar burçak destelerdi ağustos sıcaklarında, zemzem diye başlarına dikerlerdi soğuk göze sularını, ince belleri yan düşerken ellerine...Sonra,Baran’lar,Memo’lar iç geçirerek acı tütüne sarılırdılar,başak sarısı bıyıklarını bükerdiler başlarını yan çevirip. Gözleri uzak iklimlere düşerdi hep. Feleğe okurdular türkülerin en yanığını..Dumanlar karşı tepelerden önce yürek başlarında gözükürdü yağız oğlanların. Kar önce dağbaşlarına yağar diye beklerken,papaklara düşerdi ilk. İşte o an,bebelerin çıplak ayaklarında şaklardı kamçı! Okyanus olurdu büyüyen gözleri,kirpikleri dalgakıran!
Bütün bunlarla birlik düşünürdüm ki, ben beş yaşımda güneşi kucaklamaya giderken, siz ayı bohçalıyordunuz sevdiğiniz birine,hediye...Harman zamanı buğday yığınının yanında yatmış olmalı diyordum,samanyoluna dilek tutarken. Yıldızlar akarken gözlerinin içine korkan kız bu muydu acep diyordum?...Bu muydu yalınayak çayırlarda körmen toplayan, saçlarına papatyadan taç yapan kız...
Anadolu kadim bir kitap gibi düşer önüme her şiirde..Yeniden ve yeniden okurum her seferinde...Siz, belki böyle yazmadınız,ama,ben sizi hep böyle okudum. Yasaklar onca artsa da ben, sizi, hep acıtütün olarak hatırlayacağım. Toprak kokusu ve kül...
Sen, sırf şiir ol ve saçaklarımızdan dökül...Çocuklarımızın yarını...
Selam,saygı...
YORUMLAR
Tam da gönül ve şiir dostu bir yüreğe Hayrettin Hocam'a ait yazı.
Çok başarılı betimlemeler ve tespitlerle örülmüş bir şiir.
Ne kadar kaliteli bir insan yüreğidir ki bu şiir/şair Sayın Gönül Çakı adına adına onore edici bir mektup çıkmış kaleminizden.
iki yüreği de kutlarım bu mektuba vesile oldukları için.
sevgiler ve hürmetler efendim